Nedim Şener

İnsanlık eksi vicdan eşittir İsrail

12 Mayıs 2021
Hepsi hepsi 75 yıl önce, Batı medeniyetinin merkezi Avrupa’nın ortasında Alman Nazilerin uyguladığı soykırımla insanlığın vicdanında bir yara olan Yahudilerin torunları bugün Kudüs’te terör estiriyor.

Yalnız, onların insanlık dışı şiddetinin ve terörünün hedefi, büyüklerine o acıyı çektirenler değil, hiç suçu ve günahı olmayan Filistinliler.

İsrail, mazlumun zulmünün zalimin zulmünden geri kalmadığını gösterdi tüm insanlığa...

İsraillilerin yaptıkları zulmü görünce; “Geçmişte yaşadıklarından, insanlıktan, vicdandan nasıl bu kadar uzak olabiliyorlar?” diye düşünmeden edemiyor insan.

Çocukları, bebekleri bombalarla katleden, kadınları yerlerde sürükleyen, öldüren, hedef gözetmeksizin insanlara ateş eden İsrail polisi ve askerlerini görünce, “Bunlar insan olamaz” demekten kendimi alamıyorum.

Dünyanın herhangi bir yerinde bir kilise ya da bir havraya, hele bir de ibaret sırasında, değil saldırı en küçük müdahale dahi yapılsa ayağa kalkacak olan “Batı medeniyeti” olan bitene seyirci.

Her ne olursa olsun, insan yine de bir sebep arıyor.

AKIL DA YOK

Yazının Devamını Oku

İstiklal mücadelesinin kahramanı ‘Akıncılar’ madalyayı bekliyor

10 Mayıs 2021
“Türkler adsız doğar. Ancak kazandıkları başarılarla, zaferlerle adlarını kendileri kazanırlar. Sen soyadını kendin kazandın. Akıncılık yaptın. Çok başarılı bir hizmet verdin. Bence Akıncı soyadını almalısın.”

Mustafa Kemal Atatürk bu sözleri, Yunan İşgali’ne karşı Manisa Demirci’de sivil halktan oluşturduğu “Akıncı” müfrezeleri ile düşmana kayıplar verdiren ve Anadolu’nun işgalini geciktiren Demirci Kaymakamı İbrahim Ethem Bey’e söyledi.

Demirci Kaymakamı İbrahim Ethem Bey de bu sözlerden sonra soyadını “Akıncı” olarak değiştirmiştir.

Geçen yıl 8 Temmuz 2020 günü Manisa’nın Demirci ilçesine gittiğimde İbrahim Ethem Akıncı ve Demirci Akıncıları ile ilgili çok şey dinledim, düşmana karşı savaştıkları alanları ziyaret ettim.


Demirci Kaymakamı İbrahim Ethem Bey

Manisa’nın Demirci ilçesinden, 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili bir konuşma yapma konusunda davet alınca çok sevindim. “Akıncıların” yurduna gidecek, 15 Temmuz’u anlatacaktım.

Bana göre Demirci, 15 Temmuz’u en iyi anlatacağım yerdi. Neden böyle düşündüğümü özetleyeyim:

Yazının Devamını Oku

Sorun ‘suçlanan el’ değil ‘uzanan el’

7 Mayıs 2021
Ahmet Hakan, dünkü yazısında, CİMER’e yapılan şikâyet üzerine, “İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı İmamoğlu’nun, türbe ziyareti sırasında ellerini arkadan bağlama hakareti” iddiasıyla ilgili yapılan inceleme için, “O saçmalık ancak çöp kutusuna basket yapılır” demişti. Tamamen katılıyorum, zaten sürecin oraya gideceği kesin gibiydi.

ÇÖPE ATILAN BAŞKA ŞİKÂYET

Nitekim, bu olayda olduğu gibi, CİMER’e 20 Aralık 2020 günü Çanakkale’den başvuran F.G. isimli yurttaş, İBB’nin düzenlediği Hazreti Mevlânâ’nın anıldığı ‘Şeb-i Arus’ törenleri hakkında şikâyette bulundu. Savcılık bunu da belediyelerin bağlı olduğu İçişleri Bakanlığı’na yolladı. Müfettişlerin iki satırlık yazısı üzerine, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da, 29 Nisan 2021 tarihinde “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” vererek bir anlamda şikâyeti çöp kutusuna attı.

Burada da aynısı olacaktı ama devreye, çöpten mağduriyet yaratmaya çalışan İBB Basın Sözcüsü Murat Ongun girdi ve onun çabasıyla tartışma bu noktaya geldi.

Neyse her şerde bir hayır vardır!

‘ORGANİZE KÖTÜLÜK’ YALANI

COVID-19 salgını başladığından beri dünyanın en saçma iddiasını Murat Ongun, 29 Mart 2020 günü kişisel Twitter hesabından ortaya atmıştı. Kağıthane-Kabataş otobüs hattında Fazilet Durağı’ndan, Boğazköy-Bakırköy hattında da iki duraktan organize” şekilde normalin üzerinde yolcu bindiğini, amacın da kalabalık otobüs görüntülerinin paylaşılarak İBB Başkanı İmamoğlu’nun salgına karşı gerekli tedbirleri almadığına dair algı yaratmak olduğunu yazdı. Ongun, buna “organize kötülük” adını koydu. O gün, ünlü-ünsüz, gerçeği-trolü yandaşların tamamı Ongun’a inanarak, ‘Organize Kötülük’ başlığıyla mesaj yazdı ya da televizyonlarda açıklamalar yaptılar.

BAŞKANIN KANI DONDU

Yazının Devamını Oku

FETÖ’cü mahrem imamın Rus korkusu

5 Mayıs 2021
Fetullahçı Terör Örgütü üyesi, Ankara Asayiş Müdürlüğü’nde görevli polis memuru Mevlüt Mert Altıntaş, 19 Aralık 2016 günü, koruma polisi olduğu düşünülsün diye giydiği siyah takım elbisesi üzerinde, “Gezgin Gözüyle Kaliningrad’dan Kamçatka’ya Rusya” konulu fotoğraf sergisinin açılış kokteyline katılmak için Çankaya Belediyesi’nin Çağdaş Sanatlar Merkezi Fikret Mualla Sergi Salonu’na geldiğinde hiç şüphe uyandırmadı.

Rusya Federasyonu Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’un açılış konuşması sırasında tam arkasında duruyordu. Bir anda silahına sarıldı ve Büyükelçi Karlov’u sırtından vurarak öldürdü. Katilin saldırı sırasında giyeceği kıyafetten, sonrasında atacağı slogana, saldırganın akıbetinden, cinayet sonrası açılacak soruşturmayı yanlış yönlendirmeyi amaçlayan faaliyetlere kadar her ayrıntı ince ince hesaplanmıştı. Mevlüt Mert Altıntaş, teslim olmamak üzerine kurulu, sonu kendi ölümüyle biten bir intihar saldırısı gerçekleştirmişti. Kurgu yalnızca giydiği siyah takım elbise ile sınırlı değildi; suikast sonrası attığı Arapça slogan, “Türkiye’de Emniyet içinde Nusracı polislerin olduğu” algısı yaratılması üzerineydi. Altıntaş, “Suriye’yi unutmayın, Halep’i unutmayın” diye bağırdıktan sonra, tercümesi, “Bizler yaşadıkça daima cihat etmek üzere Muhammed’e biat edip söz vermiş kişileriz” şeklinde Arapça slogan attı.

ABD’NİN KORUDUĞU FETÖ SUİKASTI

Kimileri, “yalnız kurt” tabir edilen cihatçı polis yalanını pazarlamaya kalktı. Olaydan hemen sonra, saldırıyı Nusra’nın üstlendiğine ilişkin sahte bir açıklama sosyal medyada yayınlandı. Bu açıklama, suikastın “yalnız kurt” işi olmadığını gösteriyordu. En azından bu sahte açıklamayı yapan işbirlikçileri vardı. FETÖ’cü hesaplar, Türkiye içinde manipüle edilmeye hazır bekleyen gazeteci kılıklı tipleri de kullanarak, Emniyet’e giren polislerin Nusracı olduğu, onlardan birisinin de, Suriye’deki varlığına ve uygulamalarına karşı çıkan Rusya’nın Ankara’daki büyükelçisini öldürdüğü algısını yaymaya başladılar. O günleri çok iyi hatırlıyorum; kısa süre sonra terör örgütü Nusra’nın saha komutanları bu suikastla ilgilerinin almadığına dair yazılı açıklama yaptılar. FETÖ öyle bir istihbarat operasyonu yapmıştı ki, hem o tarihte yeniden düzelmeye başlayan Türkiye-Rusya ilişkilerine darbe vurmayı amaçlamış, hem de Türkiye’nin güvenilir bir ülke olmadığı, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Emniyet’e ve devlete Nusra gibi terör örgütlerine yakın kişilerin alındığı algısını yaymayı hedeflemişti. FETÖ eliyle gerçekleşen suikastı, Amerika’nın ezeli düşman gördüğü Rusya’ya mesajı şeklinde okuyanlar da oldu.

RUSLAR DA İNCELEDİ

Çok titiz bir soruşturma ve yargılama yapıldı. Çünkü olayın bir tarafı Rusya Federasyonu idi. Rus yetkililer, Ankara Çevik Müdürlüğü’nde görev yapan Altıntaş’ın bilgisayarının silinmiş sabit diskini ülkelerine götürdü. Orada özel bir inceleme ile içerikleri silinmiş halde, ‘Fetullah Gülen’ ibareli 2 dosya, ‘Hizmet’ ibareli 690 dosya, ‘FETÖ’ ibareli 4 dosya, ‘Nur Cemaati’ ibareli 1 adet dosyayı tespit etti. Deliller ve FETÖ’nün MİT yapılanması elemanlarının itiraflarıyla Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava geçen yıl mart ayında tamamlandı. Gerekçeli kararı ise geçen ay açıklandı.

FİRARİ EMRE’DEN ALGI OPERASYONU

FETÖ elebaşı

Yazının Devamını Oku

ABD, yine FETÖ’yü devreye sokuyor

3 Mayıs 2021
Millet İttifakı’nı oluşturan partilerin genel başkanları Kılıçdaroğlu ile Akşener’in aynı anda, FETÖ’cülerle ilgili “haksızlık yapıldığı, masumların tutuklandığı” gibi sözleri ne anlama geliyor?

Ben, bunu FETÖ’nün merkezi Amerika’da yaşanan gelişmelerle birlikte değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Ne demek istediğimi yazının sonunda daha iyi anlayacaksınız...

ÖRGÜTTE ÇÖZÜLME

Özellikle 15 Temmuz’dan sonra ortaya çıkan deliller, örgüt üyelerinin itirafları, ihanetin boyutu Fetullahçı Terör Örgütü içinde tartışmalara ve çözülmelere sebep oldu. Tabanın, tavana inancı zayıfladı.

Türk Silahlı Kuvvetleri, Emniyet ve tüm istihbarat birimlerinde yürütülen etkili temizlik faaliyetleriyle örgütün devlet içindeki operasyonel gücü iyice azaldı. Buna karşın FETÖ ile mücadelede bazı zorluklarla karşı karşıyayız. Birincisi içeride yargı, ikincisi ise FETÖ’yü koruyan ve kollayan Amerika ve Avrupa.

FETÖ temizliğini, istihbarat çalışmaları, Emniyet araştırmaları, soruşturma ve yargılama aşamalarında ayrı ayrı değerlendirmeliyiz. İlk iki aşama çok etkili yürüyor. Üçüncü aşamada, yani soruşturma ayağında, bazı savcılıkların etkin soruşturma ve araştırma yapmaması ve sonunda verilen yersiz “takipsizlik” kararları önemli bir zafiyet alanı.

Yargıdaki asıl mesele ise mevcut somut delillere rağmen verilen beraat kararları. Bu kararlar oldukça can sıkıcı. Yargıtay’ın kararlarına rağmen özellikle TSK içindeki FETÖ mensupları hakkında verilen “ankesör soruşturmalarındaki” bazı beraatler örgüt ile mücadeleye önemli darbeler vuruyor. Bu konuya ileriki yazılarımda somut örneklerle döneceğim.

BIDEN: ‘BEDEL ÖDEYECEK’

Bugün asıl üzerinde durmak istediğim konu, FETÖ ile mücadelede önümüzdeki en büyük engel olan Amerika Birleşik Devletleri’nin tutumu olacak.

Yazının Devamını Oku

PKK sözcüsü HDP’ye oy vermenin, işbirliği yapmanın utancıyla yüzleşin!

28 Nisan 2021
Türkiye, dünyanın birçok ülkesi ve kurumları gibi, legal ya da illegal örgütlerin iftirasına, hakaretine ve saldırısına uğradı, uğruyor ve uğrayacak.

En son Amerika Birleşik Devletleri isimli, haydut ve terörist destekçisi bir ülkenin başkanı Joe Biden tarafından “soykırım” yalanı ile suçlandı.

ABD dışında aralarında Rusya, Almanya, Arjantin, Avusturya, Belçika, Bolivya, Brezilya, Bulgaristan, Kanada, Şili, Fransa, Yunanistan, İtalya, Hollanda, İsveç, İsviçre, Suriye, Yunanistan, Ermenistan ve Vatikan’ın da bulunduğu toplam 31 ülke daha önce sözde “soykırımı” tanıyarak aynı yalana ortak oldular.

31 ÜLKE AYNI YALAN

Hiçbir tarihi gerçeğe uymayan bu yalanı 31 ülkenin siyasetçileri hep bir ağızdan söyleyince gerçek oluyor mu? Karşılıklı ilişkilerde olumlu-olumsuz bir etkisi oluyor mu? Elbette hayır...

Aralarında Türkiye’nin düşmanları da bulunan ülkeler bu yalanı söylerken bazı suçlamalarda bulundular. Ama hepsi belli sınırlar içinde kaldı.

Türkiye Cumhuriyeti bu konudaki iddiaların ortaya atıldığı 100 yıldan fazla bir süredir ilk kez bu denli alçakça ve iğrenç bir iftira ve hakaret ile karşı karşıya kaldı. Bunu yapan da yabancı ya da düşman bir ülke ya da grup veya örgüt değil, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası üzerine namus ve şeref sözü vererek TBMM’ye girmiş milletvekilleri olan Halkların Demokratik Partisi (HDP).

Biden

Yazının Devamını Oku

Biden’ın planı

26 Nisan 2021
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Ronald Reagan tarafından 22 Nisan 1981 günü söylenen “Ermeni soykırımı” yalanı, tam 40 yıl sonra bir başka ABD Başkanı Joe Biden tarafından tekrar edildi. Aynı yalan 2019 yılında da Amerikan Kongresi ve onun üst kanadı Senato tarafından kabul edilmişti.

Yalnız Amerika mı? Rusya, gerçekten soykırım suçu işlemiş olan Almanya, Fransa, İtalya, İspanya, Belçika’nın dahil olduğu Avrupa Parlamentosu da 2015’te 100’üncü yıl nedeniyle kabul ettiği bir tasarıyla soykırım yalanına ortak oldu.

Ettiler de sonuç ne?

Kocaman bir “HİÇ”.

Aynı yalanı hep bir ağızdan söyleyince gerçeğe dönüşmüyor.

Hiçbir tarihi bilgiye, belgeye, gerçeğe uymayan bu yalanı tekrar tekrar söylemek, sözde “Batı medeniyetini” temize çıkarmadığı gibi, soykırımcı emperyalist vahşi yüzünü kapatmaya yetmiyor.

BIDEN’IN HEDEFİ ERDOĞAN

Daha önceki ABD başkanlarından bazıları da seçim süreçlerinde içerideki Ermeni lobilerine sözde soykırım iddialarını tanıyacağı sözü vermişti.

Hemen hepsi,

Yazının Devamını Oku

HDP’nin 600 gündür duymadığı ses: Diyarbakır Anneleri

23 Nisan 2021
2014’te terör örgütüne katılan Renas Çele kod adlı N.T., teslim olduktan sonra HDP’nin bu konudaki rolünü şöyle anlattı:

“2014 yılı ekim ayında gününü hatırlamadığım bir akşam, benim de yaşadığım Köprülü Köyü’nde arkadaşlarla gençlerin oturup sohbet ettiği meydanda sohbet etmek için toplanmıştık. Babasının adı İ.Ö. olan Rubar kod adlı Furkan isimli arkadaşım bizden ayrı müzik dinliyordu. Ben de üzülerek halini hatırını sormaya gittim. O da bana ailesiyle yaşadığı problemlerden dolayı buralardan kaçmak istediğini ve örgüte katılmak istediğini söyledi. Bana da “Benimle gelir misin?” diye sordu. Ben de öncesinde PKK/KCK terör örgütüne sempati duyuyordum. Arkadaşım Furkan Ö.’den etkilendim ve örgüte katılma teklifini kabul ettim. Ertesi sabah erkenden Furkan ile birlikte kalktık ve köyün içerisinden geçen minibüse binerek Hakkari’ye gittik. Hakkari’de bulunan Halkların Demokratik Partisi (HDP) binasına gittik. HDP binasının içerisinde, kapısında “Gençlik Odası” yazan odaya girdik. Odada adını bilmediğim orta boylu, zayıf gözlüklü erkek bir şahıs bizim telefonlarımızı topladı ve telefonlarımızın içerisinde bulunan SIM kartları kırdı. Bize beklememizi söyledi. 10 dakika bekledikten sonra Hakkari-Yüksekova arası sefer yapan Ford marka beyaz minibüsle Gençlik Odası’nda bizi bekleyen şahıs, Furkan Ö. ve ben Hakkari ili Yüksekova ilçesine gittik. Yüksekova’da adını bilmediğimi bir lokantada karnımızı doyurdular. Daha sonra başka bir Ford marka beyaz renkli transit diye tabir edilen araçla, adını bilmediğim bir başka şahıs, Furkan Ö. ve beni Yüksekova’da adını bilmediğim bir dağa doğru götürmeye başladı. Bize yol üstünde jandarma karakolu olduğunu ve çevirmeye yakalanırsak elma toplamaya gittiğimizi söylememizi tembih etti. Yüksekova’dan bir, bir buçuk saat gittikten sonra şoför bizi adını bilmediğim ikinci bir şahsa teslim etti. O gece dağda bir taşın altında sabahladık.”

Teslim olan terör örgütü PKK üyelerinin ifadelerinde benzer cümleleri görebilirsiniz.

EVLAT NÖBETİ

Çocuklarının başta Diyarbakır olmak üzere HDP’nin Doğu ve Güneydoğu’daki il binalarından terörist PKK’ya katıldığını bilen annelerinin evlatlarına kavuşmak için başlattıkları nöbetin 600. günü doluyor. Elbette yalnız Doğu ve Güneydoğu Anadolu değil, başta İstanbul ve İzmir gibi büyükşehirlerdeki HDP’nin parti teşkilatları terör örgütünün personel ofisi gibi çalıştı.

Bunun en güçlü tanıkları, PKK’nın dağa kaçırdığı çocukların aileleri. Terör örgütünün dağ yapılanmasına nasıl ve kimler aracılığıyla gittiğini çok iyi bilen ve yıllarca izini süren, bölgede yaşayan aileler tam 600 gündür “evlat nöbeti” tutarak HDP’den çocuklarını istiyor.

3 Eylül 2019 günü başlayan Diyarbakır Anneleri’nin HDP Diyarbakır İl Binası önündeki oturma eylemi yarın tam 600 günü dolduracak.

HACİRE ANA UMUT OLDU

Yazının Devamını Oku