Musk, ABD yönetiminin Twitter’ı ülke içinde FBI eliyle, ülke dışında ise Pentagon eliyle algı ve yalana dayalı psikolojik harp aracı olarak kullandığını ortaya koydu.
Elon Musk, güncel deyimle “ifşalarına” Twitter yönetiminin “kara listelere” alınan bazı hesapların görünürlüğünü ve etkileşiminin düşürüldüğünü açıklayarak başladı. Sonra ABD eski Başkanı Trump’ın sonunda süresiz kapatılan hesaplarına karşı yapılan haksız uygulamaları ifşa etti. Bunun yanında şimdiki ABD Başkan Biden ve oğlu hakkında ortaya çıkan cinsel içerikli skandallar ile yolsuzlukları hakkındaki haberlerin engellenmesiyle devam etti. Tüm bunların da, Twitter yönetimi ve FBI’ın (Federal Soruşturma Bürosu) işbirliği sonucunda gerçekleştiği ortaya kondu.
PSİKOLOJİK HARP ARACI TWITTER
Twitter dosyaları adı verilen skandallar serisinin sekizinci bölümünde, Twitter ile ABD Ordusu CENTCOM (ABD Merkez Komutanlığı) arasındaki ilişki ortalığa saçıldı.
Açıklanan belgelere göre, Twitter ABD ordusunun talebiyle Ortadoğu’daki psikolojik harp operasyonları hesaplarına koruma sağladı. Twitter ile ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) arasındaki yazışmalar, CENTCOM’un psikolojik harekâtlarının parçası olan hesapları “beyaz liste” yaparak nasıl korumaya aldığını gösteren ve bu hesapları korumak amacıyla onaylı hesap yapılması için gerçekleştirilen yazışmaları içeriyor.
TWITTER-ABD ORDUSU İLİŞKİSİ
Twitter ile ABD ordusu ilişkisinin beş yıl öncesine gittiği açığa çıkarken, CENTCOM’un Yemen, Suriye, Irak, Kuveyt ve Ortadoğu’nun genelinde insanların fikirlerini şekillendirmek ve üretilen içerikleri yaymak için Twitter’ın korumaya aldığı bu hesapları kullandığı kaydedildi. Twitter’a 2017 yılında bir CENTCOM yetkilisi tarafından liste verildi. Bu listede 52 farklı Arapça hesap yer alıyordu. Yetkili, bu hesaplardan 6’sı için
Nihayet bu konuda Yargıtay Başsavcılığı yeni bir adım attı.
Bu ülkede şu çarpık gerçekle yaşıyoruz:
Güvenlik ve istihbarat birimleri PKK terör örgütü ile yurtiçinde ve dışında çok güçlü mücadele veriyor, Türk yargısı da PKK terörüyle mücadelede çok etkili.
PKK terör örgütü ile mücadelenin en zayıf olduğu alan ise siyaset. Yasaların, demokrasi, hukuk gibi kavramların arkasına saklanan PKK’nın sözcüsü HDP’li milletvekilleri TBMM içinde ve dışında her türlü propaganda ve provokasyonu yapıyorlar. Öte yandan hakkında da Anayasa Mahkemesi’nde kapatma davası devam ediyor.
Tüm bunlara karşın PKK/HDP Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi’den milyonlarca lira maddi yardım alıyorlar. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir garabet durum yoktur.
PKK/HDP’lilerin zaman zaman örnek verdiği Batılı ülkelerde, bırakın maddi yardımı vermeyi, askerine, polisine kurşun sıkan terör örgütü ile böylesine ilişkisi olan bir partinin hiçbir üyesine gün ışığı göstermezler.
UMUDU KAYBETMEYELİM
Kılıçdaroğlu, “16 milyon vurgusu” ile İBB Başkanlığı görevini, “Akşener ise 85 milyon arkanda” diyerek kendi cumhurbaşkanı adayını tarif etti.
SİYASET MÜHENDİSLERİNİN SENARYOSU
CHP Sözcüsü Faik Öztrak’ın, “... Altılı Masa’nın cumhurbaşkanı adayı nerelerde yazıldığı belli olmayan siyaset mühendisliği senaryolarıyla hiçbir zaman belirlenmeyecektir”sözleri ise üç CHP’li, yani Kılıçdaroğlu, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın yarıştırılmasını en iyi tarif eden tanımlama oldu.
KILIÇDAROĞLU’NUN GEZİLERİ
Senaryonun nerelerde yazıldığı belli; Amerika ve bazı Avrupa ülkeleri. 6’lı Masa da o senaryoya göre oynuyor, mesajları hep oraya. Bu anlamda Kılıçdaroğlu ile İmamoğlu arasında bir fark yok. Cumhurbaşkanlığı aday adaylığını da sayarsak, CHP Genel Başkanlığı ve ana muhalefet partisi liderliği ile beraber “İki buçuk sıfat” taşıyan Kemal Kılıçdaroğlu, önce Amerika Birleşik Devletleri, sonra İngiltere ardından da Almanya’ya gitti. Türkiye’ye yönelik senaryoların yazdığı ülkeler yani. Bu ziyaretlerden gittiği ülkedekilerin bile haberi olmadı neredeyse. Amerika ve Avrupa basınında haber olduğunu gören oldu mu?
“İkinci Yüzyıla Çağrı”
Ben de avukatlarım Prof. Dr. Köksal Bayraktar, Şehnaz Yüzer ve Nurcan Bayraktar’ın yanında reddetmiştim. İfademe de öyle geçti. Köksal Hoca Silivri Cezaevi’ne ziyaretime geldiğinde, “Hocam, iddianame çıkmadan avukatlığımı üstlenmeyin” dediğimde “Neden?” diye sordu.
“Sizin yanınızda FETÖ’cü Öz’e bu kitapları yazmadığımı söyledim, iddianame ve ek delilleri görmeden siz de bundan emin olamazsınız. Yazdığıma dair en küçük bir delil benim yalan söylediğim anlamına gelir. FETÖ’cü bile olsa; sizin huzurunuzda birine yalan söylemeyi utanç sayarım. Ve siz yalan söylediğim bir konuda beni savunmak zorunda kalırsınız.”
“Peki ne yapalım?” diye sorunca, “İddianame çıksın delilleri görün, siz benim varsa suçumu, yalanımı ya da kitap yazmak gibi sıradan bir fiilimi değil masumiyetimi savunun” dedim.
Öyle de oldu.
Yüzlerce davaya girip çıktım, hep masumiyetimi ve gün geldi “hakaret” sayılan sözümü de savundum.
HERKES SİYASİ HESAP PEŞİNDE
Ekrem İmamoğlu’
Önce şunu belirtmeliyim: Elbette elde bir liste ile suçun şahsiliğini bir kenara bırakıp adı verilen tüm kurum ve kuruluşları taciz ve tecavüzle suçlamak yanlış. Ama eğer Yıldırım Kaya’nın adını verdiği; yurtlarında çocuklara taciz ve tecavüz edilen ve buna göz yuman, engellemeyen hangi tarikat, cemaat, vakıf ve dernek varsa devletin ilgili kurumları acil önlemleri almalı ve bu insanlık suçunu engellemeli.
TBMM KOMİSYONU ARAŞTIRMALI
Milli Eğitim Bakanlığı da vakit geçirmeden o protokolleri gözden geçirip iptal etmeli. Bunun için bir dakika bile beklenmemeli. Son yaşanan olay nedeniyle kurulacak TBMM Araştırma Komisyonu, geniş açıdan bakarak bu konunun da üzerinde durmalı.
Yıldırım Kaya’nın TBMM kürsüsünden gösterdiği kartonette ismi yazılı tarikat, cemaat, dernek ve vakıflar şunlardı: “Anadolu Gençlik Derneği, İskenderpaşa Cemaati, İsmailağa Cemaati, Erenköy Cemaati , Menzil Cemaati, İlim Yayma Cemiyeti, Nakşibendiler, Birlik Vakfı, Tügva,Türgev, Ensar, Hayrat.”
ADG’NİN ADINI ÇIKARDI
Yıldırım Kaya’nın sözleri 6’lı masadaki ortağı Saadet Partililerin tepkisini çekti. Saadet Partisi Konya Milletvekili Abdulkadir Karaduman’ın kendilerine yakın Anadolu Gençlik Derneği’ni de özür dilemeye davet etti. Kürsüye gelen Kaya, “AGD’nin diğer derneklerle aynı özellikte olmadığının altını çiziyorum. Sözüm Anadolu Gençlik Derneği’ne değildir” diyerek düzeltme yaptı. Saadet Partililerin tepkisinin nedeni, adı çocuklara taciz ve tecavüzle hatırlanan cemaatlerde anılmasınaydı.
Ancak
Üç alanda da mücadele devam ediyor ancak bugünlerde en çok tartıştığımız ve en tehlikeli gelişmelerin yaşandığı alan mahkemeler.
Birinci derece mahkemelerin verdiği tartışmalı kararlara, Yargıtay, Danıştay gibi yüksek yargının bazı tartışmalı kararları ekleniyor.
Bunda da iyi ya da kötü niyetli tutumlar etkili olabilir.
Ama yargının asıl sorunu şu; yargı bir yanıyla FETÖ ile mücadele ederken diğer yandan içerisinde FETÖ unsurlarını barındırıyor.
YARGIDAKİ 1000 FETÖ’CÜ NE OLDU?
Bundan tam bir yıl önce 2021 yılı eylül ayında gazetelerde yayınlanan bir haberden bir cümle paylaşayım:
“FETÖ’cü hâkim ve savcıların örgüt hücre evlerinde telefonlarını kapatıp bir araya gelen, sınav soruları verilerek yargıya sızan 1000 isim, başsavcılıklarca HSK’ya bildirildi. 400’ünün soruşturması HSK Teftiş Kurulu’nda devam ederken, 600 hâkim ve savcının dosyası ihraç istemiyle HSK Genel Kurulu’na geldi.”
FETÖ’nün yurtdışına kaçan hâkim ve savcıları ile avukat yapılanması her zaman olduğu gibi fırsatı kaçırmadı. Örgütte yöneticilik ve üyelik yapan FETÖ’cüler ve avukatları, 17/25 Aralık 2013 operasyonlarına kadar örgütün amaçlarını kendilerinin de bilmediğini iddia ederek, haklarında beraat kararı verilmesi gerektiğine dair dilekçe örneklerini elden ele dolaştırmaya başladılar.
ALTI SUÇU AKLAMA ÇABASI
Ağır ceza mahkemelerine, bölge adliye mahkemelerine, Yargıtay Ceza Dairesi’ne verilmek üzere FETÖ’nün avukat yapılanması tarafından hazırlanan örnek dilekçede, bir taşla adeta 6 kuş vurulmaya çalışılıyor.
FETÖ’cü avukatların, yargılaması süren, dosyası bölge idare mahkemelerinde ve Yargıtay’da olanlar için hazırladığı tek tip dilekçede, her biri Yargıtay tarafından FETÖ üyeliği için delil kabul edilen; ByLock kullanmak, Bank Asya’ya para yatırmak, FETÖ’nün okullarına kayıtlı olmak, dernek ve gazetelerine abone olmak, “Kimse Yok Mu Derneği”ne bağış yapmak gibi durumların da aynı kapsamda değerlendirilmesi talep ediliyor.
Bunları yapanların da örgütün nihai amacını bilmediği için beraat ettirilmesi gerektiği belirtiliyor. FETÖ’cülerin elden ele dolaştırdıkları tek tip dilekçe şu ifadeler geçiyor:
“....Hakkımda verilen kararda/yargılandığım dosyada nihai amacı ve yöntemi bilmek ve istemek unsuru kesin olarak ispatlanması gereken bir husus olmasına rağmen, bu husus hiç araştırılmadan, şekil suç mantığıyla: ByLock kullandığım iddia edilerek, Bank Asya’ya para yatırdığım, cemaatle bağlantılı okula çocuğumu gönderdiğim/gittiğim, dernek, sendika üyesi olduğum, gazeteye/dergiye abone olduğum, Kimse Yok Mu Derneği’ne bağış yaptığım belirtilerek örgüt üyesi olduğum iddiasıyla cezalandırıldım/hakkımda dava açıldı.
Birol Erdem
Bu aşamaya, PKK/YPG’nin Münbiç’ten verdiği talimatla, 13 Kasım’da İstiklal Caddesi’nde gerçekleştirilen 6 kişinin yaşamını yitirdiği, 81 kişinin yaralandığı bombalı saldırı ile geldik.
Tüm deliller, ifadeler PKK/YPG terör örgütünü gösterirken, bazı eski generaller, gazeteciler, HDP’liler başta olmak üzere bazı siyasetçi “etki ajanları” ahlaksızca, utanmazca terör örgütünü aklama yarışına girdiler. Bir benzerini, yine Münbiç’ten verilen talimatla PKK/YPG’nin 26 Eylül’de Mersin Mezitli’de bir polisin şehit edildiği saldırıda yaşadık. O zaman da PKK/YPG’yi aklamaya çalışanlar çıkmıştı.
BOMBACI PKK/YPG İSTİHBARAT ELEMANI
Hatırlayacaksınız, İstiklal Caddesi’nde bomba dolu çantayı cadde üzerindeki bir banka bırakan ve kısa sürede yakalanan Ahlam Albashir’in sorgusunda, “PKK/PYD/YPG terör örgütü tarafından özel istihbarat elemanı olarak yetiştirildiğini” söylemesi üzerine “Suriyeli Arap PKK/YPG’li olur mu?” diyen de çıktı, “PKK/PYD üstlenmedi, yaptığı eylemi neden üstlenmesin?” ya da “DEAŞ’lılar, cihatçılar yaptı” diye PKK/PYD’yi aklamaya girişen de...
Bombalı saldırı emrinin verildiği Suriye’nin kuzeyindeki PKK/YPG hedeflerine yönelik Türkiye’nin gerçekleştirdiği Perçe-Kılıç Hava Harekâtı’ndan sonra planlanan kara operasyonunu engellemek isteyen HDP’liler, siyasetçi ve gazeteciler, bombalı çantayı koyan Albashir’in itiraflarına ve ortaya çıkan bağlantılarına rağmen “Seçim çalışmaları başladı” diye ahlaksızca konuşup yazdılar.
‘MÜNBİÇ’TE YAŞIYORDUK’
Soruşturma devam ederken, bombayı temin eden ve çantayı İstiklal Caddesi’nde banka koyması için