30 Mayıs 2007
FENERBAHÇE’nin 17. şampiyonluk töreni silinmez izleriyle tarihe geçti. İçeride, dışarıda çok futbol töreni gördüm, ne burada ne de oralarda bu kadar görkemlisine rastladım. O renk renk ışıklarla sanki gökte sarı lacivert bir gökkuşağı doğdu. Bu ihtişamı yaratan Fenerbahçe ve 100. yılı...
Kupa töreninden çok ilerlere gitti, rüya gibi bir çağlayandı. Taraftarıyla, futbolcusuyla, yönetimiyle Kadıköy’de kopan coşku, şampiyonluğu bütün ülkede gezdirdi. Nice yüzyıllara Fener, ışığın hiç sönmesin.
Şimdi yeni bir yüzyıl başlıyor. Yaşadığı geçmişten bugüne kadar çok anı, çok kupa var. Yaşanan yıl çok farklı. Hani "Fenerbahçe farkı", denir ya. Her başkanın, yönetimin, her sporcunun, taraftarın bu onurlu mirasta hakkı var. Ama Aziz Yıldırım dönemi, Fenerbahçe tarihinin miladıdır.
* * *
Fenerbahçe yapısal olarak artık Avrupa kulüpleri düzeyine gelmiştir. Ekonomik devrimi, çağdaş yapılanması, bütün spor branşlarında binlerce sporcu yetiştirip şampiyonluklarla kucaklaşması...
İşte ayrıcalık ve işte başarı. Yıllar yılı dışarıdaki markaları kıskandık, gerek kalmadı. Fenerbahçe’nin yakın geleceğinde umarım böyle mutluluk rüzgarları hep esecektir.
100. yıl gösterisi 25 milyonu aşan taraftarın hayallerini yerinden oynattı. Avrupa seferine ve zaferine sıra gelmiştir. Her şeyi var F.Bahçe’nin. Avrupa’dan ses getirecek, Avrupa’ya hedefimizi duyuracak yeni süper starlara ihtiyaç var. Yeni yüzyıla muhteşem Saracoğlu tribünleri yakın gelecekte yetmeyecektir. Kulübün tarihinde şampiyonluklar hep var olmuştur. Ama bu büyüklükte Fenerbahçe yeniden doğuyor.
* * *
Fenerbahçe Kulübü’ne Kurtuluş Savaşı’ndan gelip 4 yıl başkanlık yapan Dr. İsmet Uluğ’un (1962-1966) şu sözü vasiyetnamedir: "Fenerbahçe hep şampiyon oluyor. Fakat kulüp olamıyoruz". Bütün rahmetli başkanlar ve Allah uzun ömür versin, yaşayanlar huzur içinde olmalı. Fenerbahçe onların yüreğindeki özlemdir. Kuruluşundan günümüze kadar da böyle sistemli, güven verici ve örnek yükseliş ilk defa gerçekleşmektedir.
Sahi nerede kalmıştık. Kıraç’ın duygusal marşı hala kulaklarımızı çınlatıyor: "Yüz yıl önce doğdu şanlı efsane, yüz yaşında mutlu ol Fenerbahçe"
Yazının Devamını Oku 24 Mayıs 2007
GALATASARAY-Fenerbahçe maçını televizyondan izledim. Artık maça gitmek bir keyif değil, keder. Ezeli rekabet dediğimiz "Kutsal gelenek" giderek kan davasına dönüşüyor. O gece iki küçük konuğum vardı. İlköğretim öğrencisi Cihat (12) ve Enes (14) kardeşler. Biri G.Saraylı, öteki Fenerli.
Koltuğa oturduk, maç başladı, gözümüz ekranda. Daha ilk dakikalarda Ali Sami Yen Stadı’nın tribünlerindeki barometre tepeye fırladı. Fırtına patladı. 100 yıldır gözümüzün içi gibi baktığımız, taparcasına sevdalandığımız rekabetin içine düşürüldüğü dehşeti acı ile izledik. Cihat ve Enes’e baktım, gözleri fal taşı, ikisi de kaskatıydı.
Devre arasında gittiler, onlara futbol oyunu diye anlatılan tutku, şölene benzemiyordu. Kara gecenin tepkileri sürüyor. TV’de maç neredeyse hiç ekrana gelmedi. Baştan sona "Utanç sahneleri..."
Peki ne yapacağız.
Genç kuşaktan Altan Tanrıkulu yazısında soruyor: "Kan mı dökülsün! Futbolcular hariç herkes suçluydu." Mehmet Demirkol: "Biz bunu hak ediyoruz." Erman Toroğlu’nun yazısı savcılık açıklaması gibi: "Hepsi organize. Dünyanın en büyük derbilerinden, diyorlar G.Saray-F.Bahçe maçına. Ama isimlerine yönetici denilen küçük kafalı isimlerin Türk futboluna getirdikleri bu." Kırmızı Nokta: Utanç
Pazar gecesi TRT başta, kanallar, sorumlu yayıncılık çağırısı yaptı.
Yaşadığımız sorunlar sadece birkaç kulübün sorunu değil, temeldeki sorunlardır. Gazete manşetlerindeki kışkırtmalar, işte böyle patlamalara zemin hazırlıyor. Tribünler barut fıçısı. Hele G.Saray taraftarı... Yönetime isyandan sonra çıkardıkları olaylar bağışlanamaz.
Bugünkü yasalar ve uygulama yöntemleriyle varacağımız yer belli oldu. Anarşi. Türkiye’yi futbolda içine düştüğü çukurdan çıkaracak bir federasyon yok. Devlet bu işe "el koymalı" diyeceğiz. "Özerklik" diye bağıracaklar. Hangi özerklik? Hiçbir özgürlük sınırsız değildir. Örnek arıyorsanız, Dünya Şampiyonu İtalya’ya bakınız. Şikeyi de, terörü de yaşatmamak için adeta savaş veriyor. Daha fazla geç kalmayalım!..
Yazının Devamını Oku 17 Mayıs 2007
CUMHURİYET mitingleri, futbol ve seçim... Hepsi birbiri ardına geldi. Milyonlarca bayrak dalgalandı, cumhuriyete bağlılık çağlayana döndü. Tarih yeniden yazılıyor. Geçmiş zamandan yaşanan film, sanki yeniden vizyonda: BİR MİLLET UYANIYOR... Bu heyecanlı günlerde futbol olmazsa olmazdı. Fenerbahçe şampiyon oldu, yer-gök sarı laciverte boyandı. Biz futbolu İngilizler’den öğrendik. Kurallarını sık sık harcasak da; uygulamaya çalışıyoruz. Futbolun yazılı olmayan töreleri var. İngiltere’de şampiyon olan takımlar, kaybedenleri, kaybedenler de kazanan takımı alkışlıyor. İşte futbolun soyluluğu... İzmir’deki kupa finalinde, kupayı kaybeden Erciyesspor’u Beşiktaşlılar da alkışlamışlardı. Sevgili Korkut Göze de bu konuda gerçekten akılda kalacak bir yazı sundu. "Ali Sami Yen’deki derbide Galatasaray, şampiyon Fenerbahçe’yi alkışlayacak mı?" İngiltere’de Chelsea’nin şampiyon Manchester United’ı coşkuyla alkışladığı gibi...
Futbolda barış gelmiyor. Buna yöneticiler izin vermiyor! Türkiye’de insanlık suçu haline gelen nefreti, statlarımızdan önce yüreklerimizden kovduğumuz gün, barış dönecektir. Hiç mi hatırı yok ezeli rekabetin? Sadece Fenerbahçe’nin mi 100. yılı? Hepiniz aynı günlerde değil ama aynı dönemde doğdunuz. Sizlere "üçüzler" deniyor. Yazımı Korkut Göze’nin anlamlı çağrısıyla noktalıyorum, "Ver elini dostum"....
"Hiç kimse denemeden neler yapabileceğini bilemez."
George
Mc.Donald
Yazının Devamını Oku 11 Mayıs 2007
BAŞLIK, futbolda yaşadığımız günleri anlatıyor. Lig can pazarı. Dipten zirveye doğru sayarsak düşecekleri ya da düşerken bir yere tutanacakları... Ortada avunanları ve ligin beylerini. Süper Lig'de tünelin ucu gözüktü. Fenerbahçe önde daha net, Beşiktaş biraz gölgeli, Galatasaray sisli.
Her ihtimal var
Fenerbahçe, geçen haftaki çıkışıyla liderliğinin tabanına demir pençe çaktı. Üç maçından 4 puan çıkardığı taktirde: "ŞAMPİYON". Futbol bu ya bir terslik olursa. Geçen yılın mayıs ayındaki Fenerbahçe'nin aynı hataya düşeceğini sananlar çok az. Mayıs ayı sıkıntısının starları yukarıdan baktığınızda futbolumuzun bu Tekel'i. Şampiyon denince hep onlar akla gelir. Mutlu sona ulaşırlar. Hele Trabzon yarı yolda kaldıkça... Ufukta üç büyükler için her türlü ihtimal var.
Beşiktaş, kupa ile siftahı yaptı, ama gözü şampiyonlukta ve Şampiyonlar Ligi'nde... Her iki karpuzu bir kucağa sığdırabilirler mi? Galatasaray'ın bile sönmemiş bir ateşi var. Ne olur ne biter derken, Beşiktaş kupasını aldı. Şimdi zor maçlara doğru yola çıkıyor. Galatasaray'ı en doğru anlatan Erik Gerets: "Başarının ölçüsü olmaz, yeter ki bir ucundan yakalayalım..."
Kim öle kim kala
Üç takım için cehennemde bir koşu başlıyor. Artık sona geliyoruz. Fenerbahçe'ye şampiyon oldu gözüyle bakanlara önce Zico kızıyor. Yönetim, nöbette. Geçen sene sütten ağzı yananlar, yoğurdu üfleyerek yiyorlar. Geçtiğimiz sezonki facia mı, ikram mı, kargaşa mı? Oldu bir kere. Bir kör bile aynı kuyuya iki defa düşmezmiş. Ligin altında 40 puanlı V.Manisaspor'dan sonra 3 adet 39 puanlı takım var. Ankaragücü, Bursaspor ve Gençlerbirliği, Antalyaspor (38), Rizespor, Denizlispor, G.Antep (36), K.Erciyes (33). Sakarya sanki acele etti. Şimdi bu puan tsunamisinden kim öle kim kala... Başa gelirsek; Fenerbahçe 3 maçtan 4 puan alırsa... Daha cesur bir söyleyişle Trabzonspor'u geçerse... "ŞAMPİYON"
Ne kadar kolay değil mi!!!
100 yılda bir
F.Bahçe bu şampiyonluğun kıymetini bilsin.
Çünkü 2107'ye kadar bir daha olamayacak!!!
Şakir Süter bu yazısıyla Beşiktaşlı duruşu sergiliyor. Ben de dünyaevine giren oğlu Barış ile eşini kutluyorum. Hediyesi de Beşiktaş'tan...
Yazının Devamını Oku 9 Mayıs 2007
FORTIS Türkiye Kupası’nda Beşiktaş-Kayseri Erciyesspor oynuyor. Futbolumuzda böyle günler hep tarihe geçer. Beşiktaş’ın bu cephede 12 finalde 6 kupası var. Erciyesspor "Çizgi dışından" finali oynuyor. Ligde başı dertte, kupada umuda sarılıyor.
Kayseri ekibi ikinci yarıya çok ağır bir yükle girdi. Düşme tehlikesine erken yakalanmıştı. G.Saray’ın efsane kaptanı Bülent Korkmaz takımı omuzlarına aldı, ardı ardına kazandığı puanlarla çıkışa geçti. Ama yetecek mi? Son üç haftada göreceğiz. Bugün gerçek olan; Korkmaz’ın dara düşen takımı kupada final oynuyor. Oraya alın teri, inanç ve özveriyle geldiler. Beşiktaş kazanırsa iddiasının ve emeğinin ödülünü alacaktır.
Kıran kırana
Türkiye Kupası, Fortis adı altında iki yıldır geçmiştekilerden daha büyük ilgi görüyor. Ülkedeki futbol yarışması bu cepheye heyecan, ilgi ve iddia yüklüyor. Bu akşam İzmir’de kıran kırana bir final seyredeceğiz. Kupayı kazanmanın maddi manevi ödülleri çok. UEFA şansı her iki takıma açık. Geçmişte kimi İkinci Lig’den takımlarının büyüklere kafa tutup kupa dışı bıraktığı biliniyor. İkinci Lig’den 1980-81 sezonunda Türkiye Kupası’nda Bolu’yu finalde 2-1 ve 0-0 sonuçlarla eleyerek kupayı kaldıran tek takım Ankaragücü’ydü. 12 Eylül dönemindeki bu sonuçtan sonra Ankaragücü, Devlet Başkanı Kenan Evren’in talimatıyla Birinci Lig’e çıkartılmıştır. Evren Paşa, "Ben söz verdim, sözümde duruyorum" demişti.
Maçımıza gelince Beşiktaş finalde ayakta kalan tek büyük. G.Saray gitti, Fener gitti, Trabzon gitti... Erciyesspor ise G.Saray dahil bütün rakiplerini eledi. Bu olay Türk çocuklarının yüzakıdır. Onca yabancı geldi, gitti ve hatırda kalıcı bir başarı gösteremedi. Bülent Korkmaz özendirici bir örnek. Türk futbolunda bir milat yarattı. Güneş, futbolda artık Anadolu’dan yükseliyor. İki finaliste selam. Avrupa’da yolları açık olsun...
Yazının Devamını Oku 4 Mayıs 2007
YER yerinden oynuyor, Beşiktaş-Fenerbahçe maçı var. Yaşamın yarısı siyah-beyaz. Yarısı sarı-lacivert. Derbileri tarih boyunca hep böyle anlatırız. Bir kara sevdadır. İnsanın içine girdi mi 100 yıllara kadar gider. Hasta denilebilecek kadar fanatik bir aile büyüğümüz vardı. Hayatı statlarda geçti, yaşlandığında yakınırdı: "Şu maçı görmek için servetimi verirdim." Gözü açık gitti. Tuttuğu renklere doyamamıştı.
Zamanı satın almak mümkün değil. Taraftar maçla doğar, takım aşkıyla yaşar, ölümsüzdür.
* * *
Vapurda ateş gibi gençlerin arasındayım.
- Beşiktaş, Fener’e 5 çeker
- Yok yaa... Ufak at da civcivler yesin.
Ezeli rekabetin çok az şaşan gerçeği bu. Favori kaybediyor. Bugünkü maçın tahmini bu değil. Genelde öyle denir. Kartal, kendi evinde rahat, Kanarya misafirlikte gergin.
* * *
Ben de taraftardım. Delikanlıyken böyle maçlar uykularımı kaçırırdı. Kaç tane yiyeceğiz, kaç tane atacağız? Yatağın içinde dön dön... Mesleğin kuralları ağır bastı. Eğriye eğri, doğruya doğruya doğru...
Şimdi 100 yıllık rekabetin son manzarasını hüzünle izliyorum. Acaba bu maçta kavga çıkacak mı? Kaç kırmızı kart? Kaç sakat? Artık korkudan uykumuz kaçıyor. Hele o seyircisiz maçlar... Artık taraftarlar, geçmişte olduğu gibi derbi maçlarına yan yana giremiyor, stadın kapasitesine göre kontenjan tabi. Bir avuç konuk taraftar tribünlere dikilen "utanç duvarları"nın içinde hapis!!! Nereden nereye geldik. Suç kimde mi? Hepimizde. Ayağa kalksak arkamızda neredeyse alnı açık seyirci kalmayacak.
* * *
Mesleğimizin anıt adamı Eduardo Galeano, "Gölgede ve Güneşte Futbol" adlı kitabında, "Toplumların afyonu mu sorusunu" şöyle cevaplandırıyor: "Futbol Tanrı’ya ne yönüyle benzer. Birçok insanın ona inanmasına ve entellektüellerin ona kuşkuyla yaklaşmasına. Çağın en muhteşem tutkusudur futbol". İtalyan düşünürü Antonio Gramsci şöyle der: "Açık havada ortaya konan insan sadakatinin krallığıdır futbol" Biz de sadık kulları.
* * *
"Haticeyi bırak neticeye bak. Yani maçı kim kazanacak onu söyle !!! "Sıkı durun: Favorisi vardı, yoktu geçelim. "Bu maç beraberlikle bitecek"
Evet birlik ve beraberlikle... Ezeli rekabete saygı, sevgiyle ve dostça... İçimde yeşeren umut bu. İnşallah mahcup olmam.
Yazının Devamını Oku 2 Mayıs 2007
FENERBAHÇE geçen yılın son maçında şampiyonluğu kaybetti. "Kaybetmesi isteniyor" dendi. Ülkede "Kurulu futbol düzeni" öyle istiyordu. Tam bir yıl sonra... Nisan bitip mayıs gelirken Fenerbahçe’nin karşısına yine Denizlispor çıktı. Ama bu kez Saracoğlu’nun yeşil halısının üzerinde toz yoktu. Kale arkaları, taç çizgisinden ileri geri uzanan düzlükler tertemizdi. Fenerbahçe 2-0 öndeyken, iki gol yiyiverdi. Gollerde ’Beyaz Pele’ Zico, kulübenin demirine sırtını dayamış öyle seyrediyordu, takımının halini...
Fenerbahçe sezon sonlarında eli ayağı tutmaz hale geliyor. Bu hastalığın adı geçen yıl konmuştu: "Stres"... Hadi geçen yıl Dereli, maçın 16 dakika durmasına, sahanın çöplüğe dönmesine göz yummuştu. İyi de bu sezon ne oldu? Şurası gerçek ki; Fenerbahçe’yi bu aylarda stres yiyip bitiriyor. Denizlispor bu fırsatı kaçırmadı.
Fenerbahçe’nin, kadrosu işini bilen teknik direktörün elinde -örneğin Daum- bu oyuncu zenginliği ile şampiyonluğu haftalar öncesinde ilan ederdi.
Yönetimin malı mı?
Şimdi elde son kalan maçlar... Fenerbahçe sermayeden yiyen tüccar, habire veriyor.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi; sezonun en kritik haftalarında kulüp karmakarışık. İçeride gerginlik, dışarıda öfke. Kupa kapısı kapandı ya. Ertesi gün medyaya haberler yağdı: "Fortis Türkiye Kupası’na gelecek yıl genç takımla katılacağız" Asbaşkan Mosturoğlu herhalde yönetimin görüşünü televizyonda açıklıyor ve Türkiye’yi ayağa kaldıran bir açıklama daha geliyor: "Ligden çekilmemiz konusunda taraftarımızdan 100 bin faks ve mail geldi." Orası yönetimin malı mı? Anadolu’da özel turnuvalar düzenleyip, faaliyete devam edeceklermiş. 100 yıllık tarihi mirasa saygısızlıktır bu.
Böyle bir ortamda takımdan daha ne beklersiniz? Aziz Yıldırım yönetimi, Futbol Federasyonu’ndan şikayetçidir. Çok canı yanmıştır. Ama bunun yolu önüne gelene çatmak, kulübü zaafiyete düşürmek değildir. Türkiye bir hukuk devletidir. Futbolun kurumları, mahkemeleri vardır.
Ulusoy Federasyonu futbolu yönetemez hale geldi. F.Bahçe’yi kurumsal devrim yaratarak rakiplerinin 10 yıl ötesine taşıyan Aziz Yıldırım da zorlanıyor.
Aziz Başkan artık dinlenmeli. Kulübün başında kalacaksa, futbolu uzmanlarına teslim etmeli. F.Bahçe Kulübü ve Türk sporuna kazandırdıkları ile Fenerbahçe’nin başında hep yeri olacaktır.
100 yıl onunla bütünleşmiştir.
KINIYORUM
F.BAHÇE-Denizli maçında bazı kameraların kablolarının kesilerek parçalanması yüz kızartıcı saldırıdır. Halkın haber alma özgürlüğüne karşı işlenmiş suçtur. Şiddetle kınıyorum.
Yazının Devamını Oku 25 Nisan 2007
LİGDE 29. hafta F.Bahçe’ye 3 puan ve penaltı getirdi. Maçın başlama düdüğüne kadar Türkiye’nin adeta sorusuydu: "Fenerbahçe penaltı kazanacak mı, yoksa yine hava mı alacak!" Tabii, ısmarlama penaltı olmaz. Ben bu yazıyı taraftarların merakına borçluyum. Çünkü iş o hale geldi ki; penaltı olacak mı olmayacak mı, olursa hakem verecek mi sorusuna bahisler oynandı. Anket sorusu oldu ve Hürriyet’in manşetinden çıkan sonuç ilginçti.
Penaltı verilirse; "Yüzde 71.74 taca atılsın."
Alex’in alnında enayi yazmıyor
Ama Alex’in alnında enayi yazmıyor. Penaltı futbolun kurallarından biridir. Kazanana avantaj, cezayı yiyene ve hakeme başağrısıdır.
Sadece bizim sorunumuz değil penaltı tartışması. Dünyanın neresinde futbol oynanıyorsa, penaltılarda mutlaka hır çıkıyor. İngilizlerin efsane FIFA Başkanı Sir Stanley Rous, çareyi hakemleri yüreklendirmekte bulmuştu. Kurallara rağmen, çok hakem penaltı çalmaktan ürküyordu... FIFA bütün statların hakem odalarına bir uyarı yazısı astı: "Hakem arkadaşlar, penaltı çalmaktan asla korkmayınız, cenaze masraflarınız tarafımızdan karşılanacaktır."
Sir Stanley Rous FIFA Başkanı
Şimdi sanmayın ki, penaltı dırdırı gündemden kalkacak. Bakın, F.Bahçe’nin ezeli rakibi Galatasaray’dan her gün bir penaltı iğnesi geliyor. İçinde baskı, mizah ve çokca da hesaplar taşıyor. Ama gelde bunu yöneticilerimize anlat. Hakem verse de vermese de asla kimseyi memnun edemiyor. Sir Stanley Rous’un kuralları soyunma odasına değil hakemlerin beynine yazdığı anlaşılıyor.
Meğer, ne kadar kolaymış...
Çağımız bilgi çağı. Gördüğünüz gibi tarihten hiçbir şey saklanmıyor!!!
Yazının Devamını Oku