Paylaş
Haberden öğrendiğimize göre kolaylıkla ulaşılan birtakım şirketler, para karşılığı başkası adına “güya” akademik tez veya makale yazıyormuş. Unvanını “hayalet” yazarların “çakma” işleriyle alam bir biliminsanına, hele de hekime nasıl güvenilir ki? Biliminsanları ahlaki/etik değerleri hiçe sayarsa halimiz nicedir?
YENİ YÖNTEM ESKİ SORUN
Aslına bakarsanız, etik kuralları çiğneyen bazı yöntemler yeni olsa da “bilimsel ahlaksızlık” yeni bir olgu değil. Eski devirlerde de kendinden öncekilerin eserlerini kaynak göstermeden alıntılayan, yani “intihal (aşırma)” yapan yazarlara rastlamak mümkündü. Bu kişiler, asıl eser sahibinin adını birkaç kez zikrettikten sonra onun görüşlerini tekrarlayıp dururlardı. Bu tavır özellikle tercüme eserlerde çokça görülmüştür. Bazı eserler, bir dilden diğerine aktarılırken tercümanın eserine dönüşüverirdi. Ayrıca bu durum, ortaya yeni ve özgün eserler konmasına bir engeldi. Tercüme eserle, kral, sultan veya vezir tarafından maddi olarak taltif edilen çevirmen/yazar, adeta görevini yerine getirmiş oluyordu.
ÂLİM KİSVESİ GİYENLER
Gazzâli (ö.1111) kişisel çıkarları için bilimsel ahlakı hiçe sayanları yüksek sesle eleştirmiştir: “Ortalığı alim kisvesine bürünmüş birçok insan kaplamış durumda... Onların her biri geçici dünya malını toplamakla meşguldür.” Üstelik İbn Hazm’a (ö.1064) göre “âlim” unvanını kötüye kullanan kişiler, sadece akli ilimlerde değil, din ilimlerinde dahi görülebilmektedir: “Nice ilimler tahsil etmiş, peygamberlerin kitaplarını ve bilge insanların vasiyetlerini öğrenmiş, nice insanlar tanıdım ki en kötü ahlaklılar bile iç ve dış bozukluğunda onlardan daha kötü olamaz. Üstelik bu tiplerin sayısı hayli fazladır.”
KİMDEN ÖĞRENDİN
Elbette bu anlatılanlar, günümüzdeki gibi geçmişte de etik değerlere titizlikle uyan “hakiki” biliminsanları olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Örneğin akademik ahlakın temeli olan “atıf/referans” geleneğinin ilk izlerini, İslamiyet’in hadis biliminde bulmak mümkündür. Hz. Peygamber’in söylemediği sözlerin ona yakıştırılması, yani uydurma hadislerin çoğalması, âlimleri her bilginin kaynağını dikkatle incelemek durumunda bırakmıştı. Bu amaçla kaynak kişiler, sözlerinin güvenilirliğine göre sınıflandırıldı. “Bilgide sahtecilik” yapanlar ayıklanmaya çalışıldı. (Ki bu çalışmalar günümüzde dahi sürmektedir.) Bu nedenle sadece hadis alanında değil, hukuk ve hatta tarih gibi alanlarda da “dayanak kişi bilgisi” anlamına gelen “senet/isnat” geleneği yerleşti.
YUKARIYA DOĞRU
İbn Hazm, insanlara “Malda, yaşantıda ve sağlıkta senden aşağı durumda olana; dinde, ilimde ve fazilette ise senden yukarıda olana bak!” tavsiyesinde bulunmuş. Günümüzde Batı, ilerleme bayrağını devraldığı İslam medeniyetinin bilimsel düzeyini fersah fersah aşmış durumda. Elbette bu düzeye “aşırma” tezlerle, “ısmarlama” makalelerle erişilemeyeceği çok açık. Bilim ve etik, birbirinden ayrılmaz bir ikili. Biri olmadan diğeri yoluna layıkıyla devam edemiyor. Gelin bizler, “bugünden tezi yok”, gelecek kuşakları bilim ahlakı konusunda daha bilinçli yetiştirmeye gayret edelim. Her konuda bilimsel tavra hak ettiği değeri verirken “hakiki bilimi” “çakmasından” ayırmaya özen gösterelim. Yoksa, atalarımızın dediği gibi maazallah “eğreti kuyruk tez kopar”.
SEN KENDİNİ BİLMEZSEN
"Oku (Alak, 1)” emriyle başlayan ve “Rabbim ilmimi arttır (Tâhâ, 114)” duasını içeren Kuran’a ve İslam’a göre bilim, hem ona yönelen insanın hem de insanlığın gelişimi (fazilet) içindir. “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? (Zümer, 9)” diyen İslamiyet’in bilimsel fayda ilkesi, tıptan kimyaya, hukuktan tarihe kadar tüm bilim dalları için geçerlidir. Buna göre bilimin sadece mal-mülk veya makam elde etmek için yapılması asıl gayeden uzaklaşılmasına neden olur.
*
Urfalı şair Nabi (ö.1712), başkalarına gösteriş için bilime yönelmekten kaçınmayı öğütler: “Halka satacak ilme etme heves / Hiç boşu boşuna tüketme nefes.” Yunus Emre’nin dediği gibi ne de olsa “İlim ilim bilmektir / İlim kendin bilmektir / Sen kendini bilmezsen / Bu nice okumaktır”. Attar (ö.1221), Mantıku’t-Tayr adlı eserinde şöyle der: “İnsanın iyisi ilim öğrenendir, ilim öğrenenin iyisi ise yumuşaklık (hilm) öğrenendir.” Tüm bu sözlerse ilhamını Hz. Peygamber’in bir hadisinden alır: “Allah’ım! huşû duymayan kalpten... Doymayan nefisten ve fayda vermeyen ilimden sana sığınırım.”
Paylaş