Paylaş
Bu ülkede Amerikan dolarının kuru 1.42’den 1.44’e çıktı diye dönemin başbakanı Bülent Ecevit’in makamı önüne kasa fırlatıldı, hükümetin düşmesine yol açan olaylar gelişmeye başladı.
Bu ülkede Amerikan dolarının kuru 1.90’dan 1.92’ye çıktı diye dönemim başbakanı Tayyip Erdoğan Gezi olaylarını ekonomiye vurulmak istenen darbe ilan etti.
Dün Amerikan dolarının kuru 3,88’den (yani 1 dolar neredeyse 4 lira, Avro 4’ü geçti zaten) Merkez Bankası’nın müdahalesiyle 3,78’e düştü diye “Döviz rahatladı” yorumları yapılıyordu.
Sanayicilerin TÜSİAD kongresinde “Risk yüksek” saptaması yaptığı, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın sanayicilere “Sonra geç olabilir” uyarısını yaptığı ortamda iyimser olmak zor.
Siyasetin durumu karamsarlığı artırıyor.
Meclis’teki kavgada neyin ne olduğunu halk görüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlık sistemi hedefine destek vererek anayasa değişikliğini Meclis gündemine taşınmasına vesile olan MHP lideri Devlet Bahçeli ise belirsizliği daha da artıran sihirli sözcüğü söyledi: Erken seçim.
Bahçeli’nin Türk siyasetinde böyle bir işlevi de var. Ne zaman erken seçim dese, ülke bir şekilde erken seçime gidiyor.
Örnek, AK Parti’yi iktidara getirip MHP’yi Meclis dışı bırakan 2002 erken seçimi.
Örnek, AK Parti’nin meclis çoğunluğunu kaybettiği 7 Haziran 2015 seçimi gecesi “Olmazsa erken seçim” demesi.
Gerçi 1 Kasım seçimlerinde de AK Parti kazanmış, MHP, HDP’nin gerisinde dördüncü parti olmuştu, ama Bahçeli böyle ayrıntılara önem veren bir lider değil, hiç olmadı.
İşin ilginci bu defa AK Partili Mustafa Şentop da destek verdi “Referandum olmazsa seçim” tezine.
Kimine göre Bahçeli seçim silahını çekerek MHP milletvekillerine “Evet oyu verin, yoksa bir daha Meclis göremezsiniz” ihtarı çekti, AK Parti de bu ihtarı kendi vekillerine uyguladı:
Başkanlık referandumuna “Hayır” derseniz, bu Meclisi son görüşünüz olabilir” uyarısı yani.
Nitekim Erdoğan öğle saatlerinde çıktı ve özellikle de CHP’yi hedef alarak kendinden emin konuştu: Ne yaparsanız yapın, o taslak o Meclis’ten geçecek, halkın oyuna sunulacak.
Öyle anlaşılıyor ki, Bahçeli’nin desteğine güveni tam olan Erdoğan, çoktan kendisini başkanlık sistemine hazırlamış bulunuyor.
Evdeki hesabın çarşıya uyması ve başkanlık sisteminin ilk Cumhurbaşkanı olması durumunda çarşıyı pazarı nasıl düzelteceği konusunda kamuoyunca bilinen bir plan yok.
Ama dış politikadaki belirsizlikler sanki azalıyor gibi.
Dün Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin önce Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’i, sonra da Erdoğan’ı 23 Ocak’ta Astana’da yapılması planlanan Suriye görüşmeleri konusunda aradı.
Astana Türkiye, Rusya ve İran garantörlüğünde gerçekleşir ve anlaşma sağlanırsa Suriye’nin geleceğinin konuşulacağı Cenevre’de dün Kıbrıs görüşmeleri vardı.
Bu kadar yıldan sonra ilk defa harita, toprak ve siyasi paylaşım aşamasına ve Türkiye, Yunanistan, İngiltere garantörlüğünde toplantılar yapılıyor.
Başbakan Binali Yıldırım’ın Irak temasları sonucu, IŞİD Musul’dan temizlenene kadar Başika kampında kalınması ve Sincar’da PKK ile mücadele kararı çıktı.
Ve 20 Ocak’ta ABD Başkanlığını devralması beklenen Donald Trump’tan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ilk iyi haber de 11 Ocak gecesi geldi.
Trump’ın müstakbel Dışişleri Bakanı, eski Exxon (“Egzon” diye okuyabilirsiniz) petrol devi yöneticisi Rex Tillerson Senato Dış İlişkiler Komitesinin sorularını yanıtlarken verdi bu haberi.
“Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yeniden anlaşmak zorundayız” dedi Tillerson; “(Suriye krizinde) Amerikan liderliğinin yokluğunda, (Erdoğan) bu duruma cidden sinirlendi ve (yüzünü) Rusya’ya döndü.”
Belki fazla basite indirgenmiş durumda ama bu iki cümle Trump’ın dış politika ekibinin Suriye’deki durumu ve Türkiye’nin konumunu anladığını gösteriyor.
Bu beyanla hemen hemen aynı saatlerde bir başka Amerikan kaynağından gelen bir başka mesaj da, gidici Barack Obama yönetiminin ne kadar anlamadığını.
Suriye’de IŞİD’e karşı PKK’nın Suriye kolu PYD ile işbirliği yapan Amerikan Merkezi Komutanlık (CENTCOM) Twitter hesabından geliyordu mesaj. Bir gün önce, 10 Ocak’ta Suriye Demokratik Güçleri imzasıyla yayınlanan “PKK ile hiçbir ilgimiz yoktur” bildirisini doğruluyordu CENTCOM.
Sanki DSG, sırf PYD’ye askeri malzeme vermiyormuş görünmek için CENTCOM’un daha 2015 Ekim’in kuruluşuna destek verdiği bir cephe örgütlenmesi değilmiş gibi.
Sanki ana gücünü PYD milis örgütlenmesi YPG oluşturmuyormuş, sanki PYD başkanı Salih Müslim en son 6 Mart 2016’da Brüksel’de “Önderim Öcalan” dememiş ve sanki ABD Savunma Bakanı Ashton Carter 28 Nisan 2016’da Senato’da “PYD ve YPG, PKK ile bağlantılı değil mi?” sorusuna “Evet” cevabı vermemiş gibi.
Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın, CENTCOM’a yine Twitter üzerinden İngilizce yanıt verdi: “Dalga mı geçiyorsunuz, yoksa CENTCOM aklını tamamen yitirdi mi? Buna kimsenin inanacağını mı sanıyorsunuz? ABD bu terörist örgütü meşrulaştırmaya çalışmaya son vermeli.”
Neticede bir askeri komutanlık olan CENTCOM’un bu hayli siyasi mesajı, Tillerson’un “Yeniden anlaşmalıyız” mesajıyla birleşince, CENTCOM’un yakınnda Trump’tan Obamadan aldığından farklı emirler alacağına işaret.
Tillerson’un Türkiye’yi, Erdoğan’ı ilgilendiren diğer iki mesajı, bu “Yeniden anlaşmalıyız” mesajının gölgesindedir.
Yani “Kürtler bizim müttefikimiz” demesi ile “IŞİD bitince sıra El Kaide ve Müslüman kardeşlere, İran bağlantılı örgütlere gelecek” demesi.
Neden mi?
Çünkü Kürtler deyince sadece PKK’yı, PYD’yi anlamak yanlıştır, ucu Kürt düşmanlığına kadar gider. Türkiye’nin de son zamanlarda ittifak ilişkisi içinde bulunduğu Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve onun başkanı Mesud Barzani’yi unutmayalım.
Diğer konuda da Türkiye için en önemli konu varoluşsal tehdit PKK (ve artık IŞİD’e) karşı ortak mücadeledir.
Bu sağlandığı müddetçe, o ortaklığın müzakere masasına oturulduğunda Müslüman Kardeşler ideolojik teferruat olarak kalabilir.
Hem daha o aşamaya o kadar çok zaman var ki…
* Dünkü yazım üzerine MHP İstanbul Milletvekili, İslam İşbirliği Örgütü önceki Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu aradı. 10 Ocak akşamı Meclis'te Başbakan Binali Yıldırım ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve milletvekili arasındaki sohbete kendiliğinden katılmasının söz konusu olmadığını, onların görmesi ve daveti üzerine aralarına katıldığını izah etti. İhsanoğlu, Osmanoğlularından muhtaç olanlara temel ihtiyaçları için devlet yardımı yapılması konusundaki yasa teklifini de o sohbet çerçevesinde gündeme getirdiğini söyledi. Yanlış anlamaya meydan vermemek için bu eksikliği gidermek istedim.
Paylaş