Paylaş
ABD İstanbul Başkonsolosluğunun bir Türk çalışanının Fethullahçı gizli örgüt üyeliği suçlamasıyla tutuklanması ile başlayan kriz, önce ABD, sonra Türkiye'nin vize işlemlerini durdurması ile tırmanmıştı. Krizin tepe noktasında 10 Ekim akşamı Büyükelçi John Bass'ın Çankaya'daki Büyükelçilik konutunda verdiği veda daveti vardı.
Davete ne hükümet, ne muhalefet kanadından her hangi bir siyasi, ne bir bürokrat, ne de bir general katılmıştı; tıpkı vize işlemlerinin durdurulması gibi bu da ilk defa görülüyordu.
Çünkü daha bir kaç saat önce Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ABD Büyükelçisine veda ziyareti için randevu vermediğini ilan edip ayrıca adeta bombardımana tutmuştu.
Eğer bu kararı Bass kafasına göre aldıysa, hemen geri çekilmeliydi. Yok eğer bu Donald Trump yönetiminin kararıysa o zaman artık o yönetimle konuşacağı bir şey olamazdı.
Bu aslında hem Trump ile bir telefon temasına dolaylı çağrı yapan, hem de suçun zaten Afganistan'a tayini çıkan büyükelçiye yıkılarak iki ülke ilişkilerinin üzerine daha çok yük binmemesini sağlamayı amaçlayan bir hamleydi.
Ama beklendiği gibi olmadı.
Washington bir kaç saat gecikmeyle de olsa büyükelçisine sahip çıktı. Bass'ın davetinin bitmesinden bir saat kadar sonra Amerikan Dışişleri sözcüsü vize işlemlerini donduran kararın büyükelçi Bass'ın kafasına göre değil, yönetimin iradesi doğrultusunda alındığını söyledi.
Türk halkını olduğu gibi karşısına alan bu kararın Türkiye'nin (belki İncirlik dahil) her türlü misillemesi ihtimaline karşın alındığını vurgulamak için de Ulusal Güvenlik Danışmanlığı konuya dahil edilmişti.
Açıklamada krizdeki tırmanmanın durması için çok zor bir koşul olmayan, zaten (sayıları ikiye çıkmış bulunan) tutuklu Türk vatandaşlarının zaten yasal hakkı olan avukatlarıyla görüşebilmeleri söyleniyordu.
Bu beyan bir diyalog imkanının varlığına işaret ediyordu.
Türk Dışişlerinin Amerikan Büyükelçiliğiyle kurduğu ilk temas, Washington'dan gelen üstlenme açıklaması ardından yapıldı. Ancak Hürriyet'e isminin açıklanmaması kaydıyla bilgi veren bir diplomatik kaynak, kurulan temasta bu açıklamanın kilit bir önemi bulunmadığını vurgulayarak, "Zaten iki tarafta da bir çıkış yolu arayışı vardı" diyor.
Türk tarafında temas, Belgrad seyahatinde kendisine eşlik eden Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu aracılığıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın onayı ardından kurulmuştu.
Dün, 11 Ekim akşam saatlerinde, Washington saatiyle sabah olup mesai başladığında Çavuşoğlu ve Tillerson arasında yapılan telefon görüşmesi, bir gece önce, 10 Ekim akşamı kriz tepe noktasındayken sessiz sedasız atılan o ilk adımla mümkün olmuştu.
Büyükelçi Bass öğle saatlerindeki basın toplantısında Türk yargısını engelleme niyetlerinin olmadığını, eğer Başkonsolosluk çalışanları yetkilerini aşıp yanlış bir iş yapmışlarsa bunu da bilmek isteyeceklerini söyledi. Ayrıca "halkın gözlerinden uzak" diyalog kanalları da kurulabileceğini sözlerine ekledi. Aslında o temas, söz ettiğimiz gibi bir gece önce kurulmuştu.
Bunu Başbakan Binali Yıldırım'ın "normalleşme" gereğinden söz eden konuşması izledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Sırbistan'daki konuşmasında konuya hiç değinmeyerek bekleme konumuna geçtiğini gösterdi.
Krizdeki tırmanma, kraldan çok kralcı kriz çığırtkanlarının bütün yangına körükle gitme çabalarına karşın, diplomasinin devreye girmesiyle durdu. Tutuklu konsolosluk çalışanlarının avukat ile görüşmesi muhtemelen bir almayı daha geride bırakacak.
Diyalog vize krizini sonlandıracak belki ama ABD ile Fethullah Gülen'den PKK'ya yardıma, Reza Zarrab'tan tutuklu Amerikalı din adamına dek mevcut sorunlar çözülmüş olmayacak. Yine de en ciddi krizlerin bile diplomasi yoluyla, konuşa konuşa aşılabileceği bir kez daha görülmüş olacak.
Paylaş