80 yıl boyunca suskun kalan Son Osmanlılar ilk kez konuşuyorlar
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Kanal D’de, önümüzdeki 18 Ocak Çarşamba gününden itibaren benim hazırladığım dört bölümlük bir belgesel yayınlanacak: "Son Osmanlılar"...
Belgeselin konusunu Fatih’in, Yavuz’un ve Kanuni’nin soyundan gelen hanedan mensuplarının 1924 Mart’ında Türkiye’den sürgüne gönderilmelerinden sonra yaşadıkları, filmlere taş çıkartacak derecede macerayla ve ıstırapla yüklü gurbet öyküleri oluşturuyor. Hanedanın başta Neslişah Sultan olmak üzere gazetelerden ve özellikle de televizyonlardan bugüne kadar hep uzak durmuş olan birçok mensubu ilk defa bu belgesel için kamera karşısına geçtiler ve Osmanoğulları’nın imparatorluğun yıkılışından sonraki yazılmamış tarihini hikáye ettiler.
SİRKECİ İstasyonu’ndan bundan 82 yıl önce, 1924’ün 5 Mart akşamı saat sekizde kalkan Simplon Ekspresi’nin kadınlı-erkekli 100 küsur yolcusu, dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkıyordu.
Yolcuların tamamı Osmanoğlu ailesine, yani Osmanlı Hanedanı’na mensuptu ve Büyük Millet Meclisi’nin 3 Mart 1924 günü kabul ettiği 431 sayılı kanun uyarınca ve kanunun ifade ettiği şekilde "Türkiye topraklarında yaşamaktan ebediyyen mahrum bırakılıp" sürgüne gönderiliyorlardı. Hanedanın Türkiye’deki reisi olan Son Halife Abdülmecid Efendi, ailesiyle beraber 3 Mart gecesi Türkiye’den zaten sınırdışı edilmişti.
1924 Mart’ının ortalarına gelindiğinde, Türkiye’de Fatih’in, Yavuz’un ve Kanuni’nin soyundan gelen artık tek bir kişi bile kalmamış; Sirkeci’den kalkan Simplon Ekspresi ile yahut Eminönü’nden demir alan Fransız gemileriyle vatandan ayrılmışlardı.
Gurbete gönderilen Son Osmanlılar erkek, kadın ve çocuk olmak üzere toplam 164 kişiydiler ve sürgün, hanedanın kadınları için 28, erkekleri için 50 sene boyunca devam etti. Kadınlara 1952’de, erkeklere de 1974’te Türkiye’ye yeniden dönebilme izni verildi. İleri yaştaki Son Osmanlılar’ın çoğu gurbette binbir sıkıntı içerisinde can vermiş, memleketi terkettikleri sırada henüz çocuk olanların saçları ise, dönüş kapıları açıldığında çoktan ağarmıştı.
SARAYIHATIRLAYANLAR
Padişah torunlarının bazıları Türkiye’ye dönüp sıradan vatandaş olarak yaşamaya başladılar, bir kısmı ise kurulu düzenlerini bozamayarak önceden yerleştikleri memleketlerde kalmayı ve Türkiye’ye arada bir turist olarak gelmeyi tercih ettiler.
Dönüşten hemen sonra gazete muhabirleri, ileriki senelerde de televizyoncular, hanedanın önde gelenlerini, yani "ailenin saray görmüş olan büyüklerini" konuşturabilmek ve hatıralarını nakledebilmek için büyük çaba gösterdiler. Ama Osmanoğlu ailesinin hiçbir büyüğü bugüne kadar kameranın önüne geçip maceralı hayatını anlatmadı ve modern Türkiye hakkında ne düşündüğünü söylemedi. Onlarla ilgili yazılanlar sadece gittikleri davetlerde yahut katıldıkları toplantılarda çekilmiş fotoğrafların altındaki birkaç satırdan ibaret kaldı.
Son Osmanlılar’ı maceralı hayatlarının bir TV belgeseli haline getirilmesi için ikna etme şansı, ilk defa bana nasip oldu.
Bundan 15 sene önce, aynı ismi taşıyan bir kitap çıkartmıştım, kitap çok satan eserler listesinde uzun müddet kalmıştı ve şimdi arada bir sadece mezatlarda rastlanan "nadir" bir yayındı.
"Son Osmanlılar" belgeselinin temelini, işte yıllar önce çıkarttığım bu kitap teşkil etti. Hanedanın başta Neslişah Sultan (Osmanoğlu) olmak üzere gazetelerden ve özellikle de televizyonlardan senelerden buyana uzak duran birçok mensubu sağolsunlar, konuyu kalıcı bir TV belgeseli haline getirme ricamı kırmadılar ve maceralı hayatlarının bütün ayrıntılarını kameraya anlattılar.
Elimde, Osmanoğlu ailesi ile ilgili olarak fotoğraftan filme ve belgeden hátırata kadar zaten birhayli doküman vardı. Bu belgeler ve şimdi hayatta olmayan hanedan mensuplarıyla seneler önce yaptığım özel çekimlerin bazı bölümleri, sürgünü bütün ıstırabıyla yaşayan ve belgesele konuşan padişah torunlarının görüntülerinin arasına yerleştirildi. Ortaya böylece benim yapımcılığımda ve tecrübeli televizyoncu İlkgün Serdar’ın yönetmenliğinde ilginç, duygusal ve gündeme ilk defa gelecek olan bilgilerle dolu dört bölümlük bir belgesel çıktı: "Son Osmanlılar"...
"Son Osmanlılar", önümüzdeki 18 Ocak Çarşamba gününden itibaren dört hafta boyunca, her çarşamba gecesi Kanal D’de yayınlanacak. Osmanlı Hanedanı’nın "reisi", yani Türkiye’de bugün cumhuriyet rejimi yerine Osmanlı idaresi devam etseydi tahta geçecek olan Şehzade Osman Ertuğrul Efendi, Son Padişah Sultan Vahideddin ile Son Halife Abdülmecid Efendi’nin torunları Neslişah ve Neclá Sultanlar, hanedanın artık hayatta olmayan eski reisi Şehzade Mehmed Orhan Efendi,Sultan Vahideddin’in torunu Hümeyra Hanımsultan (Özbaş) ve ailenin daha birçok mensubu, izleyicilere Osmanoğulları’nın, imparatorluğun yıkılış sonrasındaki yazılmamış tarihini hikáye edecekler.
HÜRRİYET VE KANAL D’DE
Hürriyet’te de, yarından itibaren Son Osmanlılar belgeseli ile aynı ismi taşıyan üç günlük bir yazı dizisine başlayacağım. Dizide belgeselin tanıtımının yanısıra bugüne kadar hiçbir yerde yayınlanmamış fotoğraflarla dokümanlar yeralacak, tarihten futbola uzanan şaşırtıcı bağlantılar ve hattá gözlerinizi yaşartacak derecede duygu yüklü hadiseler anlatılacak.
Bütün bu yayınlardan önce, bir konuya açıklık getirmem gerekiyor: Son Osmanlılar belgeseli ve dizisi senelerden buyana aramızda sessizce yaşayan bir grup insanın yarım asır boyunca devam etmiş ve filmlere taş çıkartacak derecede macerayla ve ıstırapla yüklü sürgününün öyküsüdür. Ama bu macera siyasi değil insanidir; "Osmanlı hayali" ile alákası yoktur ve üzüntülerle, heyecanlarla ve hayal kırıklıklarıyla doludur.
BELGESELDE NELER VAR?
Padişah torununa polis sorgusu: Halife dedelerin Müslüman mıydı?
Hürriyet’te yarın, Kanal D’de de önümüzdeki çarşamba günü yayınlanmaya başlayacak olan ve Osmanlı Tarihi’nin bir yerde "yıkılış sonrası öyküsü" olan "Son Osmanlılar" belgeseli, 600 sene devam eden bir devlet kuran Osmanoğlu ailesinin yarım asırlık sürgün dramından anekdotlar veriyor.
İşte, dizide ve belgeselde yeralan konulardan bazıları:
Neslişah Sultan’a, 1950’lerin sonunda Türk vatandaşlığına geçmesi sırasında Sirkeci’deki Sansaryan Hanı’nda bulunan Emniyet Müdürlüğü’nde sorulan soru: "Büyükbabalarınız Sultan Vahideddin ile Abdülmecid Efendi’nin dinleri neydi? Müslüman mıydılar?"... Sultan’ın cevabı: "Her ikisi de Halife idi, utanın!"
İkinci Abdülhamid’in 1994’te Fransa’nın Nice şehrinde vefat eden torunu ve Osmanlı tahtının várisi Şehzade Mehmed Orhan Osmanoğlu’nun cenazesi, Nice Umumi Mezarlığı’nda parasızlık yüzünden, üzerlerinde haçların yükseldiği Hristiyan mezarlarının arasına defnedildi.
Sürgün yıllarında acı bir şekilde can veren Osmanlı şehzadeleri... Sultan Reşad’ın torunu Şehzade Namık Efendi’nin hayatı Kahire’nin Tora Zindanı’nda noktalandı, Abdülhamid’in İkinci Dünya Savaşı öncesinde Türkistan İmparatoru olmaya çalışan torunu Şehzade Abdülkerim Efendi de New York’ta Japon gizli servisinin kurşunlarına hedef oldu.
Sultan Vahideddin’in kızı Sabiha Sultan’ın yayınlanmamış hatıralarından: "Türkiye’de bugün Cumhuriyet kurulmuş, ailemiz vazifesini yapıp geçmiştir. İmparatorluk ayrı bir devirdi, fakat o da Türk’ün idi, bugünkü Cumhuriyet de Türk’ün malıdır".
Osmanlı Hanedanı’nın New York’ta yaşayan reisi Şehzade Osman Ertuğrul Efendi anlatıyor: "Mustafa Kemal Paşa bizi sürgüne göndermek zorundaydı, zira göndermeseydi yapmak istediklerini yapamazdı."
Neslişah Sultan’ın duygu yüklü konuşması: "Sürgünde seneler boyunca yanımda bir avuç İstanbul toprağı olmasını istedim, bir türlü temin edemedim ama İstanbul’a nihayet kendim dönebildim. Şimdi sokağa çıktığımda güzel ne varsa dedelerim tarafından yapılmış olduğunu görüyorum ve bu toprağa ait olmakla iftihar ediyorum."
Müşfik Kenter okudu biz de oturup çaldık
"SON Osmanlılar" belgeselini önemli bir sanatçı, Müşfik Kenter seslendirdi. Tarihe malolmuş bir hanedanın hüzünlü hikáyesini, Kenter’in o hüznü tam olarak aksettiren sesinden dinleyeceksiniz.
Belgeselin müziklerini ise, Türk Müziği’nin iki seçkin icracısıyla, viyolonselci Uğur Işık ve kemençeci Derya Türkan ile beraber yaptık. Hem jenerikte, hem de tema müziklerinde alışılmamış bir yol izledik ve Klasik Türk Müziği’nin az bilinen bazı eserlerini değişik bir yorumla seslendirdik.
Eski bir elyazmasından günümüz notasına aktardığım 17. yüzyıldan kalma "Nikriz" makamındaki bestecisi bilinmeyen bir peşrevi jenerik olarak seçtik ve peşrevin icrasına ben de tanburumla katıldım. 1930’lu yılların unutulmaz bestekárı Kapdanizade Ali Rıza Bey’in bundan senelerce önce ilk defa benim tarafımdan icra ettirilen "Denizde Akşam" isimli zarif şarkısını da Uğur Işık ve Derya Türkan enstrümantal olarak seslendirdiler. Işık ve Türkan ikilisi, ölüm temalarında Nedim Ağa’nın 1840’larda bestelediği Sultaniyegáh makamındaki saz semaisini modern bir anlayışla yorumlarlarken, dizinin gerilimli bölümlerinde de ortak eserleri olan "Sürgün" isimli parçayı kullandılar.
"Son Osmanlılar"ın jeneriğiyle tema müzikleri, zannedersem, belgesellerde klasik müziğimizden nasıl istifade edileceğini de gösterir mahiyettedir.