Paylaş
GÜNÜN hangi saati olursa olsun, bilin ki, siz şu satırları okurken Kıbrıslı üç Türk genci, Londra rutubetine aldırış etmeden, binlerce kilometre uzakta nöbet tutmaktadır.
İngiltere başkentinin işlek caddelerinden birinde, Trafalgar alanından Westminster'e, Parlamento'ya inen, bakanlıkların ve önemli resmi kuruluşların bulunduğu Whitehall'da, Cenotaph denen Meçhul Asker Anıtı'nın hemen yakınında.
Yağmurlu havalarda, kurdukları küçük kamp çadırına girerek, başka zaman açıkta, paltolarına ve kabanlarına bürünerek.
Gece gündüz.
Zaten, yaptıklarına ‘‘vicil’’ deyişlerinin nedeni de bu. İngilizcede ‘‘vigil’’ diye yazılan o sözcük, ölüm sonrası naaş başında uyumadan tutulan saygı nöbetleri, Hıristiyanların gece ayinleri için kullanılıyor. Sırayla nöbet değiştiren Londralı gençler de, kendileri için kutsal olan bir davayı gelene geçene duyurmak için oradalar: Türklerin Kıbrıs davası.
Arkalarındaki duvarda, Kıbrıs Türklerine yapılmış haksızlıkları protesto eden, ambargonun kaldırılmasını ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin tanınmasını isteyen pankartlar. Masanın üzerinde İngilizce kitapçıklar, broşürler, bildiri metinleri, 1963 ve 1967 katliamlarının resimleri. Geçen cumartesi nöbette duran Baflı Durmuş Kemal Alsancak ile Dilekkayalı Sertaç Bahri, ‘‘Keşke daha çok malzeme olsa da verebilsek, gelen geçenin ilgisi büyük’’ demekteydiler.
Pankartlardan birinde, ‘‘Irkçılığı bırak, Tony Blair!’’ yazıyor.
Tam yerinde. Çünkü, ‘‘vicil’’in bulunduğu nokta, Başbakan'ın aynı caddeye açılan Downing Sokağı Nr. 4'teki ikametgáhından çıkıp arabayla parlamentoya giderken dönüş yaptığı nokta. Neredeyse bir buçuk yılı aşkın süredir orada yazılanları okumamış olmak için kör olmak gerek.
Kıbrıs Türklerine yapılanlardan vicdan azabı duymamak için de taş yürekli olmak.
Hele bir İngiliz devlet adamı olarak. Çünkü, olupbitenlerde daha doğrusu olmayanlarda İngiltere'nin günah payı büyük.
Güvenlik Konseyi 1964 Martı'nda Kıbrıs'a Birleşmiş Milletler'in Barış Gücü'nü gönderme kararını verirken, ‘‘Alınan mutabakat, içinde Türklerin de yer aldığı bir Kıbrıs Cumhuriyeti'nin mutabakatıdır’’ diyen, ama sonra bu ‘‘cumhuriyet’’ bir Rum Yönetimi'ne dönüştüğü halde bütün adanın hükümeti olarak hálá onu tanıyan, KKTC'nin başkalarınca tanınmayışında başrolü oynayan, ambargonun sürüp gitmesini cesaretlendiren, hatta Kıbrıs Türk halkını içten çökertmek için bu insafsızlıktan medet uman da yine İngiltere.
Londra'da ‘‘vicil’’ tutmak kolay iş değil. Şimdiye kadar yirmi üç kez Rum çapulcuların hücumuna uğrayıp dövülmüşler; çadırları yıkılmış, káğıtları darmadağın edilmiş. Hem de yanıbaşlarındaki polis merkezinin burnu dibinde.
Oysa, daha önce, aynı tarz bir ‘‘vicil’’ yıllar yılı Türkiye Büyükelçiliği önünde Rumlarca tutulduğu halde çadır yıkılmamış, burun kanatılmamıştı.
Kıbrıs konusundaki bütün tutumlar açısından ‘‘tipik’’ değil mi?
Paylaş