Paylaş
SPOR gazeteciliğinin renkli üsluplu İslam Çupi'sinden kimimizin belleğine takılmış bir cümle kırıntısı da şu: ‘‘Maçka apartmanlarının çöp kutularında sosyal adalet arayan sokak kedileri gibi...’’
Hangi maçla ilişkili olarak, hangi olay vesilesiyle yazmıştı, şimdi anımsamak zor.
Yanlış hakem kararlarıyla haksızlık çöplüğüne dönmüş bir sahada haklı galibiyet arayanlar için mi?
Yönetimi kokuşmuş bir futbol kulübünce dışlandıktan sonra ayak bileğinin hakkını isteyen bir oyuncuyu savunurken mi?
Sözde şık bir kulübün kemik seslerinden geçilmeyen stadında centilmence gol arayan garibanları anlattığı zaman mı?
Zayıf bir anımsama yetmeyince, doğrusunu bulmak için aramak gerek.
Çöp kutusunda değil, ardında bıraktığı gerçek yazı hazinesinde.
Bugünün Türkiyesi arayışlarla dolu.
Başbakan kapıyı yeniden çalmaya başlayan ekonomik krize çare arıyor.
‘‘Reel sektör’’le görüşerek.
Ne demekmiş derseniz, ‘‘ürün ortaya koyan, üreten kesim’’ demekmiş.
Ama, bir bakıyorsunuz, çağırdıklarının TÜSİAD'çılardan, yani sanayici ve işadamları topluluğundan pek farkı yok.
Peki işçiler, gerçek üreticiler? Hayır, onlar Türkiye'deki ‘‘realite’’nin, yani gerçekliğin parçası değil.
Onlar, sanal; eskilerin ‘‘muhayyile’’ dediği imgelemde, lafta mevcut.
Ara sıra, laf olsun diye danışıldıkları, görüşlerinin sorulduğu zamanlarda bile ağırlıkları hesaba katılmıyor. Varsa yoksa, reeller önemli.
Ama, şimdi, bizim reeller ile dünyanın reelleri, yani Cottarelli, Dünya Bankası'nın uzmanları ve Avrupa Birliği'nin adamları arasında çatışma var: Bizimkiler koruma istiyor; Başbakan ise ‘‘Siz 70 model Ecevit gibisiniz’’ demekte. ‘‘70 model’’ onun için çoktan sanal olmuş. Bugün asıl reel olan o.
Daha doğrusu, realist. Yani gerçekçi.
Yani, dış dünyanın reel desteğiyle iktidarda kalmanın sırrını keşfetmiş.
Eski partisinin şimdiki lideri de aynı arayış peşinde.
Reellikte Ecevit'i model alarak.
‘‘Halk sıkıntıda, yolsuzluk dizboyu, siyaset çürümüş’’ deyince, Yavuz Donat soruyor: ‘‘Bunlar daha önce de vardı, ama halk mesafeli durdu; şimdi ne oldu?’’ Meğer o da bunu araştırıyormuş. Bulmuş. Hem de iki çareyle birlikte.
Birincisi, ‘‘itişip kakışan, tartışan parti’’ yerine, ‘‘muzır’’ları budanmış, tartışmayan, lider sözü dinleyen reel bir parti. Yani sanal birlik.
İkincisi de, artık ‘‘yabancı madde’’ gibi bakılmayan, Anadolu gerçeğine uygun reel çözümler: Tony Blair yetmezse, Edibali, o da yetmezse Hacı Bektaş, Hacı Bayram, Yunus falan. Yani, ülke semalarında süzülen sanal reeller.
Cottarelli ile Dünya Bankası'nın dikte ettiği ve AB'nin zorladığı çözümler mi? Yanıt, herhalde şu olur: ‘‘Onlara karşı çıkınca halk tutuyor, ama dış dünya tutmuyor, dış dünya tutmayınca da sanal kalıyorsunuz; oysa biz reeliz, reel!’’
Paylaş