Paylaş
SON krizden yararlanmak için ne kadar çok kişi ve kuruluşun nasıl hevesli ve telaşlı davrandığı dikkatinizi çekmedi mi?
Bunların arasında bazılarının olması doğaldır; ilginç sayılmaz.
Devalüasyon enflasyonu kamçılayacağı için, Türk Lirası'na dayalı kira artışlarına konmuş yüzde 10'luk sınırlamanın kaldırılmasını isteyen, hatta bu isteğini uygulayan ev sahibi.
Dolar üzerinden yaptığı kira sözleşmesinin TL'ye çevrilmesini bekleyen kiracı.
‘‘Pahalılık geliyor, ne alacaksanız şimdi alın!’’ diyerek ‘‘mevsimsiz ucuzluk’’ ilan edip bir an önce stok yenilemeye çalışan bir kısım tüccar.
‘‘Tüccar sıkıntıda, pazarlıkta ister istemez çok aşağılara inecektir’’ düşüncesiyle dükkánlara hücum eden alışveriş meraklıları.
Kısacası, ekonominin doğal kurallarına göre davranan bir yığın insan.
Hayır, ilginç ve dikkat çekici olan, onların bu davranışları değil, beklenmedik kesimlerdeki hayret verici tutumlardır.
Örneğin, hayat pahalılığı sürüp giderken zaten gıdım gıdım ücret artışı yapan, kazançlarını yeni yatırımlara aktarmak yerine türlü faiz oyunlarına yatıran büyük şirketlerin, ‘‘Kriz var, bundan sonra gıdım gıdım bile değil, hiç ücret artışı yok!’’ diyen sözde büyük şirketler.
İşçi çıkarmak isteyip de tepkilerden çekinen kuruluşların ‘‘Krizde başka çaremiz kalmadı’’ diyerek, şimdiye kadar yapamadıklarını şu sırada yapmaları.
Kurumlarında kişiliklerini ve çizgilerini sevmediklerinden kurtulmak, etkilerini azaltmak için krizin ekonomik koşullarını fırsat bilenler.
Nihayet, ‘‘Soruşturma furyası ve ekranlara yansıyan tutuklama sahneleri zaten piyasayı tedirgin etmişti; bir de kriz varken aynı tutumları sürdürmek cinayettir’’ diyenlerin temizliği durdurmak için feryat edişleri.
Temizel'in bir kez daha harcanması ve sahneyi terke zorlanması, İstanbul kökenli bir kriz fırsatçılığının en ilginç örneği değil midir?
Atlantik ötelerinden çağrılan Derviş, ekonomi biliminin teknik yönleri bakımından pek olağanüstü olmadığı söylenen birikimi nedeniyle değil, ekonomik programların yoksul ülkelerdeki sosyal etkileri konusundaki çalışmaları dolayısıyla çağırılmamış mıydı? Cottarelli modelini bu ülkenin koşullarına uygun duruma soksun, daha sağlam ve sağlıklı bir ekonomik politika oluştursun diye getirilmemiş miydi? O halde, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu gibi sermaye áleminin kötü bankacılığına set çekmekle, halkın parasını üretimi artırıcı yatırımlara değil, kötü uçlu hortumlara yöneltenleri izlemekle görevlendirilen, kısacası ekonomik politika ‘‘oluşturmakla’’ değil, bu alandaki tutumların ‘‘sonuçları’’yla ilgilenen bir özerk kurumu böyle bir makamın gölgesi altına sokmanın anlamı nedir?
Daha doğrusu, o alandaki soruşturmalar da kriz sonrası politikaların gereği olarak tavsatılacak ve müfettişlerle savcılara da ‘‘Kriz var, yavaş olun!’’ denecektirden başka anlamı olabilir mi bunun?
Paylaş