Paylaş
TÜRKİYE'yi yönetenlerin Türk Telekom'u, hem de yüzde 33.5 sermaye payına karşılık çoğunluk hakkı vererek satmaya niçin razı olduklarını anlamak zordur. Daha doğrusu, Avrupa kaynaklı ‘‘kasım krizi’’nin telaşı içinde IMF'nin şantajına nasıl olup da bu kadar çabuk pabuç bırakıldığını anlamak.
Zarardan bir an önce kurtulmak amacıyla mı?
Türk Telekom zarar etmiyordu ki. 1999'da 451 trilyon kár etmiş, 2000'de de moral bozucu çalkantıya karşın, yine de net 491.4 trilyon kár sağlayabilmişti. 200l için 604 trilyon net kazançla 420 trilyonluk yatırım planlamaktaydı.
Teknolojik yenilenme mi?
Türkiye'nin son yirmi yılda telekomünikasyona muazzam yatırım yaptığını ve şimdiki durumda birçok Avrupa ülkesine göre çok daha iyi hizmet veren bir telefon işletmesi olduğunu unutmamak gerek. İşsizliğe yol açmadan, 70 bin kişilik deneyimli personelini çalıştırarak hizmeti genişletmesi, artan kárdan araştırma ve geliştirmeye yeterli ödenek ayırması ve ASELSAN gibi yerli kuruluşlarla teknolojik işbirliği yapması çok mu zor? TELETAŞ'ı Fransız Alcatel'e kaptıran Türkiye'nin aynı hatayı bir daha işlemesi cinayet olur.
Devlete gelir sağlamak mı?
Türk Telekom, bugünkü haliyle bile, geçen yıl vergi ve başka yollarla Maliye'ye 412.5 trilyon ödemiş, PTT'ye 75, TRT'ye de 52 trilyon aktarmış. Hepsini toplarsanız, aslında 2000 yılının kárı 1 katrilyonu buluyor. Moralini düzeltip rahat çalışsa, bol yatırım yapsa ve Aycell adlı dördüncü cep telefonu sistemini iyi işletse kamuya neler kazandıracağını artık siz düşünün.
O halde, IMF ültimatomuna boyun eğip hukukun başını gözünü yara yara satış kararı almanın anlamı neydi? Türk Telekom'un birkaç yılda getireceği gelir, IMF'nin gıdım gıdım vereceği rezerv kredisinden çok daha fazla olmaz mıydı? Boraksta dış baskı ve tehditlere karşı büyük tepkiler sonucu gösterilen akıllılığın Telekom'da niçin gösterilmediği bilinmiyor.
Bilinen şu: Dünyanın büyük telekomünikasyon şirketleri başkalarını kendi yönetimlerine yanaştırmamakta, Türk Telekom'a yapmak istedikleri gibi yönetimine katıldıkları şirketleri ise eninde sonunda bütünüyle yutmaktalar. Tek istisna, birbirlerine yüzde 2 pay satarak aralarında köprü kuran ve Avrupa üzerindeki ortak hegemonyalarını bir de bu yoldan perçinleyen Alman ve Fransız Telekom'larıdır. Son günlere gelinceye kadar Türk Telekom'u Alman gerdeğine sokmaya niyetlenmiş olanların, Almanlar alımdan vazgeçmeseydi Fransızların da pay sahibi oldukları bir ortaklıkla Fransa'yı nasıl boykot edebileceklerini görmek doğrusu çok ilginç olurdu!
Şaşırtıcı olan, bu konudaki lobinin, politikacısıyla, medyasıyla, telaşe memuru kılıklı yeni yetme borsacılarıyla, ekonomiyi kurtarmak için böylesine sakat bir satıştan medet umması ve ‘‘satılmazsa batarız’’ vaveylasıyla bürokrasiden idari yargıya kadar bütün kurumları manevi baskı altına almasıdır.
Bu baskıya teslim, anlamsız saplantının çamurunda pabuç bırakmak olur.
Paylaş