Mete Tamer Omur

Bunu nasıl işe dönüştürebilirim

25 Aralık 2022
Hiç kuşkusuz girişimci ruhu babasından gelir.

Bu alanda ilk bireysel adımını ise ekonomik kriz ortamında tekstil sektöründe atar. Perihan İnci, 2001’de Antalya’da ortaklı bir yapıyla bir şirket kurar. Süreç içinde aile şirketi İnci Holding’deki sorumluluklarının artmasıyla da İnci, 2008’de ortaklıktan ayrılır. İnci Holding’de 2013-2016 yılları arasındaki yönetim kurulu başkanlığının ardından bireysel girişimcilik adımlarına yeni halkalar ekler. İlgi alanlarını işe dönüştürme felsefesiyle de balık çiftliği, gayrimenkul ve zeytincilik alanında girişimleri olur. Mavi-den Su Ürünleri ile sektörde yerini alan Perihan İnci, Alsancak’ın eski güzel günlerdeki tarihi ve kültürel dokusunu yeniden günümüze taşıma hedefiyle de BonVivant’a hayat verir. Yaşamaktan keyif alan, iyi ve kaliteli yaşamayı sevenlerin ilham veren buluşma noktası olarak nitelendirdiği BonVivant’a ikinci durağı da eklemeye hazırlanan Perihan İnci’nin hedefinde ise 60-65 yaş üstü için bir yaşam merkezi kurmak var.

PERİHAN İnci... ‘Bunu nasıl işe dönüştürebilirim’ sözünden hareketle birçok alanda önemli çalışmalara imza atan başarılı bir girişimci. Mentörlük programlarına, girişim projelerine destek veren, ‘melek yatırımcı’ unvanlı bir iş insanı. PBA İç ve Dış Yatırım A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı Perihan İnci ile kariyer yolculuğu, girişimcilik ekosistemi ve yarınlara dair planlarına kadar birçok konuyu konuştuk. İnci Holding’in kurucusu Cevdet İnci’nin beş kızının en küçüğü Perihan İnci, 1982’de Galatasaray Lisesi’nden, 1986’da ise İstanbul Üniversitesi Sistematik Felsefe ve Mantık’tan mezun olduğunu söyleyerek, hikayenin devamını şöyle anlattı:

İLK ADIM TEKSTİLDE
“Girişimci ruh babamdan geliyor. Bu ruhla da her şeye iş gözüyle bakıyorsunuz. ‘Bunu nasıl işe dönüştürürüm’ diye bir bakış açımız var. Benim bireysel girişimcilik serüvenim de hayatımın 20 yılının geçtiği Antalya’da başladı. Bu girişim de kariyer yolculuğumun ilk başladığı tekstil sektöründe oldu. Ekonomik krizin olduğu 2001’de ortaklı bir yapıyla Antalya’da Step Tekstil’i kurduk. Antalya aslında tekstil yeri değildi ama sektörü biliyorduk. Gömlek ve penye odağında İstanbul ve Denizli’de ürettirip, ihracat yapıyorduk. Üretimi biliyordum ama pazarlama, satış apayrı bir konuydu. 2000’ler dünyada da değişim ve dönüşümün olduğu yıllardı. İşi ayağa kaldırmak için ‘para yaktığımız’ da oldu ama süreç içinde güzel bir noktaya geldik.”

ODAK AİLE ŞİRKETİNE
Perihan İnci, bir yanda kendi şirketini büyütmek adına mücadele verirken öte tarafta ise İzmir’de aile şirketinde de sorumlulukları artıyordu. İzmir, İstanbul, Antalya üçgeninde mekik dokuyan Perihan İnci, “2003’te babam Cevdet İnci, şirket yönetimlerini kızlarına devretme kararı aldı. 2004’te ise vefat etti. Sorumluluklarım daha da arttı. Geceleri tekstil, gündüzleri aile şirketi için çalışıyordum. Bir süre sonra İnci Holding’de işler daha da yoğunlaştı. Bu arada da global bakış açısını öğrenmek adına 2007’de Harvard Business School Advanced Management Programı’nı tamamladım. 2008’de de Step Tekstil’i ortağıma devrettim” diyerek, odağını İnci Holding’e çevirdiğini paylaştı.

Yazının Devamını Oku

Kendi umudunu kendisi yarattı

11 Aralık 2022
Hedefinde akademisyen olmak vardır. Ama dönemin siyasi koşulları nedeniyle bu hayalinden vazgeçmek zorunda kalır. Ercan Petekkaya, veteriner hekim olarak kendi kliniğini kurar. Bir yandan da daha fazla deneyim için bir şirkette çalışmaya başlar ve 27’sinde genel müdür olur. 11 yıllık kurumsal hayatın ardında da Farmavet’i kurarak ikinci girişimini hayata geçirir, yem katkıları üretir. Süreç içinde hayvan sağlığının yanısıra insan sağlığı için de ürünler geliştirmeye başlayan Ercan Petekkaya, Manisa Salihli’deki tesislerinden bugün 40’a yakın ülkeye ihracat yapıyor. AR-GE odaklı çalışmalarıyla da dikkat çeken Petekkaya, ikinci kuşağın gücüyle hem daha fazla ülkeye ihracat yapmayı hem de katma değerli ürünler geliştirmeyi hedefliyor.

 

ERCAN Petekkaya... Katma değeri yüksek ürünler üretmek adına yoğun bir mesai harcayan bir veteriner hekim. Birçok ürünün bu topraklarda da üretilebileceğini, hayata geçebileceğini göstermeyi kendine misyon edinmiş bir iş insanı. “İnsanlara umut vermezseniz, kendi umudunu kendisi yaratır” sözünden hareketle ilkelere imza atan Farmavet’in kurucusu Dr. Ercan Petekkaya ile hem kariyer yolculuğunu, yaptığı çalışmaları ve yarınlara dair hedeflerini konuştuk. Dünyaya 1959’da Elazığ’da ‘merhaba’ diyen Ercan Petekkaya, memur bir babanın oğlu olarak ilk, orta ve lise eğitimini bu kentte tamamlar. Ercan Petekkaya, şöyle devam etti:

BEN DE SİZLE OYNAMIYORUM
“Babam eğitim konusuna çok önem veren birisiydi. Lisenin ardından da Fırat Üniversitesi Veteriner Fakültesi’ni kazandım. Başarılı bir öğrencilik hayatının ardından da 1983’te okuldan ikinci olarak mezun oldum. Hedefim okulda kalıp, bilimsel çalışmalara imza atıp, akademisyenlik yapmaktı. Ama dönemin siyasi durumları nedeniyle diplomamın arkasın ‘sakıncalı’ yazıldı ve akademisyenlik hayalim böylece son buldu. ‘Ben de sizle oynamıyorum’ dedim ve emeklilik sonrası İstanbul’a taşınan ailemin yanına gitme kararı aldım. Mezun olduğum yıl Gebze’de Pethask A.Ş.’yi kurdum ve klinik açtım.”

ALTI AYDA GENEL MÜDÜR OLDU

Yazının Devamını Oku

Bu da Zeynep’in bir dilim aşkı

4 Aralık 2022
Mutfağa merakı çok küçük yaşlarda başlar. İzlediği ‘Bir Dilim Aşk’ dizisinin etkisiyle de hep kendi pastanesini açma hayalini kurar. Zeynep Aksakal, bu hedefle üniversite tercihini gastronomi ve mutfak sanatlarından yana kullanır. Bu süreçte de stajlarla sektöre ilk adımı atan Zeynep Aksakal, çeşitli mekanlarda profesyonel olarak çalışarak deneyim kazanır. Çocukluk hayali olan kendi mekanını açmak adına da 2021’de harekete geçen Zeynep Aksakal, 2021’de İzmir Bostanlı’da Lavinya Patisserie & Bakery’e hayat verir. Bugün Fransız pastanesi konseptiyle yolculuğuna devam eden Zeynep Aksakal, tek noktada sektörünün önemli markalarından biri olmayı hedefliyor.

ZEYNEP Aksakal... Hayallerinin peşinden giden ve bunu hayata geçirmek adına da yoğun bir mesai harcayan genç bir şef. Fransız pastanesi konesptine özgün dokunuşlarıyla farkındalık yaratan bir girişimci. Lavinya Patisserie & Bakery’nin kurucusu Zeynep Aksakal ile hem kariyer yolculuğunu, hem markanın kuruluş serüvenini, hem de gelecekle ilgili planlarını konuştuk. 1992 İzmir doğumlu Zeynep Aksakal, mutfak kültürü zengin bir aile ortamında büyüdüğünü paylaşarak, o süreci şöyle anlattı:

MUTFAK MERAKI AİLEDEN
“Annem, anneannem ve babaannem çok güzel yemekler yapardı. Böyle bir ortamla birlikte benim de mutfak merakım çok küçük yaşlarda başladı. Tabureyi ocağın başına çekip, hep onları izlerdim. Gözlem yapmayı çok severdim. El lezzeti çok iyi olan bir ailenin üçüncü kuşak temsilcisi olarak bana da yaş aldıkça bir şeyler yaptırıyorlardı. Hatta evde yalnız olduğumda annemden habersiz mutfağa girip ona sürprizler yapardım.”

6 YILLIK PROFESYONEL HAYAT
Üniversite sınavlarına hazırlandığı dönemde de Zeynep Aksakal, sınav stresini azaltmak için çözümü yine mutfakta bulur. Mutfağa girip özgün tarifler denediğini söyleyen Zeynep Aksakal, “O dönem gastronomi bu kadar popüler değildi. Bununla ilgili bir üniversite eğitimi olduğunu çok da bilmiyordum. Ama dayımın yönlendirmesiyle birlikte de çocukluğumdan beri en büyük merakım olan mutfak konusunda eğitim almanın daha doğru olacağını düşündüm. Bu hedefle de İzmir Ekonomi Üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü’nü kazandım. Birinci sınıfta bir otelde staj yaparak sektöre ilk adımımı attım. Tabii o alanın bana çok da uygun olmadığını gördüm. Daha sonra ise Anadolu’nun yemek geleneklerini modern dokunuşlarla tabaklara taşıyan ve bu yıl Michelin Yıldızı alan bir restoranda staj yaptım. Buradan da güzel deneyimlerle ayrıldım. Daha sonra ise bir pastanede yarı zamanlı işe girdim. Mezun olduktan sonra da burada yaklaşık 2 yıl çalışıp, bu kez şeker hamurlu ve tasarım pastalar yapan ablamla bir yolculuğum oldu. Orasının da bana çok uygun olmadığına karar verdim. Önce İtalyan dondurmacısı, ardından da bir yere ekmek ustası olarak girdim ama ekmek yapamadan ayrıldım” diyerek, yaklaşık 6 yıl süren kariyer yolculuğunu paylaştı.

Yazının Devamını Oku

Girişimciliğin de kitabını yazıyoruz

1 Aralık 2022
Tarih boyunca ticaretin, farklı kültürlerin ortak paydada buluştuğu liman kenti misyonunu üstlenen başta İzmir olmak üzere Ege Bölgesi şehirleri, günümüzde girişimciliğe ve inovasyona ilham kaynağı oluyor.

 

BİR yandan ‘yaşanacak kentler’ listesinin en başında bulunan, öte yandan şirketlerin merkezlerini taşıdığı ve son dönemde aldığı nitelikli göçle adından sıkça söz ettiren İzmir ve Ege şehirleri, şimdi sahip oldukları onlarca avantajla girişimci üssü haline geliyor. İzmir-İstanbul Otoyolu, İzmir-Ankara Hızlı Treni, Çandarlı Limanı, 1915 Çanakkale Köprüsü’yle bölgede ardı ardına yapılan yatırımlarla reytingi hayli yükselen Ege, Türkiye’de son 10 yılda hareketlenen girişimcilik ekosisteminde de yenilikçi fikir ve girişimlerin başlangıç noktası olma yolunda hızla ilerliyor.

ONLARCA YENİLİĞE İMZA

Buzdolabı, alyans, modern seracılık, gelinlik ve damatlık, jant, otomotiv yan sanayi, havlu ve bornoz, havacılık, petrokimya, rüzgar enerjisi, boya, alkollü içecekler, seramik ve toprak sanayi, bisiklet ve motosiklet alanlarında Türkiye’nin açık ara lideri konumunda olan Ege, geçmişinden aldığı bu güçle yeni girişimci hikayeleri yazmaya çoktan başladı bile. Yatırım üssü olarak Ege’yi seçen girişimciler, takma tırnak şeklindeki elektronik cihazlardan elektrikli otomobile, gelecekte Mars’a gidecek yolcu kıyafetlerden çip bebeğe, oyun teknolojisinden yenilenebilir enerjiye kadar onlarca yeniliğe imza atıyor.

EGE’Yİ TERCİH EDİYORLAR

Bugün yaratıcılığı teşvik ettiği gerekçesiyle birçok girişimci, rotasını başta İzmir olmak üzere Ege’ye çevirmiş durumda. Yüksek eğitim düzeyi, nitelikli nüfusu, bilimsel ve AR-GE altyapısı, sektörel çeşitlilik, Türkiye’nin ticaretine en çok katkı koyan ve cari fazlası veren yapısı, yabancı sermeyeli firma zenginliğinin yanı sıra teknoparkları, OSB’leri, serbest bölgeleri ve üniversitelerinin fazlalığı da girişimcilerin Ege’yi tercih etme nedenlerinden sadece birkaç olarak dikkat çekiyor.

 

Yazının Devamını Oku

Böyle fuarlara ihtiyacımız var

27 Kasım 2022
Ege Bölgesi’nden de birçok firma ve ziyaretçinin katılım gösterdiği Growtech, Antalya ANFAŞ Fuar Merkezi’nde 27 ülkeden 571 katılımcı, 120’den fazla ülkeden ise 60 binin üzerinde ziyaretçiyi buluşturdu.


 

MART 2020’de hayatımıza giren koronavirüs, tüm dünyada olduğu gibi bizde de birçok şeyi etkiledi ve değiştirdi. Evlere kapandığımız süreçte ise onlarca sektör gibi fuarcılık da durma noktasına geldi. Dijital dönüşümlerle birlikte ihtisas fuarlarının geleceği sorgulanmaya başlandı. Dijital ya da hibrit söylemlerin konuşulduğu süreçte ise 23-26 Kasım’da Antalya’da gerçekleşen ve örtü altı tarımda dünyanın en büyüğü unvanına sahip Growtech’teki manzara, hala fuarcılıkta yüz yüze iletişimin ve ticaretin vazgeçilmez olduğunu ortaya koydu. Koronavirüsün etkilerinin azalmasıyla birlikte fuarcılık sektörünün toparlanma ve eski görkemli günlerine tekrar dönme sürecinin en somut örneği de Growtech oldu. Küresel enerji krizi nedeniyle özellikle tarım ve gıda noktasında Avrupa’nın rotasını Türkiye’ye çevirdiği bir ortamda, davetli olarak gittiğimiz ve uzun bir aradan sonra bu kadar yoğun bir katılım ile bol ticari bağlantılı bir fuara tanıklık ettiğim Growtech’teki izlenimlerimi sizler için derledim.

TARIM VE GIDANIN GÜCÜ
21’inci kez kapılarını Antalya ANFAŞ Fuar Merkezi’nde açan Growtech, bu yıl da 27 ülkeden 571 katılımcı, 120’den fazla ülkeden 60 binin üzerinde ziyaretçinin bir araya geldiği önemli bir organizasyon oldu. Örtü altı tarımda dünyanın en büyük fuarı olarak gösterilen Growtech; 60 bin metrekare alanda, ‘sera ve teknolojileri, ‘sulama sistemleri ve teknolojileri’, ‘tohumculuk’, ‘bitki besleme’ ve ‘bitki koruma’ ürün gruplarına sahip katılımcıları ağırladı. “Keşfet, Büyüt, Kazan” mottosuyla ziyaretçilerine tarım sektöründeki inovatif yaklaşımları, teknolojileri, ürün ve hizmetleri keşfetme, işlerini büyütme ve daha fazla kazanma fırsatı sunmayı kendine hedef belirleyen Growtech, Türk tarım-gıda sektörünün gücünü ve potansiyelini uluslararası arenaya göstermesi adına çok önemli bir organizasyon olduğunu bir kez daha kanıtlamış oldu.

4 GÜN BOYUNCA 60 BİN KİŞİ

Yazının Devamını Oku

Bu bir sakız sevdası

20 Kasım 2022
Pandemi nedeniyle herkesin eve kapandığı günlerde ‘ne yapabilirim?’ sorusuna yanıt arar. Ve yönünü tarım sektörüne çevirir.

Hasan Ege Tütüncüoğlu, lavanta-endemik bitkileri araştırırken yolu yıllardır sakız ağacı için emek veren İbrahim Topal’la kesişir. Bu kesişmeyle birlikte de ‘ne yapabilirim?’in yanıtı sakız ağacı olur. İkili, yok olma noktasına gelen sağız ağacını bölgede yeniden bir ekonomik değere dönüştürmek için harekete geçer. İbrahim Topal’ın geliştirdiği üretim yöntemiyle 3 yılda 20 bin sakız ağacı fidanına ulaşılır. Bugün bir yandan fidanları toprakla buluşturmak için yoğun bir çaba içerisinde olana Hasan Ege Tütüncüoğlu ve İbrahim Topal, öte tarafta ise damla sakızını gıdanın dışında da kozmetik ve ilaç sanayinde kullanılması için mesai yapıyor. Kozmetik alanında bir marka hazırlığı içinde olan Tütüncüoğlu, Topal ile birlikte Çeşme’de 5 binin üzerinde sakız çiftçisi yaratmayı da hedefliyor.

HASAN Ege Tütüncüoğlu ve İbrahim Topal... Bugün sadece Yunanistan’ın Sakız Adası ile Çeşme’de yetişebilen sakız ağacına gönül vermiş iki üretici. Sakızdan elde edilen mamullerle birlikte 2 milyar euroluk ciroya sahip olan Yunanistan’ın pazardaki tek hakimiyetini sona erdirmeyi ve bölge ekonomisine önemli bir değer kazandırmayı kendilerine ilke edinmiş iki isim. Hasan Ege Tütüncüoğlu ve İbrahim Topal ile hem sakız ağacının yolculuğunu hem de yarınlara dair hedef ve planlarını konuştuk. 1800’lü yıllarda Çeşme’ye yerleşen bir ailenin üçüncü kuşak temsilcisi olduğunu anlatan Hasan Ege Tütüncüoğlu, sakız ağacıyla tanışma serüvenini şöyle anlattı:

O SORUNUN YANITINI BULDU
“Yıllarca reklam ve inşaat sektöründe çalıştım. Pandemi döneminde de herkes gibi biz de eve kapandık. Bu süreçte de ‘ihmal edilmiş ya da yapılmamış bir şey yapmalıyım’ diye kafa yormaya başladım. Burada odağımı son dönemde popüler olan ve her zaman önemini bildiğim tarım sektörüne çevirdim. Bulunduğum coğrafyada nasıl tarım yapılabilir üzerine kafa yordum. Burada da lavanta ve endemik bitkilerle ilgili araştırma yaparken yolum İbrahim Topal ile kesişti. İbrahim Topal, Çeşme’de yapılacak en iyi tarımın sakız ağacı olduğunu söyledi. Bu bilgiyle birlikte ben de cevabını aradığımı sorunun yanıtını bulmuş oldum.”

GÜÇLERİNİ BİRLEŞTİRDİLER

Yazının Devamını Oku

Duraklama olsa da hedefimiz belli

14 Kasım 2022
Gelişmiş ülkelerin tamamının madenle büyüdüğünü savunan Ege Maden İhracatçıları Birliği Başkanı İbrahim Alimoğlu, “Dünyadaki 90 çeşit madenin 80’i ülkemizde var ama biz üretmiyoruz. Bu potansiyelden ne kadar yararlanabiliyoruz” dedi.

 

 

EGE Maden İhracatçıları Birliği, 2022 Ocak-Ekim’de ihracatını yüzde 13 artırdı. Egeli ihracatçılar 10 ayda 1 milyar 9 milyon dolarlık maden ve doğal taş ihracatına imza attı. İhracatın 651 milyon 701 bin dolarlık kısmı ise doğal taştan geldi. Türkiye geneli toplam doğal taş ihracatının yaklaşık yüzde 40’ını Egeli ihracatçılar gerçekleştiriyor. Ege Maden İhracatçıları Birliği Başkanı İbrahim Alimoğlu ile ihracattaki son durumdan gelecek planlarına, mevzuatlardan çevreye birçok konuyu konuştuk.

TALEPTE AZALMA VAR

Sektörün 2022’ye iyi bir başlangıç yaptığını söyleyen İbrahim Alimoğlu, hem Amerika pazarının açıldığını hem de Avrupa’nın iyi olduğuna dikkat çekti. İbrahim Alimoğlu, 8’nci aydan itibaren bu pazarlarda duraklamanın yaşandığını belirterek, “Birçok sektörde olduğu gibi maden ve doğal taşta da hız kesildi. ABD ve Avrupa durunca bizde de talep olmayınca duraklama oldu. Çin’de ise pandemiyle başlayan gerileme hala devam ediyor. Burada Çin’in yapmış olduğu stokların da etkisi var” dedi.

ALTERNATİF PAZARLAR

Yazının Devamını Oku

Mahallede bi dünya tiyatro

6 Kasım 2022
DRAMATİK yazarlık bölümünü bitirir.

Tiyatro sanat bilimi üzerine de yüksek lisans yapar. Önce Ürdün, ardından İstanbul’da profesyonel iş hayatının koşuşturmasına girer. Deniz Turhan Hotiç, bu süreçte tiyatroyla bağını hiç koparmaz. İzmir’e döndüğünde de ‘tiyatrosuz olmaz’ diyerek tüm odağını bu alana yönlendirir. Sahne ve görsel sanatlar etkinliklerinin sunulduğu bir alan, bir proje üretim merkezi ve sivil toplum girişimi gibi birçok hedefle de bu alanda dernekleşmek adına harekete geçer. Hedef ve hayaline ortak ettiği isimlerle de Bi Dünya Tiyatro Sahne ve Görüntü Sanatları Tiyatro Topluluğu Derneği’ni kurar. Bugün İzmir Bostanlı’da bir sokak arasında yer alan cep tiyatrosunda birçok etkinlik yapan, mahalle sakinlerini sahneye çıkaran, çocuklar için kukla gösterileri gerçekleştiren Bi Dünya Tiyatro’nun gündeminde ise hem daha fazla kitleye ulaşmak hem de kente büyük bir tiyatro sahnesi kazandırmak var.

Bİ Dünya Tiyatro... Muhsin Ertuğrul’un “Yarın kıyamet kopacağını bilsem, bugün bir tiyatro daha açarım!” sözünden hareketle farkındalık yaratan çalışmalara imza atan bir sivil toplum kuruluşu. İnsanlara sanatın iyileştirici gücünü hatırlatmak isteyen bir oluşum. Bi Dünya Tiyatro Sahne ve Görüntü Sanatları Tiyatro Topluluğu Derneği’nin kurucularından ve başkanı Deniz Turhan Hotiç ile hem dernekleşme sürecini, hem yürüttükleri çalışmaları, hem de yarınlara dair hedeflerini konuştuk. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Ana Sanat Dalı Dramatik Yazarlık Bölümü’nden “Feminizm’in Toplumsal Açıdan İncelenmesi ve Bir Örnek Oyun: Vesikalı Bekaret” başlıklı lisans teziyle mezun olan Deniz Turhan Hotiç, daha sonra ise Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Tiyatro Sanat Bilimi Bölümü’nden “Cumhuriyet Dönemi Türk Tiyatrosu’nda Bulvar Tiyatrosu ve Dormen Tiyatrosu Modeli” teziyle de yüksek lisansını tamamladığını paylaştı. Deniz Turhan Hotiç, şöyle devam etti:

 

BAĞINI HİÇ KOPARMADI
“Prof. Dr. Özdemir Nutku, Prof. Dr. Hülya Nutku gibi çok değerli isimlerden ders aldım. Üniversitenin ardından çalışmak için Ürdün’e gittim. 6 yıl Kral Hüseyin’in ekibinde çalıştım. Daha sonra yolum büyük bir holdingle kesişti ve İstanbul’a geldim. Holdingin kurucularının özel asistanlığını yaptım. 16 yıl da İstanbul’da yaşadım. Tabii bu süreçte oyunlar yazıyor ve tiyatroyla bağımı koparmamaya çalışıyordum. Ve beş yıl önce İzmir’e döndüm. Birçok amatör tiyatro çalışmasına destek verdim, festivallerde atölyeler düzenledim, dersler verdim, köy okullarında çocuklarla yaratıcı drama çalışmaları yürüttüm. Tüm bunları yaparken de tiyatronun her yerde olması gerektiğini yüksek sesle dile getirmeye başladım ve bir tiyatromuz olmalı hayalini kurmaya başladım.”

Yazının Devamını Oku