Paylaş
İşyerinde çalışma arkadaşınızla, ailenizle, yeni tanıştığınız veya eski arkadaşlarınızla olan iletişiminizi... Sokakta, tanımadığınız insanlarla olan etkileşiminizi düşünün...
Bazen herkes size karşıymış gibi hissedersiniz, sürekli başınıza aksilikler gelir, herkesle kavga edersiniz. Bazen de su gibi akar hayat, tanımadığınız insanlar hayatınızı kolaylaştırır, gününüzün nasıl geçtiğini anlamazsınız bile.
Neden bir gün dünyanın en güzel günüyken, ertesi gün başınızda kara bulutlar döner durur, bulamazsınız sebebini.
Aslında vaziyet açıktır: Olumsuz hislerin, önyargının, egonuzun, travmaların, peşin hükümlülüğün sizi esir almasına izin vermişsinizdir. Çevrenizi yanlış anlar ve yanlış anlaşılırsınız.
Bazen de tam aksi olur, bir kalabalığın içinde aydınlık hislerle dolarsınız. Belki o kalabalığı oluşturan insanları tanımazsınız ama her verilen selam içtendir, herkes karşılıklı birbirinin kalbine dokunmayı başarır. Güneşli bir gün gibidir, öyle yüksek bir enerji dolaşır çevrenizde.
Gün bittiğinde “Ne güzeldi” diye geçirirsiniz içinizden. Omuzlarınızı düşüren örnekte olduğu gibi, burada olan yüksek duyguların sebebini bulamazsınız.
Aslında sebebi açık. Birbirinden farklı düşünen, hisseden, farklı inançlara ve yaşayışlara sahip insanlar, önyargılardan sıyrılıp yüreklerini açtıklarında, bambaşka deneyimler yaşarlar. Bakın aynı bu şekilde yüreklerini birbirlerine açan insanlar, Tomtom Mahallesi’nde neler yaşıyor şu sıralar...
Hülya Çakmak Apaydın, oradaki bir binanın kötü durumdaki bir duvarına resim yapması için ressam ve çizer Göksu Gül’e bir teklifte bulunuyor. Amaç, sokağı güzelleştirmek. Anlaşıyorlar ve Gül çalışmaya başlıyor.
Gül çizdikçe mahalle sakinleri yanında durup onu izliyor. Önce iyi tepkiler gelmiyor. “Ben daha ne yapacağıma karar vermeye çalışırken, memnuniyetsiz sesler yükseldi fakat çalışmaya devam ettim” diyor. Çocukların duvarları bozduğunu, bu duvarı da bozacağını söyleyen de
çok oluyor.
“Resim abla”
Canlı renkler duvarda belirmeye başladıkça işler değişiyor. Hem yetişkinler hem de çocuklar toplanıyor Göksu Gül ve ona yardım eden kardeşi Dicle’nin etrafına.
Aralarından biri “Abla ben de boyayabilir miyim?” deyince iş daha da büyüyor, 10 çocukla duvarı boyamaya koyuluyorlar. “Çocuklar hiç de bahsedildiği gibi duvarı mahvetmediler, hatta o duvar artık onlara emanet. Eline hiç fırça almamış olan bile en güzel şekilde işini yapıyordu. Benim de adım ‘Resim abla’ oldu!” diye anlatıyor Gül.
Üçüncü güne geldiğinde artık her gelip geçenden memnuniyet ifadeleri alıyor “Resim abla” ve küçük arkadaşları...
Göksu Gül, bu duvar resmine başlayana dek, hayatında çarşaf giyen kadınlarla sohbet edecek bir ortamının olmadığını söylüyor. Tüm mahalleli kadınlarla bu resim işi sayesinde iletişim kuruyor, hatta kadınlar çocuklarını Gül ile birlikte duvar boyamaları için kendileri getiriyorlar.
Beraber resim yaptığı çocuklarla konuşurken enteresan şeyler de öğreniyor... “Bir çocuk, babasının sergi zamanlarında, sokakta içki içenlerle kavga etmişliğini anlattı mesela. Fakat işte aynı baba çocuğunun benimle resim yapmasına yardım etti, hem oğlu hem kızı benimle akşama kadar çalıştı. Bu çocuklar baştan ayağa boya içinde evlerine döndü her gün. Kısaca şunu diyebilirim; o duvarla beraber orada çok tatlı bir durum oluyor. Kimse sanat karşıtı değil. Bu insanlarla ilgili bazı yanlış algılar var” diyor Gül.
Eğer bu hikayedeki insanlar birbirlerine farklı yaklaşsalardı, sonu kötü biten bir hikaye yaşanabilirdi. Yadırgamazdık da üstelik...
Nereden gelmiş olursak olalım, nasıl hayatlara sahip olursak olalım, aslında birbirinin dilinden anlayan, birlikte yaşamak isteyen insanlar yaşıyor Türkiye’de. İnsanlara yaklaşım biçimimiz, deneyimlerimizi şekillendiriyor. Kişilerle ilgili karar vermeden önce bunu düşünmek gerekiyor. Bu olay bunun ispatı değil de nedir?
Paylaş