Bir yanlışlık var!

Bir ülke içinde birbirinden nefret eden insanlara dönüşmüş olmamız çok acı.

Haberin Devamı

“Senin gibi olmayan kötüdür” tohumları ekilmiş, onlar bir güzel yeşermiş, şimdi de etrafa nefret saçıyor!
Hafta sonu çok sevdiğim iki arkadaşımla konuşuyoruz, “Nasıl bu delilik halinden kurtuluruz” diye...
“Tuba Ünsal’ın Instagram’daki fotoğrafının altında yazılanları gördün mü” dedi...
Görmemiştim, açtım, baktım.
Ailesiyle yurtdışında, tatilde çekilmiş bir selfie.
Ünsal’ın boynundan bir kolye sarkıyor, ucunda bir sembol var, artı şeklinde. Pek çok kullanıcı bunu uzaktan haç olarak algılamış...
Oysa kolyenin ucunda artı figürü var, “Hayata her gün değer kat”ı sembolize ediyor.
Ünsal, fotoğrafının altına yazılan yorumlardan sonra açıklamış bunu.
O yorumları bir okusanız...
“Bırakın şu Hıristiyanları” mı yazan dersiniz... “Kolyeye bak yazık” mı yazan dersiniz... “Cehenneme gidiyorsun” mu yazan dersiniz... “Sen gavur musun kız” yazan mı dersiniz... “Yıllarca hangi dine inandığını neden sakladın” diye “serzenişte” bulunan mı dersiniz?
Yorumları okurken içimin ezildiğini hissettim.
“Biz hangi ara böyle olduk” diyemeyeceğim çünkü bu nefret dili, bu “kendin gibi olmayan kötüdür” fikri, hepsi, gözümüzün önünde ekildi.
Sonuç: Ne ekerseniz onu biçersiniz.
İnsanlar birbirlerini inançları, inançsızlıkları, hayat tercihleri yüzünden yargılar ve nefret saçar oldu.
Belki hiçbir zaman farklı inançların, farklı dünyaların önyargısız/ kinsiz/ nefretsiz buluştuğu bir ülke olmadı ama yıllar geçtikçe farklılıkların insanların yüzünde gülümseme yaratması gerekirdi öyle değil mi?
Hayal işte...
Elbette tam tersi oldu.
Gencecik insanların içinde, kendi gibi olmayana dair öyle büyük bir nefret yeşertilmiş ki, Türkiye’de yaşayan ama kendi gibi yaşamayan birini gördüklerinde akıl almaz tepkiler verebiliyor, üstelik bunu kendilerinde hak görebiliyorlar...
Bu nefret sadece belirli bir kesimde yok, toplumun her köşesini kaplamış bir hastalık.
Bunun için ancak “geçmiş olsun” denir.
Lüzumsuz bir düşmanlıkla, bu düzeydeki izansızlıkla yaşayamayız.
Toplumun ayarlarıyla çok fazla ve haksızca oynadığınızda, insanlar öyle bir noktaya gelir ki, iyileşmekten başka bir şey düşünemez olurlar.
Biz de o noktadayız işte.
Güzel hislerle, güzel niyetlerle, güzellikle yaklaşalım birbirimize.
Biraz iyileşmek için başka hiçbir şeye ihtiyacımız yok.

 

Haberin Devamı

“Üçüncü bahar”ın bize mesajı...

Haberin Devamı

Ayşe Kökçü ve Gökhan Mete, “üçüncü baharlarına” yelken açmış, Dünya Tiyatrolar Günü’nde evlenmişler.
Bu haberi Kelebek’in manşetinde okurken yüzüme gülümseme yayıldığını fark ettim.
Bilirsiniz, kadınlarda “Hayatı kaçırıyorum, her şey için geç kaldım” duygusu illa bir yaşta çöker omuzlara.
Kiminin 20’lerde başlar, kiminin 40’lara yaklaştığında...
Ama illa gelir o his, insanı mutsuz eder.
Böyle haberler bize sadece “Hayatta hiçbir şey için geç değildir”i anlatıyor.
Yaş ilerledikçe kulağımıza fısıldayan “Onu yapma çok geç, bunu yapma çok geç, yaşın buna izin vermez, çok geç” deyip duran sinir bozucu sese kulak vermeyelim.
Bakın buna kulak vermeyen insanlar ne büyük mutluluklar yaşıyor...
İkisine de güzel bir ömür dileyelim...

 

Yazarın Tüm Yazıları