Detaycı yaklaşım
Spontane, özgür, zeki, esprili ve yaratıcı birleşimlere inanan feminen dekorasyon stili, gücünü evin farklı köşelerinde yarattığı kişiselleştirilmiş detaylardan alıyor. Eskinin kıymetini biliyor ama bugününden de asla vazgeçmiyor.
Zarif ve seçkin
Klasik formları zengin dokulu kumaşlarla kombinlemek, modern detayları antika objelerle birleştirmek, kıvrımlı mobilyalar seçmek, tek ama değerli parçalara yönelmek feminen stilin en önemli anahtarlarından.
Provansal hava
Sevdiklerini bir sofra etrafında buluşturmanın en zevkli yanı: Porselen çay takımları, gümüş servisler, beyaz keten örtüler, taze çiçekler... Güney Fransa sahillerinden esen Provans stil, en kadınsı stillerden biri.
Oryantal ruh
Kırmızı, turuncu ve kızıl gibi yakıcı tonlar, folklorik öğeler, fenerler, bakır siniler, paravanlar, çiniler ve sedef kakmalı mobilyalarla yaratılan etnik-oryantal tarz, tutkulu ve ateşli bir kadının ruhuna benzemiyor mu?
Odak noktası: TV
Son 50 yıldır TV ünitesi evdeki noktası olarak aile yaşamını bölen bir unsura dönüştü. Yine de dünyaya açılan vazgeçilmez bir pencere bizim için. Salon dekorasyonu yapılırken ilk kaygının TV’nin nereye konacağı olduğunu kim inkar edebilir ki?
XL kanepeler
Televizyon karşısında geçen zamanın artması, konfor ihtiyacını doğurdu; masaj yapan, hatta klimalı koltuklar çıktı. Sonra geniş ve derin formlar geldi. Üzerinde yayılıyoruz, uyuyoruz...
Akıcı görsellik
Yumuşak hatlar, bitişler ve yuvarlak köşelere sahip bu modüler yapılı mutfak, bir Atilla Kuzu tasarımı. Tüm cihazlar ankastre olarak bu organik forma yerleştirilerek görsel bütünlük korunmuş.
Elektrikli şömine
Kolay kurulumu, uzaktan kumandası ve alev efektleriyle vazgeçilmez bir keyfe dönüşen elektrikli şömineler özellikle çokkatlı konutlarda iyice popülerleşmeye başladı.
1. Onların da stili var!
İlk kabul etmeniz gereken, her çocuğun kendi stilini oluşturduğu. Özellikle 3 yaş ve üzeri yaşlar, çocuğunuzun artık kendisiyle ilgili keşiflere başladığı en önemli dönem. Yönlendirme yapsanız da, tasarım fantezilerini odalarına yansıtmalarına izin verin.
2. Renk bombasıİçine renk bombası atılmış bir oda, çocuğun hayal gücünü besleyecek; aklındaki kahramanlar için neşeli sahneler yaratacak. Size de düzenleme ve sıkıldığınızda minik değişimler yapabilme açısından özgürlük sağlayacak.
3. Dikey düşünün
Eğer odada kısıtlı yatay bir alan varsa dikey çözümler planlayın. Tavan yüksekliği elverişliyse bu avantajı kullanarak yatak üzeri okuma köşesi, oturma alanı üzeri oyun bölgesi ve dolap üzeri arkadaş yatağı gibi kombinasyonlar tasarlayabilirsiniz.
4. Çok amaçlı ünitelerAlanın optimum kullanımını gerektiren her odada kurtarıcı görevi gören çok amaçlı üniteler akıllıca. Ölçülendirme konusunda titiz bir planlama yaparsanız, marangozunuza tamamen ihtiyaca özel bir çoklu mobilya yaptırabilirsiniz.
5. Ve perde...
Hayatta kalmayı başaran en eski pile halı, Altay Dağları’nın Pazyryk Vadisi’ndeki bir Sycthian prensinin mezarında keşfedilmiş. Türk çift düğümü ile dokunmuş olan ve metrekaresinde 347.000 düğüm bulunan halının M.Ö. 5 yüzyıla ait olduğu sanılıyor.
Göçebe Türklerin temel eşyalarından biri olan kilimlerin, medeniyetlerin kesiştiği coğrafya olan Orta Asya’da yaklaşık 3.500 yıl kadar önce kullanılmaya başlandığı tahmin ediliyor.
Türkler, göçebe yaşamları esnasında kilimleri evin zeminini ısıtma görevinin yanı sıra çalıştıkları yayladan köylerine gidip gelirken bir nakliye ambalajı olarak kullanmış, yer değiştirirken eşyalarını kilimlere sararak taşımışlar.
ANADOLU KİLİM
Orta Asya, Anadolu, Mezopotamya ve Kuzey Afrika bölgesinde dokunan kilim ve halılara olan ilgi son yıllarda bütün dünya evlerini sarmış durumda. Bu ilginin ana nedeni Anadolu kiliminin geometrik stilize motifleri, zengin dokuma teknikleri ve canlı renkleriyle girdikleri mekanlara farklı bir estetik kazandırmaları. Eskinin kokusunu taşıyan bu ürünler, teknolojinin geleneğe yenik düştüğünün birer kanıtı gibi mekânlardaki sesini hızla yükseltiyor.
PATCHWORK GÖRÜNÜM
Modern tarzlarda bile lineer çizgilerin arasına bir tutam yöresellik serpmek için kilimlerden yararlanılıyor.
Radikal İngiliz gazeteci-yazar G. K. Chesterton, 1920’lerde yazdığı “The Wilderness of Domesticity” başlıklı deneme yazısında, insanın dinlenmek için gittiği her otel, tatil köyü ya da resort’ta belirli kurallara ve zamanlamalara uymak zorunda kaldığını, yüzde yüz özgür olabileceği tek yerin evi olduğunu iddia etmiş: “Ben tatilimi evimde geçiririm. Banyo yaparken ıstakoz yer, salonun ortasında piknik yaparım. Kendi alıştığım yastıkta, kendi istediğim kadar uyurum. Kahvaltıya yetişme telaşı olmadan!” Günümüzün dekorasyon trendleri bizi Chesterton’ın seçimine yaklaştırıyor. Bir koza ve sığınak olarak kabul ettiğimiz evimiz, yaşama alışkanlıklarımızın ve kişisel stilimizin izlerini taşıyan bir platforma dönüşmüş durumda. Trendlerüstü bir eğilim olarak kabul edilebilecek “kişiselleştirme” akımı, bizi genelgeçer kuralları sorgulamaya, yerleşik kalıpları çatlatmaya, özgür seçimler yapmaya ve başkası için değil, kendimiz için doğru olanı bulmaya motive ediyor. Tabi bu seçimleri yaparken etkilendiğimiz ve ilham aldığımız pek çok ikon, efsane, akım ya da imza oluyor. Türkiye’de de kendi özel stiliyle markalaşmış pek çok isim var. İşte yeni neslin başarılı ve güçlü imzalarından bazıları...
Autoban
Geçmişle bugünü kendi tasarım dilleriyle bir araya getirerek, hikâyesi olan mekânlar ve tasarımlara imza atan Sefer Çağlar ve Seyhan Özdemir, 2003 yılında Galata’da kurdukları Autoban markasıyla uluslararası tasarım basınının da yakından takip ettiği bir ikili. Şehrin kaotik yapısı, zıtlıkları, enerjisi ve birbirinden bağımsız elemanların birlikte varoluşu Autoban projelerinin ve ürünlerinin ilham kaynağını oluşturuyor. Doğal ve ham malzemeleri yepyeni yorumlarla bir daha keşfederek oluşturulan mobilya ve aydınlatmaların her biri kendine has bir kişiliğe sahip. Yerel üreticiden buldukları bir malzemeden etkilenerek tasarladıkları ürünlerin sayısı bir hayli fazla. “Yaşadığınız yerden etkilenmemeniz mümkün değil” diyen tasarımcılar, yaşanılan yerdeki yerel özelliklerin farkında olmadan hafızaya kaydedildiğini ve daha sonra evrensel bir dille objelerde hayat bulduğunu vurguluyorlar.
Sema Topaloğlu
Çağdaş iç mekânlar, mobilya, mimarlık ve sanat yapıtları üreten bir tasarımcı olan Sema Topaloğlu, son 10 sene içerisinde önemli sayıda konut, işyeri, restoran ve mağaza projesine imza attı. Topaloğlu’nun orijinal iç mekân tasarımları, heykel ve mobilyaları, onun kendine has geometrik kalıp ve şekillerinin izlerini taşıyor. Son birkaç yıldır iç mekânların en ince detayından bütününe, tamamını gözeterek çözüm üretmeye ağırlık veren Topaloğlu, ahşap ve çelik gibi ham malzemeleri stüdyosunda çalışan yerel zanaatkârların el işçiliğiyle, kendi estetik anlayışına göre ince ince işleyip şekillendiriyor. Seneler içerisinde oluşmuş bir usta ve zanaatkâr grubuyla çalışan tasarımcı, metal, cam, pirinç ve bronz işçilerinin yanısıra, marangoz ve mobilya imalatçılarının da katkısıyla birlikte, İstanbul’un doğu ve batı sentezinden oluşan benzersiz tasarım kültüründe kendine özel bir yer edindi bile. Ortaya çıkardığı sanat yapıtını andıran iç mekânlar, sade, çocuksu ama aynı zamanda fonksiyonel bir estetiğe sahip.
Ahmet Alataş
Mimaride işlevselcilik, biçimin hizmet ettiği işleve uygun olarak geliştirilmesidir. Mimarlığın gelenek ya da hiyerarşi yerine insan gereksinimlerinden kaynaklanması gerektiğini öne süren bu akım, yeni biçimler yaratmak için nesnel bir temel sağlamıştır.
İskandinavya’nın en önemli yıldızlarından Danimarka Krallığı, oldukça küçük, kültürel anlamda homojen sayılabilecek ilginç bir ülke. Birbirinden farklı dil, tarih ve mutfak kültürü olan yerleşim bölgelerinden oluşuyor: Kırsal kesim, kentler ve adalar. 80’li yıllarda ‘Yeşil dalga’ adı verilen doğaya dönüş trendine kapılan binlerce Danimarkalı şehri terk ederek kırlık bölgelere taşınmış; ancak eğlenmeye, alışverişe ve sosyalleşmeye alışkın şehirliler, bunlar olmayınca uzun kışlara katlanamayarak şehre geri dönmüşler.
Danimarka, bir ‘fantazi, hayal, masal ülkesi’ olmak ile modern, endüstrileşmiş, ‘gerçek’ bir ülke olmak arasında bir yerde duruyor. Danimarka evleri denince ilk olarak akla kendisi de, pencereleri de küçük, alçak tavanlı, hasır/örgü çatılı, bahçesinde çiçek ve sebzelerin olduğu geleneksel evler geliyor. Bu, işin ‘masal’ kısmı.
Daha gerçek olan ‘modern’ Danimarka’ya baktığımızda ise, ince ve zarif hatlı, büyük pencerelerin ve cam duvarların kullanıldığı, mimaride neredeyse hiçbir süsün olmadığı, tuğla-çini ve betonarme detaylardan faydalanılan bir stil görüyoruz.
Gelelim Danimarka’nın biraz masalsı, biraz da modern tarzını kişisel yaşam alanınıza nasıl taşıyabileceğinize...
Öncelikle mobilyalarınızı, aksesuvarları ve duvar rengini nötr veya pastel renk tonlarında seçin, çünkü bu stilin en önemli özelliği her şeyin mümkün olduğunca natürel olması. En doğal ışığımız olan güneşi de dekorasyonunuzun bir parçası gibi görmelisiniz. Perde kullanmamaya çalışın. Mekanın havadar ve ferah olması önemli...
Geleneksel İskandinav hissini yakalamak için tik ve gül ağacından yapılma objeler kullanın. Camdan ve yine tik ağacından yapılma alçak sehpalar da doğru seçim. İskandinav stili raflar, yeşil bitkiler, cam, seramik ve metal objeler, evinize aradığınız ‘modern’ dokunuşu vermeyi başarır.
Neon renklerin ağırlıkta olduğu, soyut stilde bir tablo da duvarda tek başına asılı durarak yüksek sesle konuşabilir. Zeminde kullanacağınız kilimleri de aydınlık renklerde ve geometrik desenlerde seçebilirsiniz.
Geçen hafta bu köşeyi okuyamayanlar için kısa bir hatırlatma yaparak başlayalım: Loftlar modern, hip ve metropolitan yaşamın sembolü. Genç ve kendini genç hisseden, kalbi modernizmden yana atan ama orijinal strüktürlere de sahip çıkanlara hitap eden loft yaşamı, az, öz, pratik ama çok yaratıcı bir hayat felsefesine sahip. New York’ta ortaya çıkıyor; dönüm noktası ise Andy Warhol’un Manhattan’ın doğu yakasında 47. Cadde’deki The Factory adını verdiği stüdyosuna taşınması oluyor. Bu tarihten itibaren, popüler kültürün en bohem ve en görkemli dönemi de başladı deniyor.
Belki de on yıl öncesine kadar müteahhit elinden çıkmış plansız binalarda yaşamaya alışkın bir toplumken, bugün, yüksek standartlar, zengin sosyal imkanlar, estetik değerler, teknolojik olanaklar ve sürdürülebilirlik gibi çevresel duyarlılıklar sergileyen konutları tercih eder olduk. Bunların arasında da loft’lar (depo, atölye, ambar, fabrika gibi endüstriyel alandan dönüştürülmüş konutlar) giderek popülerleşmeye başladı. Üretim yapıları olmaları gereği, loftların en önemli özelliği, geniş kullanım alanını ayıran duvarların olmaması ve tavanların yüksek olması. Loft olarak tasarlanan mekânlarda, çoğunlukla yapının var olan özellikleriyle oynanmadan mevcut yapıya entegre edilerek bir dönüşüm yaratılıyor. Bu yeni yaşam biçiminin odak noktasında ise, kişinin değişen hayat beklentileri yer alıyor.
Puslu bir karışım
Endüstrinin geliştiği toplumlarda, bireyler daha yaşanabilir bir hayat için bu gelişime zaman zaman da olsa karşı koyabiliyorlar. Bu direnç insanları daha çok üretmeye ve yaratmaya, sanatı daha çok kullanmaya itiyor. Endüstriyel zanaat da bu direnç hallerinden biri. İnsanlar bu gelişimi kullanarak daha sanatsal, daha yaratıcı ve üretken olabiliyorlar. Loft tarzının ortaya çıkardığı endüstriyel stil, markaların koleksiyonlarına girmeye başladı. Bu stilin renk paleti şafak kızılı, pas ve küf renkleri, gök mavisi, siyah ve metalik efektler.
Sabun fabrikasıymış!
Ressam Elif Kara-dayı’nın fırça darbeleriyle renklenen loft, endüstriyel görüntüsünün altında oldukça karakteristik izler taşıyor. Eskiden Ermeni bir ustanın sabuncu fabrikası olan bu mekânı Karadayı, ilk tuttuğunda, sadece resim yapabileceği bir atölye olarak iç mekân tasarımını gerçekleştirmeye karar vermiş. Ancak genç ressam, mekânın zamanla kendini eve dönüştürdüğünü ve burada yaşamaya başladığını söylüyor. İçinde oluşturulan mini-mutfak, geniş ekranlı tv bölümü ve dış mekândaymışçasına duş almaya imkan veren banyo alanı, tüm mekâna hakim yatak odası ve şömineli oturma odası ile yeşil lüksün yeni loft tanımını yansıtıyor.
Modern-vintage
1920’li yıllarda Colorado, Denver’da kurulan bir un değirmeni fabrikasının ultra modern bir kent yaşam mekânına dönüşümünün hikayesidir bu. Mekan, sahip olduğu geçmişi günümüzün çağdaş bakış açısıyla birleştiriyor. Duvara beş derecelik bir açıyla bağlanan aydınlatma elemanları mekâna dramatik bir ışık yayarken, tuğla duvarların ve ham beton malzemenin varlığıyla mekân ultra modern bir özellik kazanıyor.
Loft mekanlar, terk edilmiş endüstriyel yapıları, hangarları ve ambarları bohem yaşantılarına adapte ederek geniş atölye-evlere dönüştüren New York’lu sanatçıların keşfi. Dökme demir cepheli, yüksek tavanlı, boyasız duvarlı, brüt beton zeminli bu yapılar, ısınma zorluğu, yıpranmış görünümü ve non-konformist şartlarına rağmen o zamanın asi ruhları için cezbedici yaşam alanlarına dönüşmüş.
Günümüzde şehrin monoton mimarisinden bıkmış olan yaratıcı kişiliklerin rağbet ettiği bir tercih olan loft’lar, endüstriyel alanlar kadar eski okul, kilise, antrepo, garaj ve depolardan dönüştürülerek de tasarlanıyor. Bir loft’ta aslolan, mekanın hacimsel etkisi ile mimari ve malzeme özelliklerinin öne çıkması. Dolayısıyla dekorasyonunu yaparken metrekare değil, metreküpün doğru kullanılması gerekiyor.
Perdesiz, bölmesiz, kapısız, kilitsiz, kısacası odasız bir alan sunan bu tarzın sahibine gerçek bir yaşam stili yansıtma şansı verdiği çok açık. Bazen bir piyano, bazen bir motorsiklet, bazen de dev bir kitaplık dekorasyonun ana elemanı olabiliyor. Geleneksel evlerden bambaşka bir düzene ve akışganlığa sahip olduğu için bildik bütün düzenleme kurallarını unutmak ve yaratıcı fikirlere açık olmak gerekiyor.
Endüstriyel binalardan dönüştürülmüş gerçek loft’larda tüm tesisat ve çatı sistemi, kirişler ve taşıyıcı kolonlar açıkta olduğu için altyapı sorununu iyi çözmek ve ahşap parke zeminli yapılarda ses iletimi problemini gidermek de önemli.
Apartmanda loft havası
Apartman dairenizde loft havası yaratmaya karar verdiyseniz ilk iş olarak bir duvarınızdan feragat ederek tuğla döşetin. Eşyalarınızın sayısını azaltın; boyutlarını büyütün, renk paletinizi maskülenleştirin ve retro/vintage ürünler satan mağazalarda endüstriyel görünümlü aydınlatma ve mobilyalar arayın.
Filmlerde...
Hollywood, loftlarda yaşayan yakışıklı bekarları çok seviyor. Aklıma gelen mekanların ilki, “Closer” filminde Clive Owen’ın canlandırdığı doktor karakterinin Londra’da yaşadığı yüksek tavanlı loft. Bir diğeri ise “This Means War” filmindeki CIA ajanı Tuck Henson’ın (Tom Hardy) evi olarak seyrettiğimiz, motosikletlerin park edildiği gösterişsiz ve sıcak loft. “The Big Lebowski”de Julianne Moore’un oynadığı Maude Lebowski’nin yaşadığı deri ve krom mobilyalı, feminen imgelerle dolu loft da çok tipik bir örnekti.