Oğluma ders çalıştıracağım, ödev yaptıracağım derken kafayı yemek üzereydim sevgili okur. Şubat tatili iyi gelecek.
Sakin olmaya, çocuğa okul-ders-ödev olayını sevdirmeye çalıştım ama işim zordu. Çünkü babası bana hiç yardımcı olmuyordu ve ben gerçekten zulüm altındaydım. Ders sistemi bizim zamanımızda nasıldı çok hatırlamıyorum. Aklımda kaldığına göre hece sistemi vardı. Oğlumun ilkokula başlamasıyla, çocukluk travmalarıma geri döndüm. Allah’ıma şükürler olsun ki, çocuk okuma yazmayı söktü. Ama şundan iki ay önce; ATAHAN: LIL-A-LIL-E BEN: Yani? ATAHAN: LIL-A-LIL-E BEN: Tamam da oğlum yani? ATAHAN: LIL.... BEN: LALE Atahan, LAAAA-LEEEEE. ATAHAN: Ama LIL dedi örtmen. BEN: LIL’ın sonuna A gelince LA oluyor. ATAHAN: Peki. LAAA-LIL-E! Çocuklara hece öğretmiyorlar mıydı, yoksa oğlum babannesiyle kurduğu dahice bir plan eşliğinde beni yavaşça delirtip cici anne olayına mı geçmeye karar vermişti bilmiyordum. Bildiğim bir şey vardı, ciddi sıyırıp Milli Eğitim Bakanlığı’nın önünde; “LIL-A-NIN-E-TIH” diye bağırabilirdim. BEN: Ne diyor annecim burada? ATAHAN: OTLLLLL-AT BEN: Yok bak bunu şöyle ikiye bölelim, OTTTTTT ATAHAN: OOOOOOO-TIT-LIL-AT BEN: Atahan, güzel yavrum, bak, OTTTTT ATAHAN: LAATTTT BEN: Hah, evet, aferin, neymiş yani? ATAHAN: OTH-LATH BEN: OTLAT, OTLAT, OT-LAT! ATAHAN: Babamla çalışıcam sen çok bağırıyorsun. BEN: Sarhaaaannnn, senle çalışcakmış gel! SARHAN: Benim işim var! Sevgili okur. Sarhan (yani eşim) aftan yararlandı, sırf bu işlerden kaytarmak için Boğaziçi’nde MBA yapıyor. Her akşam “faynenşıl marketink” falan çalıştığı için OT-LAT olayına Fransız.. Öte yandan ben, salonda Sarhan’ın kitapları ve evin tüm yüzünde Atahan’ın kitapları ile Alacakaranlık Kuşağı’nı bölüm bölüm çekiyorum. BEN: Sarhan ben kafayı yiycem, biraz da sen çalıştır. SARHAN: Ödev annelerin işi. BEN: Sarhan bak ben laçka oluyorum, valla kendi yazılarıma konsantre olamıyorum, biraz daha kafamın salim olması lazım benim. SARHAN: Aman sanki ne yazıyorsun? Chaucer misin Drydon musun? BEN: Ha? SARHAN: DIH-RIR-YIY....... ehihehe Sınıfın tamamı okuma olayını halletti. Sanki okumayan çocuk varmış gibi neyin telaşındaydık hiç bilmiyorum. Tam “Oh” diyeceğimi sanıyordum ki, karşımıza başka bir problem çıktı. Silgi yasakmış, yazılan yazılar silinmeyecekmiş, çünkü o zaman hatalar unutuluyormuş. Bundan böyle tükenmez kalem kullanılacakmış! BEN: Oğlum bu formanın hali ne, hep tükenmez kalem olmuş üstün, niye dikkat etmiyorsun? ATAHAN: Ben daha çocukum. BEN: Bu cevabı veriyorsan büyüdün demektir sıpa, nasıl çıkacak bu lekeler? ATAHAN: O annelerin işi. Haaaaa, şimdi sevgili okur. Babadan “o annelerin işi” lafını duyan çocuğun bunu söylemesine şaşıyor muyuz? HAAYIIRRR! Peki çocuğa bu şekil örnek olan babaya arıza çıkarıyor muyuz? EEVVEETT! SARHAN: Mehtap arabanı muayeneye götürmen lazım bir, kasko yenilenecek onu da bu hafta halletmen lazım iki, bir de servise uğra sileceklerini değiştirsinler, havalar bozacak diyorlar üç. BEN: Yok sen götür hallet, neme lazım! Servisti, puldu bunlar erkek işi, beni karıştırma. SARHAN: İyi kalsın o zaman, kullanma! Sen arıza çıkarmaya çalışırken durum elinde patlayabilir mi? Eeevveett... Olsun! Atahan okuyor sevgili okur. Gerisini ben zaman içinde hallederim! Hadi iyi tatiller.