Paylaş
Hayır, megaloman değilim. Yarışın objesi olma durumum şöyle: ‘Bir erkek’ tanımına uyuyorum ve bu cennet vatanımızda 41 milyon 59 bin 75 erkek yaşıyor. Bunların yarısı 17 yaşın altında, ‘çocuk’ sayılıyor. Demek ki ‘bir erkek’ kategorisinde ‘yarışmacı’ olarak aşağı yukarı 21 milyon kişiyiz. Ve hayır, heteroseksüel olmayan erkekleri yok saymıyorum, sadece ‘latan’ ya da ‘açık’ kaç kişi olduklarını bilmiyorum.
Söz konusu iddiayı ortaya atan genç kadınların fotoğraflarına da baktım haliyle. İkisi de hoş, bazılarımızın güzel de bulacağı kadınlar.
Konuyla doğrudan ilgili değil ama magazin servislerindeki arkadaşlarıma şunu söylemeliyim ki bir şöhretin isminden söz ederken, adının önüne ne iş yaptığını yazmak zorunda kalıyorsanız o haberi değerlendirirken iki kere düşünün.
‘Şarkıcı Hatice’ örneğinden yola çıkacak olursak: Bu hanım o kadar da önemli bir şahsiyet sayılmamalı.
Nükhet Duru, Nilüfer, Muazzez Ersoy, Aleyna Tilki, İrem Derici, Demet Akalın filan söz konusu olduğunda isimlerinin başına bir sıfat yazmak zorunda hissediyor musunuz?
Hissetmiyorsunuz çünkü isimlerini yazmak yetiyor. Eğer yazmak gereğini hissediyorsanız size demeç veren o kadar da önemli birisi değil demektir, sözlerinin değeri de o zaman öyle ölçülmelidir.
Tekrar yarışa dönecek olursak: Önce bu konudaki bilimsel tespitlere bir göz atalım.
ABD’deki Syracuse Üniversitesi’nden Profesör Stephanie Ortigue, âşık olmak için saniyenin beşte biri kadar bir sürenin yeterli olduğunu tespit etti.
Araştırma, aşk ile bazı beyin salgıları arasındaki ilişkiler üzerinden yürütülmüş. Profesör Ortigue’nin araştırması, âşık olduğumuzda kendimizi uçar gibi hissetmemizin nedeninin beyin tarafından salgılanan 12 değişik hormon olduğunu da anlatıyor.
Ve bu salgıların beynimizi ele geçirip, kalbimizi pırpır ettirmesi işte ancak bu kadar süre içinde olup bitebiliyor.
Gördüğünüz gibi ‘iddiacı’ genç kadınlar aslında o kadar da ‘iddialı’ sayılmazlar.
Başlangıç için ‘gün’ ölçüsünden hiç olmaz ise ‘saatlere’ inmelerini öneriyorum.
Öte yandan sanıyorum sorun, iddiayı ortaya atan genç kadınların ‘aşk’ ile ilişkilerinde yatıyor.
Gerçek aşk ile ‘seviyeli ilişki’yi birbirine karıştırıyorlar gibi.
İrem Derici ve şarkıcı Hatice bir erkeği kendilerine bir hafta-10 gün içinde âşık edebilecekleri iddiasındalar.
‘Seviyeli ilişki’ kavramı da biliyorsunuz bizim magazinci arkadaşların güzel Türkçemize hediye ettikleri bir kavram.
Genellikle magazin şöhretleri arasında kurulan bir ilişki türü bu.
Gazetelere, dergilere “bilmem kim bey ile (ya da falanca hanım ile) seviyeli bir ilişkimiz var” şeklindeki söyleşi cümleleri ile yansıyor.
Evvela insan sevgilisinden söz ederken ‘bey’ ya da ‘hanım’ gibi sıfatlar kullanabilir mi, kullanması gerekiyorsa bu ilişkiye aşk denebilir mi?
Sonradan, bir erkek ile bir kadın arasındaki seviyeli ilişki ne olabilir?
Konuşurken birbirlerine argo sözler söylemediklerini, birbirlerine şiddet uygulamadıklarını, sevgili ve insan olarak birbirlerinin değerini bilip, saygı duyduklarını varsaymalıyız.
İyi ama bu zaten sevgili olsan da olmasan da, tanışıp tanışmamış olsan da herhangi bir insan ile olan ilişkilerimizde sine qua non (*) bir durum değil midir?
Demek ki sevgililik durumundaki seviyeli ilişki başka bir şeyi tarif ediyor. Sanıyorum yatmak için birbirlerine herhangi bir doğrudan ödemede bulunmadıklarını anlamalıyız. Elbette hediye gibi dolaylı ödemeler hariç tutulmalı.
Bir erkeğin ya da bir kadının karşısına geçip sırf siz şöyle ya da böyle hünerlere sahipsiniz diye birisini kendinize âşık edemezsiniz.
Seviyeli bir ilişki ise günümüzde daha kolay kurulabiliyor, iddia konusu da esasen bu olmalı.
Âşık olduğumuzda beynimiz bazı hormonlar salgılıyor olabilir ve bunu saniyenin beşte biri kadar bir süre içinde de başarıyor olabilir ama bu o kadar süre içinde âşık olduğumuz anlamına da gelmemeli.
‘İlk görüşte aşk’ meselesine geliyoruz yani!
Kişisel görüşüm şu ki birisini görür görmez âşık olmak o kadar kolay bir durum değil.
Birisini görür görmez hoşlanabiliriz. Onun yanında olmak, onunla konuşabilmek hatta ona dokunabilmek için dayanılmaz bir istek de duyabiliriz.
Ama bu duyguya aşk adı verilebilir mi, emin değilim.
Aşk biraz daha kapsamlı bir durum olsa gerek. Salt ‘hoşlanmaktan’ daha ileri bir durum! Ve bunun için herhalde biraz zaman da gerekiyor.
Yakınlaşmak, tanımak, şu ya da bu özelliklerine vurulmak, bir süre sonra onsuz yapamıyor olduğunu anlamak, derinleşmek için zaman gerekli.
Ve yine kişisel görüşüm şu ki âşık olma sürecinin uzunluğu, ilişkinin kalıcılığını ve uzunluğunu da etkiliyor olmalı.
“İlk görüşte âşık” olabilenlerin, yine aynı hızla başka aşklara da geçebiliyor olmaları gerektiğini varsaymak, yanlış olmaz diye düşünüyorum.
* sine qua non, “olmazsa olmaz” anlamında Latince bir deyim.
Paylaş