MÜBAREK ramazanın gelmesiyle vatandaş sorularında bir hayli artış oldu.
Kimileri ilmihal kitaplarında hemen cevaplarını bulabilecekleri soruları sorarken, kimileri de geçen yıllar televizyonlarda tartışılan örneğin, ‘‘Teravihin kaç rekat olduğu’’, ‘‘Cünüp ya da abdestsiz insanın Kuran'a el sürüp süremeyeceği’’, ‘‘Namazın beş vakit olup olmadığı’’ vb. sorular sormaktadırlar. Elbette vatandaşa bunların cevabını soru cevap bölümünde vereceğiz.
* * *
Doğrusu din ekseninde yapılan bu tür münakaşalar bana Osmanlı'nın son dönem medreselerindeki münakaşaları hatırlattı. Mesela; ‘‘Firavun imanlı mı öldü imansız mı?’’, ‘‘Yedi uyurların (Ashab-ı Kehf) kıtmiri (köpek) cennete girecek mi? Rengi beyaz mıydı, siyah mıydı?’’, ‘‘Sakal farz mıdır, sünnet mi? Sakalın uzunluğu ne olmalıdır?’’, ‘‘Kabirde sual melekleri Arapça mı soracak, başka dilde mi?’’, ‘‘İsa Peygamber nereye inecek? Gece mi, gündüz mü?’’, ‘‘Mahşer meydanı Şam'da mı kurulacak, başka bir yerde mi?’’, ‘‘Kahve haram mıdır, helal midir? Çünkü Ebus-Suud Efendi Yemen'den gelen kahve yüklü gemileri deldirip denize döktürmüştür. Nedeni, ateşte yanmış kavruk olduğu için’’... Daha neler neler. Ayrıca bitmez tükenmez lüzumsuz felsefi münazaralar... Ulemamız bütün bunlarla vakit geçirip metafizik vadisinde sonsuz, boş ve kısır çekişmelerle uğraşırken, diğer tarafta Batı'da genç ve zinde milletler deney metotlarına dayanan yeni bir medeniyet kuruyorlardı. Dikkat edilirse, bunlar bir toplumun zayıflama ya da çöküş dönemlerinde tezahür etmekte, bu tezahürler o toplumu yıkıma sürüklemektedir.
Nitekim doğunun zenginliklerine göz diken bu muhteris devletler, icat ettikleri savaş alet ve cihazları ile kendilerini savunmaktan aciz kalan İslam ülkelerini birer birer istila ettiler.
Bu arada ciddi ve düşündürücü soru soranlar da eksik değil. İşte bir okuyucumuz, ‘‘İki yaşında bir çocuk için dikilen elbise 20 yaşına kadar o çocuk tarafından kullanılamaz. 20 yıl boyunca çocuk büyümüş, elbise sabit kalmış ve değişmemiştir. Çünkü zaman her şeyi eksiltmiş, çürütmüş ve köhneleştirilmiş’’ diyor.
* * *
Sayın okuyucum, önce şunu söyleyeyim ki zamanın her şeyi çürüttüğü, köhneleştirdiği düşüncesine katılmıyorum. Evet zaman faktörü önemlidir. Ancak acaba üzerinden 2 bin yıl geçti diye Phthagros'un çarpım tablosu çürüdü mü, köhneleşti mi? Bugün geçersiz midir? Yine binlerce yıldır ağızdan ağıza dolaşan, dostluk, vefakárlık, cömertlik, adalet, doğruluk, şefkat gibi güzel sıfatlar, değerlerini kaybetmiş boş ifadeler midir? Unutmayınız ki dünyanın gerçekleri değişmez. Verdiğiniz elbise örneğine gelince; İslam'ın sabiteleri, değişmez kuralları ile esnekliği tamamen farklı konulardır. Bunları birbirine karıştırmamak lazım. İslam her asrın yeni meselelerine cevap verme gücü ve dinamizmine sahiptir. Yalnız bizim zamanımızda yeni meseleler meydana gelmemiştir. İslam medeniyetinin gelişip büyüdüğü hicri 7. ve 8. asırlara kadarki dönem içerisinde hiçbir yabancı kaynaktan yardım alınmadan yeni hadiselere çözümler getirilmiştir.
Son yüzyıllarda bir taraftan İslam ülkelerinin yöneticilerinin beceriksizliği ve ilgisizliği, bir taraftan eski dünyanın tozunda uyuyan ve her yeni hamleyi reddeden hocalar ve mollaların kötülüğü, ayrıca Batı karşısında dehşete kapılıp kendimize olan güveni yitirmemiz, İslam hakkında yanılgılara neden olmuştur.
* * *
Evet İslam düşüncesi, günümüzde yeniden inşa edilmelidir. Bu yeniden inşa hiçbir zaman ne köklü geleneğimizi inkár veya tekrar, ne de önümüze konan çağdaş normları ve müktesebatı körü körüne taklidi öngörmelidir. Aynı zamanda onları tamamıyla reddetme şeklinde bir iddia da taşımamalıdır. Bu çağın dayandığı normların meydan okuması karşısında, yetersizlik ve çaresizlik gösterip, kendimizi koruma refleksiyle hareket edersek bir yere varamayız. Komplekslerimizin bizi kontrol altına almasına fırsat vermeden, -tıpkı geçmişte başarılı bir yön tutmuş olan aydın ve ulemamızın yaptığı gibi- kendimizden emin bir şekilde İslam düşüncesine ve dünyasına katkı görevini yerine getirmemiz gerekmektedir.