RIZIK, lügat manası itibarıyla ‘Allah’ın herkese kısmet ettiği nimet’ demektir. Bu noktadan hareketle rızkın tek sahibinin, rızkı veren tek varlığın Cenab-ı Hak olduğunda şüphe yoktur.
Dünyada 6 milyarı aşkın insan, milyarlarca hayvan ve bitki, yüce yaradanın verdiği rızıkla hayat buluyor, O’nun cömertçe istifadeye sunduğu nimetlerle yaşamını sürdürüyor.
Káinattaki bütün varlıklar, birbirinin yaşama sebebidir. Bitki, hayvanın ve insanın; hayvan, başka bir hayvanın ve insanın; insan ise diğer canlılarla birlikte toprağın hayat kaynağıdır. Sonuçta her şey toprakta sonlanıyor, toprakla yeni hayatlar canlanıyor.
* * *
Bazıları rızık bahsinde hemen şu soruyu sorarlar: ‘Rızkı veren Allah ise bunu niye adil bir şekilde dağıtmıyor? Amerika’da, Avrupa’da 40-60 bin dolar seviyesinde yaşayan insanlar ile Somali’de açlıktan bir deri bir kemik hale gelmiş insanların Allah’ı aynı Allah değil mi?’ Şüphesiz, Amerika’da refah içinde yaşayan insanın da, Somali’de yaşam savaşı veren insanların da rızkını halkeden Allah aynı Allah’tır.
O halde ‘rızık’tan herkese ayrı ayrı taksim edilmiş kısmetleri mi, yoksa her varlığa yetecek miktarda ve zenginlikte sunulmuş hudutsuz bereketi mi anlamamız gerekir? Akla ve dine uygun olanı, ikinci şıktır. Rızkın eşit şekilde taksim edilmiş lokmalar olarak değil, çalışarak çabalayarak elde edilebilecek bir kısmetler zinciri olduğunu fazlaca izaha gerek bile yoktur.
Káinatta her varlığın yaşamasına yetecek kadar hava, su, bitki ve gıda mevcuttur. Dünyanın herhangi bir yerinde kıtlığı hissedilen maddenin, başka bir yerde bolluğu vardır. Gecenin ve gündüzün, mevsimlerin ve iklimlerin doğal dengeyi sağlaması gibi, bolluklar da kıtlığı dengeler.
Çölün susuzluğu, serabın aldatıcılığı çöl bitinceye kadardır. Kavurucu kum yığınlarının ötesinde yemyeşil vahaların serinliği vardır. Allah’ın lütufları sonsuzdur. Bunların bir kısmı yeryüzünde, bir kısmı göklerde veya yerin altında saklıdır. Keşfedilmiş ya da keşfedilmeyi bekleyen gezegenlerde kimbilir daha ne çok imkán ve fırsatlar belki de gelecek nesillerin kısmetindedir.
Cenab-ı Hak, yeri ve gökleri ve bunlarda olan her şeyi insana hizmet için var etmiştir. Nitekim Kuran-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur:
‘Gökleri ve yeri yaratan, gökten suyu indirip onunla rızık olarak size her türlü meyveler çıkaran, izniyle denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize veren, nehirleri de size akıtan ancak Allah’tır. Ádetleri üzere seyreden güneşi ve ayı size faydalı kılan, geceyi ve gündüzü istifadenize veren yine Allah’tır. O, size istediğiniz her şeyden verdi. Eğer Allah’ın nimetini sayacak olursanız sayamazsınız. Doğrusu insan çok zalim, çok nankördür.’
* * *
Rızık, sonsuz varlıktan terleyerek pay almaktır. Bazı Müslüman toplumlarda rızık mefhumu yanlış anlaşılmış ve yanlış yorumlanmış olduğu içindir ki, insanlar ‘Rızkı veren Allah’ şeklindeki kolaycı yaklaşımı kendilerine gerekçe yaparak emeksiz-gayretsiz bir hak edişin hayali içinde bocalayıp durmuşlardır.
‘Madem ki Allah yarattığı her canlının rızkını verecektir, o halde benim rızkımı da ayağıma kadar gönderir’ inancı, İslam dünyasındaki geri kalmışlığın en önemli sebeplerinden birini oluşturmuştur. Batı, emek ve düşünceyle elde ettiği birikimlerini zenginliğe dönüştürürken, Doğu (Japonya gibi bir-iki ülke dışında) daima hazır yeme ve tüketme iştahında olmuş ve yerinde saymıştır. Hiç şüphe yok ki, böyle bir anlayış, çalışmayı ibadet sayan, bir günü diğer günüyle eşit olanı zararda gören dinimizden hiçbir zaman onay almamıştır.
‘Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.’ (Necm; 53/39).
‘Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan isteyin. Allah’ı çok zikredin; umulur ki kurtuluşa erersiniz.’ (Cuma, 62,10)
* * *
Dinimizi bilmiyor, kulaktan dolma bilgilerimizi de yanlış yorumlarla bir yıkım aracı haline getiriyoruz. Anlaşılmaz bir tevekkül ve miskinlikle doğrunun bağlarını çözüp yanlışı doğru diye aramaya kalkışıyoruz. İki yanlıştan bir doğru çıkmayacağını göremiyoruz. Hamasetle, övünmeci bir anlayışla kendimizi aldatmaktan başka bir avuntumuz yok.
İnsanlığa yarar ve şifa getirecek hiçbir eserin, hiçbir buluşun, hiçbir ilacın altında imzamız bulunmuyor. En son ve en mükemmel dinin mensuplarıyız; o dinin gerektirdiği iman ve aksiyonda hareketsiz ve heyecansız bir durgunluğun kölesiyiz.
Ruhla değil, şekillerle meşgulüz. Cebiri icat etmekle övünüp ondan öteye gitmemekle de El Caber’in kemiklerini sızlatıyoruz. Tekmelediğimiz icat, buluş ve bilimsel gelişmelerin ardında prangalı mahkûmlar gibi yürüyoruz.
Akif ne güzel söylemiş:
‘Çalış dedikçe şeriat, çalışmadın durdun
Onun hesabına birçok hurafe uydurdun
Sonunda bir de tevekkül sokuşturup araya
Zavallı dini çevirdin maskaraya!’
SORALIM ÖĞRENELİM
Her gün babamın kabrini ziyaret ediyorum. Yaptığımın doğru olmadığı söyleniyor. Siz ne dersiniz?
Ayşe BİLECİK/BİLECİK
Kabirleri haftada bir gün, özellikle cuma veya cumartesi günleri; bu olmadığı takdirde hiç olmazsa bayram günleri ziyaret etmeniz daha uygun olur.
Yanımda çalışan biri, ikindi namazı için benden izin istiyor. Bu durumda iş akışı aksıyor. Çünkü ekip çalışması gerektiren bir iş. Bu durumda o kişiye izin vermemem beni sorumluluğa sokar mı?
Celal/İSTANBUL
Bu durumun işinizi aksattığı anlaşılıyor. Mola verme imkánınız yoksa, o kişiye öğle ve ikindi namazlarını cem etmesini (birleştirmesini) öneririz. Öğle namazının farzını kıldıktan sonra kamet getirerek ikindi namazının farzını kılmak suretiyle borcunu eda etmiş olur. Çok zaruri değilse, ibadet konusunda çalışanlarınıza izin vermeniz en doğru olanıdır.
Şans oyunları oynuyorum. Bunlardan elde edeceğim parayla çocuklarıma iş kurmak ve hayır kurumlarına da pay ayırmak istiyorum. Ne dersiniz?
Cengiz ERDURMAZ/BURSA, Ahmet DOĞAN, M. ÖZTÜRK/SEYHAN
Şans oyunlarından elde edilen para dinimizce haram sayılmıştır. Meşru olmayan vasıtalarla elde edilen bir gelirle hayır işlemenin sevabı da yoktur.
Perşembe akşamı içki içmenin günahı daha mı çok?
Sibel/İZMİR
İçki içmek dinimizce haramdır. Perşembe ile diğer günler arasında bir fark yoktur.