TARİH boyunca insanlığı felakete sürüklemiş olan iki büyük hastalık vardır. Bunlardan birisi ırkçılık, diğeri de dini taassuptur.
Tarihteki kan izlerini takip edecek olursak, bu izlerin bizi bu karanlık dehlizlere götürdüğünü görürüz. İnsanlığın en ürkütücü, en korkunç, en merhametsiz katliamları bu iki musibet yüzünden yapılmıştır. Bugün de dünyamız bu iki hastalığın tehdidi altındadır.
Bu, her iki hastalığın ilacı akıl, basiret ve inanç dediğimiz sihirli üçgenin içinde saklıdır. Akıl bize bu tür çekişmelerin boş ve anlamsız olduğunu söyler. Basiret, aklın gösterdiği yolu bulmaktır. Dinler bize bütün insanların Adem’in çocukları olduğunu, barış ve huzur içinde yaşamamız gerektiğini anlatır. Mensubu olmaktan gurur duyduğumuz İslam da insanlara kardeşliği emreder.
Irkçılığı, dini taassubu kökten reddeder. İslami inanışın temelinde eşitlik vardır. ‘Arap’ın Arap olmayana üstünlüğü yoktur, üstünlük ancak takva ile olur.’ ‘Biz sizi birbirinizle tanışasınız, anlaşasınız diye kabilelere ayırdık’ mesajları bunu ifade eder. ‘Dinde zorlama yoktur’ emri de dini taassubun önünde duran ilahi bir zırhtır. Bütün felaketler, ilahi iradenin koyduğu bu engellerin sorumsuzca aşılmasıyla ortaya çıkmaktadır.
* * *
Toplumların tarihinde din etkili bir silah olarak daima önemli bir yer tutmuştur. Avrupa’da gelişen burjuvazinin Afrika, Asya ve Latin Amerika’da yürüttüğü sömürge savaşları, bazı Avrupalı tarihçiler tarafından din adına yapılan ‘Hıristiyanlığı yayma’ amaçlı savaşlar olarak gösterilmiştir. Bunlar, bazı grupların çıkarları için din adına on binlerce insanı gözlerini kırpmadan katletmişlerdir.
Bu konuda Hıristiyan dünyasında yapılan tespitler ilgi çekicidir.
Presbiteryen rahip Robert Meneilly, Liberty dergisinin 1994 Mart-Nisan sayısında fanatik inancın ciddi bir tehlike olduğunu yazarken şöyle diyordu:
‘Hıristiyanlar olarak dinimizin, İsa adına şeytansı davranışlar, kanlı savaşlar, korkunç infazlar, nefret verici suçlar ve politik kaoslar ürettiğini kabul etmeliyiz.’
* * *
ABD Başkan Yardımcısı Al Gore, 14 Ocak 1994’te Din Özgürlüğü Günü’nde yaptığı konuşmada şöyle demişti:
‘Bugün dinsel özgürlüğümüzü kutlamamıza rağmen dünyanın dört bir yanında din adına cinayetler işleniyor. Şu anda Saraybosnalı Müslümanlar yardıma muhtaç, şehrin tepesindeki dağlarda sözde Hıristiyan Sırplar tarafından bombardımana tutuluyorlar. Hindistan civarındaki bölgede Hindu ve Müslümanlar birbirlerinin boğazına yapışıyorlar. Kuzey İrlanda’da aynı dini savaşçılar çok korkunç gaddar ve acımasız oldu.’
Tarihin derinliklerine inmeye gerek yok. Bütün bunlar, daha 1990’lı yıllarda yaşanmış acılardır. Yapılan soykırımlarda milyonlarca insan dili, dini ve ırkı nedeniyle katliamlara maruz kalmışlardır. Avrupa’da yaşanan soykırımlar, insanlığın hafızasında halen tazeliğini korumaktadır. Nazi Almanyası’nın 2. Dünya Savaşı öncesi ve savaş sırasında 6 milyon Yahudi’yi öldürdüğü biliniyor. I. Dünya Savaşı’nda müttefik güçlerin desteğini alan Ermeniler, sadece Doğu’da 519 bin Türk’ü katletmişlerdir.
Avrupa’nın göbeğinde 1990’lı yıllarda Sırplar, Bosna Hersek ve Kosova’da on binlerce insan, sırf Müslüman ve Türk oldukları için katledilmiştir. Kıbrıs adasında Rumlar, Enosis önünde bir engel olarak gördükleri Türk halkına karşı insanlık dışı katliamlar yapmışlardır. Ermenilerin 26 Şubat 1992’de Azerbaycan Hocalı’daki Azeri Türklerini katletmesi ise halen sıcaklığını koruyan soykırım hareketleri arasında yerini muhafaza etmektedir. Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür.
* * *
Yüce Allah insanları farklı farklı yaratmış. Kimimizi Türk, kimimizi Kürt, kimimizi Çerkez, kimimizi Laz, kimimizi Boşnak, kimimizi Arnavut, kimimizi Arap olarak! Ama hepimiz O’nun indinde insanız, kuluz ve kardeşiz. Birimizin diğerimize üstünlüğü yok. Bu, Allah’ın bir takdiridir. O’na karşı gelerek bu takdiri bozmaya çalışmak, günahların en büyüğüdür. Bu çıplak gerçeği Allah Kuran’da bizi kavim kavim, boy boy, kabile kabile yarattığını hatırlatarak beyan ediyor. Bu yaratılışı aramızda bir anlaşma ve tanışma zemini yapmamızı öğütleyerek, onu kavga ve çekişme konusu haline getirmemizin çıkar yol olmadığını tembihleyerek.
SORALIM ÖĞRENELİM
Faizin haram olduğuna inanıyoruz. Ancak bir din görevlisi, ‘Faiz parası yiyenler anneleriyle 36 defa zina yapmış kadar günah işlemiş olurlar’ diyor ve bunun bir hadis olduğunu söylüyor. Bundan rahatsızlık duyduk, ne dersiniz?
Bahri ÇİFTÇİ-ALMANYA
Sözü edilen hadis, Beyhaki ve Hakim tarafından rivayet edilmiştir. Ancak, hadis bilginleri bu hadisin münker olduğunu kaydetmektedirler. Münker hadisleri bazı bilginler dini konularda delil saymazken, İmam Buhari, bu kabil münker hadisleri ‘metruk’, yani terk edilmesi gerekli olan, rivayet edilmesi helál olmayan hadisler şeklinde nitelemiştir. Din görevlisinin, Kuran’daki riba (faiz) ile ilgili ayetleri açıklamak yerine bu tür isnadı münker hadisleri anlatması doğru olmamıştır.
Gayrimüslimler cennete gidecek mi?
Serhat ÖZGÜL
Bakara Suresi 62. ayette müminler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiilerden Allah’a ve ahiret gününe inanıp yararlı işler yapanların Allah katında mükafata erecekleri, onlara korku ve üzüntünün olmayacağı belirtilmektedir. Kuran, kurtuluşa ermek konusunda bu üç esas üzerinde durmuştur. Kitap ehlini üç sınıfta mütalaa etmek mümkündür. 1. Hz. Peygamber ve öğretisi kendilerine ulaşmamış olanlar, 2. İslam ve Hz. Muhammed’i duymuş olmakla birlikte bunlar hakkında doğru bilgi edinememiş olanlar, 3. İslam ve Hz. Peygamber’in öğretisi kendilerine ulaştığı ve Müslümanlarla da iç içe yaşadıkları halde, İslam’ın ve onun peygamberinin hak olduğunu bile bile inkár edenler. Bu üç sınıftan birinci ve ikinci sınıf mazurdurlar. Bunlar, Allah’ın geniş rahmetinden yararlanacaklardır. Allah’ın rahmet alanını daraltmak bizim yetkimizde değildir.