BİR okurumuz, demokrasiyi eleştiren uzunca yazısının bir bölümünde "Demokrasi putu İslam’la bağdaşmaz" kanaatini ifade ederek bu konuda ne düşündüğümüzü sormaktadır.
Sayın okurum, İslam bir dindir. Demokrasi ise bir yönetim biçimidir. Winston Churchill kendine has esprisiyle, "Demokrasi, hükümet şeklinin en kötüsüdür, ama insanlık henüz daha iyisini bulamamıştır" demiş, ayrıca diktatörlerle ilgili şu haklı görüşleri sarf etmiştir:
"Diktatörler koşturmalarını kaplanların sırtında yaparlar, inmeye de cesaretleri yoktur, ayrıca kaplanlar da gittikçe acıkmaktadır. Bu diktatörleri tahtlarında askerlerinin süngüleri, polislerin copları ile görürsünüz. Kendilerini dünyaya güvenç ve övünç ile gösterirken içleri korkuyla doludur. Onlar vatandaşlarının söz ve düşüncelerinden korkmaktadırlar. En ufak bir harekette kaçacak delik ararlar."
Yine Churchill’e göre, "Diktatör, acil durum canavar çocuğudur, tek bir adamın yaptığı fetişist bir ibadettir".
* * *
Yüce dinimiz her türlü despotizmi kesinlikle yasaklamıştır. Kur’an şöyle diyor: "Krallar, girdikleri ülkeyi bozar ve halkını zelil ederler" (Neml Suresi, ayet 34.)
Demokrasi; kaynak olarak halk iradesine dayanan, amaç olarak toplumun iyiliğini hedefleyen, yönetim olarak ise demokratik diye adlandırılan birtakım usullerle çalışan bir siyasal yönetim tarzıdır.
Yunan filozofu Popper, "Fazilet esas itibarıyla başkalarına duyulan saygıdır. Her insan küçük bir dünyadır. Fakir bir demokrasi, müreffeh bir aristokrasi veya monarşiden daha iyidir. Aynı şekilde hürriyet de esaretten daha iyidir. Biz mutluluğun, hürriyetin bir meyvesi olduğuna inanıyoruz. Ancak bu hürriyet kanunsuz yaşamak demek değildir" diyor. Nitekim Sokrat, demokratik bir toplumu, bir demokrat olarak tenkit etmeye devam etti ve ilkelerine inancının hesabını hayatıyla ödeyerek insanlığa unutulmaz şu dersi verdi: "Adaletin kurbanı olmak, başkalarına adaletsiz davranmaktan iyidir."
Totaliter idareler, memleketlerinde ve insanlarının ruhunda kapanmayacak yaraların izlerini bırakırlar. İktidarını muhafaza uğruna bir diktatörün yapmayacağı şey yoktur. Öncelikle memleketin problemlerini çözme sorumluluğuna genellikle katlanamazlar. İslam bir yönetim biçimi önermemiş, ancak yönetimin evrensel ilkelerini ortaya koymuştur. İlk döneminde uygulanan yönetim biçimi, eşitlik temeline dayanır. Müslümanlık’ta adalet, eşitlik, işleri ehline vermek vardır. Danışma vardır. Din, vicdan ve fikir hürriyeti vardır. İnsanlık için bunlar vazgeçilmez unsurlardır.
Demokratik ülkelerde insanın hür olarak doğduğu tarzında formüle edilen yaklaşım ile İslam’ın, "insan yaşamak için doğar" kaidesi arasında amaç bakımından bir fark yoktur. Burada İslam’ın başka bir özelliği de vardır. Kişinin bireysel yanının kabulünden başka toplumsal boyutuna da atıfta bulunan bir açılımı söz konusudur. Yani, İslam’da birey de, mülkiyet de, hürriyet de vardır. Diğer taraftan topluluk ruhu da vardır. Bir toplumu oluşturan unsurlar arasında farklı bilgi, inanç ve değerler de vardır. Bu farklılıkların çatışma sebebi olmamasını sağlayan ise yine İslam’ın getirdiği engin hoşgörüdür. İslam, demokrasi ve hürriyet kavramlarının kesişim noktası da bu hoşgörüdür.
Günümüzde insan hakları söyleminin temelini, insanların eşitliği düşüncesi oluşturmaktadır ve insan hakları temeline dayanmayan bir söylemin evrensel düzeyde kabul ve başarı şansı hemen hemen hiç yoktur. İnsan haklarına ilişkin talepler temelde, insanın değerinin korunmasıyla ilgili taleplerdir.
* * *
Dünyada gelinen bugünkü durumda, demokrasinin olmadığı, fikir hürriyetinin gelişmediği bir ülkede bilim ve sanatın da gelişmesi mümkün değildir. Bütün bunları bir araya getirdiğimizde demokrasinin İslam dininin özüne en uygun yönetim tarzı olduğunu görüyoruz. Öncelikle şu tespiti yapmak gerekir: İnsan hakları meselesi, İslamiyet’in önemle üzerinde durduğu bir husustur. Modern demokrasileri hayata geçiren programlar, modern yaşayışın bir eseri olarak kabul edilen haklar ile Kur’an-ı Kerim ve sahih sünnetin insanlara getirdiği haklar arasında bir aykırılık yoktur.
Ülkemiz iki gün sonra, yani pazar günü seçime gidecek ve yeni bir iktidarı belirleyecektir. Bu şu hakikati göstermektedir ki; seçimlerde ne alt ne üst tabaka vardır. Bütün insanlar eşit olarak oylarını kullanacak ve sandıkta egemenliğini gösterecektir. Unutulmamalıdır ki, her millet layık olduğu şekilde yönetilir.
SORALIM ÖĞRENELİM
Namaza niyet ederken rekát sayısını söylemek gerekli midir?
A.ŞEN/KARS
Niyet, bir işi niçin yaptığını bilmek ve ona zihnen karar vermektir. Dolayısıyla dil ile söylemek şart değildir. Sözle niyet etmek istenirse örneğin, "Sabah namazının farzını, öğle namazının farzını vs. kılmaya niyet ettim" denir.
Dua ederken arkadaşım, ne yalvarıp duruyorsun, sus çünkü cevap alamayacaksın, dedi. Bundan şevkim kırıldı. Artık dua edemiyorum.
Süleyman T./İSTANBUL
Hiç şevkin kırılmasın, sen dua ederken yüce Mevla size şöyle sesleniyordu: "Hizmet için seni çağıran ben değil miyim? Seni ismimle meşgul eden ben değil miyim? Senin ’Allah!’ diye yalvarman, benim ’İşte buradayım’ dememdi, senin hasretinden doğan acın, benim sana elçimdi. Bütün o gözyaşlarını, feryatlarını ve niyazlarını çeken ve onları kanatlandıran bendim"
Bir arkadaşım ikide bir Allah baba diyor, bunun bir günahı var mıdır?
Gülnihal KARA/ANKARA
Dinimizde en büyük günah, Allah’a baba demektir. Baba bilindiği gibi karısı ve çocukları olan kişiye denir. Bu anlamda yüce yaratıcıya baba demek, küfürdür. Kur’an şöyle der: "Rabbinizin yüceliği her yücelikten üstündür. O, karı da çocuk da edinmemiştir."
Rüşvetle birisinin hakkını alıp başkasına verdirmek doğru, Müslümanca bir davranış mıdır?
G.T./İZMİR
Dinimizde rüşvet almak da vermek de haramdır. Hele bir kişinin hakkını menfaat karşılığı bir başkasına vermek, hem rüşvet hem de zulümdür. Kur’an şöyle diyor: "Mallarınızı aranızda batıl yolla, rüşvetle yemeyiniz." Peygamberimiz de, "Rüşvet alana da verene de Allah lanet etsin" buyurmuştur.