Paylaş
Ama bir anda 21’inci yüzyılın yılları da birer birer düşmeye başladı.
Fellini’nin söylediği gibi bir sofraya oturduğunuzda siz en gençken, bir başka sofradaki en yaşlı siz oluverirsiniz ya… Bunun gibi yaşamınızın büyük bölümünü geçirdiğiniz 20’nci asrın da bir anda “geçen yüzyıl” olması şaşırtıcı bir durum değil mi?
Gerçekten Yakup Kadri’nin dediği gibi “yıllar yarlardan vefasız”mış.
Ankara’da ilkokulum Mimar Kemal’e gidiyordum 1950’nin Mayıs’ında bir öğle vakti. Sakarya Caddesi’ndeki bahçeli kahvelerden birinde radyodan öğle “ajansı” okunuyordu. Birden kahvedekiler ayağa kalkıp birinci haberi alkışlamaya başladılar.
Bir öğle vaktiydi...
Haberde “Celal Bayar Türkiye’nin 3’üncü cumhurbaşkanı seçildi” denilmişti.
Acaba bugünün ilkokul çocukları da, Abdullah Gül’ün 11’inci cumhurbaşkanı seçildiği haberini nasıl duyduklarını 22’nci yüzyılda hatırlayacaklar mı?
Acaba bu yüzyılın bitimine kadar kaç tane daha cumhurbaşkanı seçilecek?
Hep 1912’nin Ocak ayında bilinci yerinde, siyasete aşina olmayan bir Osmanlı-Türk vatandaşının daha sonraki yıllarda neler hissettiğini merak ederim.
1912’nin Ocak ayında biri kalkıp, “Selanik de, Rodos da, Halep de elimizden gidebilir” deseydi, herhalde ona “Bu adam meczup” diye bakılırdı. Fatih’ten, Yavuz Sultan Selim’den, Kanuni’den beri Türk olan bu coğrafyalar nasıl bizim elimizden alınabilirdi ki?
Aynı yılın önce Balkan Savaşı’nda, üç yıl sonra da 1’inci Dünya Savaşı’nda buralar başka ülkelerin sınırları içine girdi.
Bu yüzyıl farklı olmalı
Gerçekten hareketli bir yüzyıldı “20’nci” diye numaraladığımız.
Aldığımız derslerle içinde bulunduğumuz yüzyılın, yurtta da, dünyada da dingin, istikrarlı, kavgasız bir zaman dilimi olarak geçmesini diliyorum. “Değişim”in devrimlerle, darbelerle, savaşlarla değil, evrimle, demokrasi içinde nöbet değişimleri ile gelmesini ümit ediyorum.
Artık kurtuluş ve yeniden kuruluş savaşlarının yerini, “çağdaş uygarlık” hedefine en hızlı yoldan ulaşmak almalıdır.
En önemlisi de bu “çağdaş uygarlık” kavramını toplumsal bilincimizde çok somut olarak şekillendirmeliyiz.
Dün Referans’ta Nabi Yağcı, bu konuya gerçekten çarpıcı bir örnekle yaklaşmıştı. Şöyle diyordu:
Çağdaş uygarlık nedir?
- Benazir’i öldüren Pakistan yoksulluk içinde ama nükleer silaha sahip. Ne saçma! Kime gerek bu silahlar? Kim saldıracak yoksul Pakistan’a? Hindistan mı, onun da var nükleeri zaten. Bir yanda yoksulluk öte yanda akıl almaz paralar dökülerek sürdürülen silahlanma. Gerçekleri görebilmek için bu fotoğrafa bir de yorum eklemek gerekli mi? Nükleer silah yoksul Pakistan’a gerekli(!) ama bir Benazir Pakistan için fazla! Bir yanda askeri dikta rejimi öte yanda El Kaide. Benazir’e yer yok.
Evet… Eğer çağdaş uygarlık nükleer teknolojiye sahip olabilmek ise, buna Pakistan da, Hindistan da sahip, İran da sahip olmak için çalışıyor.
Ama gerçek çağdaş uygarlık Benazir’leri yaşatabilmektir.
Farklı sese tahammül
Dünkü bir başka önemli gözlemi de Sami Selçuk Star’daki köşesinde şöyle seslendirmişti:
- Say, özetle ‘Ülkemden gideceğim. Onlar yüzde yetmiş, biz yüzde otuz. İslamcılar güçlendi. Türkiye karanlığa gidiyor’ dedi. Kanımca Say’ın demecinden çok tepkiler önemliydi… Biz, demokrasi bağlamında görüşlerini çürütecek yerde, Orhan Pamuk’a yaptığımız gibi, Say’ı da yurt haini, halk düşmanı ilan ettik, ona ‘istediğin yere git’ dedik. Düşünceyi açıklama özgürlüğünün varlık nedeni, her gün yinelediğimiz görüşleri açıklamak değil, toplumu ve bireyleri sarsan, yadırganan görüşlerin sergilenmesini; yeni tez ve antitezlerle toplumun gelişmesini sağlamaktır… Eğer sarsıcı görüşleri sergilemeyi bir hak olarak görüp, bu hakkı, onu çiğnemeye kalkışanlara karşı koruma ödevini yerine getirmiyorsak, aramızda demokrasiyi de, düşünce özgürlüğünü de, hukuku da henüz algılayamayanlar var, demektir.
Hepimize 2008’in hoşgörüyü, birlikte yaşama bilincini ve insan sevgisini bol miktarda getirmesini diliyorum.
Paylaş