TÜSİAD’ın muhalefeti neden CHP’nin muhalefetinden daha etkili…

Ankara’daki TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi toplantısında konuşan kişi Arzuhan Doğan Yalçındağ değil de Deniz Baykal olsaydı, CHP de, Türk demokrasisi de derin bir nefes alırdı herhalde.

Haberin Devamı

Arzuhan Doğan Yalçındağ, bir iktidara dönük eleştirilerin olabilecek en kapsamlısını seslendirdi konuşmasında. En önemlisi de, artık dünün konuları olması gereken sorunları bugün hala çözüm bekleyen sorunlar olarak ele almamızdaki çarpıklığı vurguladı.

Güneydoğu sorunu içindeki terör olgusuna dönük TÜSİAD görüşünü açıklarken, hem DTP’nin tutumunu eleştirdi, hem de bu partinin kapatılmasına karşı tutum içindeki AK Parti iktidarına destek verdi.

Avrupa Birliği’ne üye bazı ülkelerin Türkiye’nin üyeliğine karşı izledikleri politikayı yererken, AK Parti iktidarının da artık AB reformları konusunda rehaveti bırakması gerektiğini söyledi.

 

Gerçekçi uyarılar

 

Haberin Devamı

Yeni bir anayasa yapılmasını fırsat olarak değerlendirirken, bu anayasada gözetilmesi gereken temel öğeleri de şöyle sıraladı:

-Rejimin temel nitelikleri değiştirilmemeli

-Birey odaklı bir bakış açısı ile hazırlanmalı

-Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarını norm haline getirmeli.

Açıkçası, bir sivil toplum kuruluşu olan TÜSİAD adına seslendirilen bu görüşlerin, bir siyasi parti tarafından da bu içerik ve bu gerçekçilik içinde seslendirilmesi özlemi içindeyim.

Artık kabak tadı veren ”türban tartışmaları”, temcit pilavı haline gelen “şeriat mı geliyor” söylemleri ve sanki genel seçim daha altı ay önce yapılmamış gibi sürdürülen “bu AK Parti devleti ele geçiriyor” safsatası, ne yazık ki ülkedeki muhalefet boşluğunu daha da derinleştiriyor.

Demokrasi birbirine düşman kampların ilerideki bir tarihte birbirlerini nasıl yok edebilecekleri iddiasını seslendirmelerinin ve rakiplerinin meşru olmadıklarını kanıtlamaya çalışmalarının zemini değildir ki. Demokrasi farklı görüşte olanların birlikte yaşayabilmeleri üzerine kurulmuş bir sistemdir.

 

Birlikte yaşamak anlayışı

 

Başı açıklarla başı kapalılar, Türklerle Kürtler, dindarlarla inançsızlar, çoğunluklarla azınlıklar ancak demokrasi içinde ortak bir gelecek inşa etmek için birlikte projeler üretebilirler.

Haberin Devamı

Tabii ki bu toplumda hem “İslam” hem de “İslamcılar” bulunacağı gibi, hem “Laiklik” hem de “Laikçilik” var olacaktır. Ama kitle partileri ve ağırlıklı siyasi aktörler, bu tür doktrinleşmiş ideolojik katılıkların değil, merkez eksenli uzlaşmacı demokratik rüzgarın rüzgarını estirdikleri takdirde sosyo-politik istikrar sağlanabilir. Ekonomi gelişir, refah yaygınlaşır, ülke dünya ile rekabet edebilir.

Bu açıdan “TÜSİAD muhalefeti” siyasi partilere örnek oluşturmalıdır.

Muhalefetler iktidarları yaptıklarından değil yapamadıklarından ötürü eleştirmeyi artık akıl etmelidir.

Muhalefetler toplum kesimlerini ve gerçeklerini tehlike ve tehdit kapsamında sunmak yerine, bu kesimleri kendi seçmenleri safına nasıl katacaklarını artık düşünmeye başlamalıdır.

Haberin Devamı

 Irak’ta bilim adamlarına hayat hakkı yok…

 Yeni Şafak yazarı İbrahim Karagül, Irak’ta yayınlanan “El-Bayna” gazetesinden aktarılanİran’ın “presstv.ir” internet sitesindeki “Iraklı 500’den fazlabilim adamı ve profesör öldürüldü” haberini yorumlamıştı dün.

350 bilim adamı ve 200 profesörün öldürülmesinden sorumlu olanlar, gazeteye ve internet sitesine göre ABD ve İsrail’di. Buna karşı Amerikan kaynakları, mesela “scidev.net” bu cinayetlerden bazılarının Saddamcı direnişçiler, bazılarının da İran yanlısı Şii militanlar tarafından işlendiğini iddia ediyorlar.

Hatta İran-Irak savaşının intikamının bu şekilde alındığını iddia edenler bile var.

Bu konudaki haber ve makaleleri de, katledilen bilim adamlarının listesini de “brusselstribunal.org” internet sitesinden bulabilirsiniz.

Haberin Devamı

Sonuçta Irak’ın beyni öldürülüyor.

İbrahim Karagül bunu çok güzel anlatmıştı:

-350 bilim adamı ve 200 profesörün bir ülkede öldürülmesi nasıl bir travmaya neden olur? Dünyada böyle bir olay daha önce yaşanmış mıdır? Düşünebilmek bile mümkün değil. Bir aydın soykırımı yaşandı, hala devam ediyor. Dünya böyle bir vahşete nasıl oldu da seyirci kalabildi, kalıyor? Anlamak mümkün değil. Türkiye'de ya da her hangi bir ülkede birkaç aydının, bilim adamının, akademisyenin bu şekilde öldürülmesinin yol açtığı travmayı düşünün ve Irak'ta nasıl bir kaos yaşandığını tahmin edin…

Yazarın Tüm Yazıları