Paylaş
Mauritus’da bir markete girdiğimde, karşıma raflardaki Ülker markasını taşıyan bisküviler, gofretler çıkmıştı.
Teksas-Houston’daki bir mağazada Şişe-Cam etiketi taşıyan ürünler görmüştüm.
Fransa’da beğenip aldığım bir gömleğin ambalajını otelde açınca bu gömleğin “Türk Malı” olduğunu anlamıştım.
Muğla’nın mermeri Çin’de işlenip Amerika’ya ihraç ediliyor.
Çocuklukta evden okula giderken ayağınızın ucuna bir küçük taş parçası rast gelir. Bunu tekmeleye tekmeleye sokaklarca öteye sürürsünüz.
Bir taş parçasının bile bulunduğu yerde durmadığını düşünürsünüz sonra.
Anadolu’nun kumu cam, pamuğu kumaş, buğdayı bisküvi olup kıtalar arası yolculuklar yapıyor.
Beyinleri donduralım mı?
Anadolu insanının beyninin hep aynı kalıplar içinde hareketsiz ve durgun kalması nasıl mümkün olabilir ki?
“Organize Sanayi Bölgeleri”nde bazıları artık KOBİ boyutlarını aşmış işletmelerin sahipleri olan ailelere bakın. Esnafın “tüccar”, zanaatkarın “sanayici” olmalarının öykülerini görürsünüz.
Düşünün ki şu anda Avrupa’da satılan dayanıklı tüketim mallarının üçte biri Türk yapımı.
Bu çağda bir toplumu “türbanlılar-türbansızlar” diye ikiye ayırıp, birbirlerine düşürmenin akla uygun hangi gerekçesi olabilir ki?
Merak etmiyor musunuz?
Çok modern, Batılı, Atatürkçü bir reklamcı bir ürüne talep yaratmak için çalışırken, “Bu ürünü sadece başı açıklar tüketmeli” diye mi hesap yapıyor?
Veya bir televizyon kanalı reytingini artırma hesaplarını yüklediği pembe ya da mor dizinin altından neden “Bu diziyi sadece başı açık olanlar izleyebilir” yazısını geçirmiyor?
Alırken eşit olmak
Çok “ilerici” geçinen bir gazetenin yönetimi bayilerine“AK Parti’ye oy verenlere ve başı türbanlı kadınlara bizim gazeteyi satmanız yasaktır” diye talimat verebilir mi?
“Başı kapalı kadınların şubelerimize girmesi yasaktır” diyebilen banka var mıdır?
Üretimde, tüketimde, vergide, tüm kamusal yükümlülüklerde eşit olunacak. Ama kamu hizmetlerinden yararlanmakta ve hatta “eğitim hakkı”nı kullanmakta, başı örtülü olanlar yok sayılacak.
Göz göre göre üzerimize gelen sorunları çözmek yerine bunları biriktirip her an patlamaya hazır kriz konuları haline getirmek, siyasetçilerimizin alışkanlıkları arasında.
Demokrasi gelmiş, köylü kente inmiş, sanayileşmeden hizmet sektörüne atlamışsınız. Bu değişimin ürünü olan siyasetçi 200 yıllık Beethoven bestesini duyunca “İşte çağdaş uygarlık” diyebiliyorsa, bu işte bir yanlışlık yok mudur?
Sorunlar stoku
O Beethoven’in ülkesinde 20’nci yüzyıl ortasında sadece başları değil, vücutlarının her yeri açık kadınlar Germen ırkının güzelliğini kanıtlamak için gösteriler yapıyorlardı ve onların rejimi asla “çağdaş” değildi.
Diyelim ki şu ya da bu şekilde “türban” sorun olmaktan çıktı.
Siyasetçilerimizin uzlaşıp çözüm üretebilecekleri çözümsüz sorunlar bitecek mi?
Örneğin“Güneydoğu sorunu” içindeki maddeler veya “Kıbrıs sorunu” yahut “Ruhban Okulu” sorunları ne olacak? Avrupa Birliği’ne uyum konusunda, içeride nasıl bir uzlaşma sağlanacak?
Veya “Ergenekon” ovasından çağdaş çıkış yolunu hangi bozkurt Türk budununa gösterecek?
Pavlov’un köpekleri ne zaman medenileşecek?
Sevgili Reha Muhtar Türk kadınları üzerindeki felsefi değerlendirmeleri tamamlamış olmalı ki, artık Rus kadınları üzerinde çeşitlemeler yapmaya başladı.
Rus kadınları için şu yargısını seslendirmişti dün Vatan’daki köşesinde:
- Kabul etmek gerekir ki, Türk toplumunda şartlanmış erkek refleksi, Rus kadını ile fuhşu beyninden beraber geçirmektedir… Rus kadın ve fuhuş kelimelerinin beraber geçtiği bir beynin, bir Rus kadına aşık olması mümkün değildir…
- Çünkü ne kadar kirletilirse kirletilsin, aşk hala fuhuşun çok ötesinde bir kavram olarak algılanmaya devam etmektedir… Teşbihte hata olmaz, Pavlov’un şartlı reflekse kurban köpekleri misali, Türk erkeği de hala Rus kadın ile fuhuş kelimelerini birlikte algılamaktadır…
- Türk kadını için hem iyi hem kötü bir durum bu… İyi çünkü, ünlü barın müdavimleri gibi, henüz Türk erkeği Rus kadınını aşk yaşanacak kadın olarak görmemekte…
İlişkiyi daha beyninde fuhuşla sınırlı tutmakta… Aynı zamanda kötü bir durum, çünkü Rus kadınını “cinsel bir obje olarak” gördükçe kendi sevgilisini ve kadınını anne ya da kız kardeş olarak görme eğilimi artacaktır… Bir Rus kadınına cinsel olarak yaslandığında değil, gerçekten aşık olabildiği zaman Türk erkeği ehlileşebilecektir… Buna medenileşmek de diyebilirsiniz!..
Bakarsınız Reha Muhtar bundan sonra “Anna Karenina” veya “Nastasya Filippovna” benzeri Rus romanlarının kadınlarını da anlatarak, Türk erkeklerine medeniyetin yollarını açar.
Paylaş