Paylaş
Trafik kurallarına uyulmaması kentli yaşamın ağırlıklı sorunu.
“Özel yaşamlara saygılı olmak” kuralını pek hatırlayan yok gibi.
“Bel altına vurmamak” kuralı, sadece boksta geçerli.
“Hakem kararlarına uymak” kuralı ise, futbolda bile söz konusu değil artık. Her yenilen neden yenildiğini değil, hakemlerin neden kendilerini yendirdiğini anlatmaya çalışıyor televizyon programlarında.
Meğer bu toplum için “protokol kuralları” hala en üstün değermiş.
“Cumhurbaşkanı Abdullah Gül neden Suudi Arabistan Kralı’nın ayağına gidip, protokol kurallarını çiğnetti?” diye günlerdir yazıyor, tartışıyor ve olayı kınıyoruz.
Bildik bilmedik herkes protokolcü ve kuralcı oluverdi bir anda.
Mütekabiliyet bile tarih oldu
Örneğin en temel kural “mütekabiliyet”tir (karşılıklılık) uluslararası ilişkilerde.
Buna göre bir devlet başkanı bir ülkeyi ziyaret ettiği zaman, diğer devlet başkanı da kendisini ziyaret eden başkanın ülkesini ziyaret etmeden, o ülkenin devlet başkanı o ülkeye bir daha gitmez.
Şimdi bu mütekabiliyet kuralının varlığına rağmen dünyanın bütün devlet başkanları ve başbakanları neden zırt pırt Washington’u ziyaret ediyor?
ABD Başkanı her Washington ziyaretçisinin ülkesine gitmediği halde, neden hala bu başkanlar ve başbakanlar, durmadan Washington’da görülüyorlar?
Birincisi mütekabiliyet kuralının icat edildiği yüzyılda jet uçakları yoktu. İkincisi de ABD süper devlet değildi.
O dönemlerde mesela Büyük Britanya İmparatorluğu süper devletti. Örneğin Padişah Abdülaziz yanında şehzadeleri ile İngiltere’de Kraliçe Victoria’yı ziyaret (1867) etmişti. Ama Victoria İstanbul’a hiç gelmedi.
Eski krallar farklıydı
Ulaşım imkanlarının fazla gelişmediği, kralların kendilerine düşman gördükleri ülkenin kralları ile “tarafsız” ve “tehlikesiz” alanlarda buluşmayı tercih ettikleri çağlarda, “zirve diplomasisi” bugünkünden çok farklı kurallara bağlıydı.
Bu konuda diplomasi tarihinin çok bilinen iki örneğinden birinde, 15’inci yüzyıldaİngiltere Kralı 4’üncü Edward ve Fransa Kralı 11’inci Louis, bir köprü üzerinde görüşmüşlerdi. Napolyon ile Çar Aleksandr da, Tilsit Nehri üzerindeki bir salda (1807) buluşmuşlardı.
Bütün devletlerin eşit sayıldığı ve uluslararası toplantılarda ülkelerin alfabetik diziyle sıralanacağı gibi protokol kuralları “Aix-la-Chapelle Kongresi”nde (1818)kabul edildi. Ama 2’nci Dünya Savaşı sonunda Birleşmiş Milletler kurulurken, bazı ülkelerin Güvenlik Konseyi’nde veto hakkına sahip olmalarında, alfabe sırasına hiç bakılmadı.
Kurallar rafa kaldırılabilir
Bunun gibi ülkelerin liderleri krizleri aşmayı amaçladıkları zaman protokol kurallarına hiç bakmadılar. Mısır’ın maktul Başkanı Sedat bu şekilde Kudüs’ü ziyaret edip Begin’le kucaklaştı. İngiliz Başbakanı Tony Blair, terörist IRA’nın siyasi kanadı olan Sinn Fein’in lideri Gerry Adams’la bu şekilde el sıkışıp, Kuzey İrlanda için iç barışın yolunu açtı.
Bu konuyu dünkü Referans’ta yayınlanan Mensur Akgün’ün yazısından bazı cümleleri alıntılayarak noktalayalım:
- Türkiye’nin hedefi, amacı belli. Amacına ulaşmak için muhataplarına saygı anlamında protokole tabii ki uymak zorunda. Ancak protokol ne Suudi Kralı ile Cumhurbaşkanı’nın ilişkilerine engel olmalı ne de başka bir hedefe ulaşmaya. Protokol ile kibri birbirine karıştırırsak, hiçbir amaca ulaşamayız. Gül de Sezer gibi Çankaya’da oturur. Türkiye ise önemli bir diplomasi potansiyelinden mahrum kalır.
Kibarlık kimseyi alçaltmaz
- Önemli olan Suudi Kralı’nın Türkiye’ye gelmesi, ülkesinin Türkiye’ye güvendiğini söylemesidir. Kibarlık yüzünden insanlar da devletler de alçalmaz. Sadece ülkeler arasında yakınlık doğmasına yol açar.
- Bugün protokolünü beğenmediğimiz Türkiye komşu bir ülkenin topraklarında operasyon yaparken dünyanın gözünün üstünde olduğu iki lideri Meclis’inde ağırlayan Türkiye’dir. Bir zamanlar yalvar yakar borç istediği Suudi Arabistan’ın ciddiye aldığı, güvenliği açısından muhtaç olduğu devlettir.
Paylaş