Paylaş
“Cumhuriyet” toplumsal yaşamımıza ve devletin düzenine tabii ki köklü değişimler getirdi. Ama bu topraklarda devletimiz, toplumumuz, inançlarımız, geleneklerimiz ve kültürlerimiz ile yine bizler vardık.
Emekli komutanlar bu toprakların tarihten bugüne mütemmim cüzü olan “Kürt realitesi”ni Cumhuriyet döneminde görmezden gelerek hata yaptıklarını Fikret Bila’ya anlatmadılar mı?
Bakarsınız ileride de birileri “Başları örtülü kadınları dışlayarak hata yapmıştık” diye bir başka gazeteciye açıklamalar yaparlar. Kamu gücü ile yok sayılan veya dışlanan kesimlerin ve çevrelerinin kilitlenip radikalizme itildikleri gerçeğini bu kez bu vesile ile düşünmeye başlarlar.
Bonapartizm rantiyeleri
Bu arada dramatik olan durum, kendilerini devletin sahibi olarak görenlerin, halkı karşıya almak konusunda fütursuz davranan “bonapartizm rantiyeleri”ne kayıtsız şartsız teslim olmalarıdır.
“Cumhuriyet tehlikede” veya “Şeriat geliyor” diye mitingler yapıldı, cumhurbaşkanı seçimi engellendi ve sonunda 22 Temmuz erken seçimine gidildi.
Sonuç ortada. Ama hala yerel ve bireysel olaylar bir büyük irticai akımın varlığının kanıtıymış gibi sunularak, oyun devam ettiriliyor.
Oysa “gerçekten irticai vakalar” Cumhuriyet öncesinde Osmanlı’da da vardı. Ama aynı Osmanlı’nın eğitim sisteminden Abdullah Cevdet de çıkmıştır, Mustafa Kemal de çıkmıştır. “Cumhuriyet” ve “laiklik” gibi kavramlar Tanzimat’ta da, Meşrutiyet’te de konuşulmuyor muydu? Şair Şinasi Büyük Reşit Paşa’ya “Cumhurun reisi” diye övgü yazmamış mıdır?
Gavur kelimesi hala var ya…
Veya “gavur” kavramını neden bugün de tartışıyoruz acaba?
Farsça’nın ateşe tapan, Mecusi anlamındaki “gebr” ve Arapça’nın Hıristiyanları ifade eden “kafir” kelimelerinden türediği var sayılan dilimizin “gavur” kavramı, Osmanlı’da da vardı, bugün de var.
Bizim Gaziantep’e gelin gelen bir Amerikalı hanım, yıllar geçip Türkçe’yi öğrenince Antep mutfağına da merak salmış. Bu arada tadını beğendiği “Gavurdağ salatası”nın ne olduğunu ve tarifini komşusu hanıma sormuş.
Komşu hanım da Amerikalı geline ayıp olmasın diye nar ekşili bol sulu bu domates salatasını “Ecnebidağ salatası” olarak anlatmış.
1960’ların başında yanımda bir İngiliz’le Batman’a gidiyordum. Uçak Diyarbakır’a inince pardösülü, kasketli bir adam gelip yanımdaki İngiliz’i gösterdi,“Bu gavurun bölgeye seyahat etmek için izin kağıdı var mı?” diye sordu. Yasaklı 7 ilin bulunduğu bölgeye yabancıların seyahati o dönemde gerçekten İçişleri’nden alınan izinle yapılabilirdi. İngiliz almamış. Adam “Benimle merkeze geleceksiniz” dedi. İtiraz ettim ve uçakta başka yabancıların da bulunduğuna değinecek oldum. Adam omzunu silkti, “Ben günde bir gavur yakalayayım, bana yeter“ diye cevap verdi.
Eski Rumlar Yunanlı olmadı mı?
Şimdi gazete köşelerinde Kuran’ın bir ayetine atıfta bulunularak, “Gavurla dost olmak caiz midir” tartışmaları yapılırken, acaba Tanzimat Fermanı ertesinde “Gavura gavur demek yasaktır” hükmünün de getirildiğini kimler hatırlıyor?
Hititlerden, Roma’dan, Bizans’tan, Selçuklu’dan ve Osmanlı’dan bize aktarılan o kadar çok bilgi var ki genlerimizde. Bu bilgiler arasında kendisi gibi olmayanı yaşatmamak da bulunuyor, kendisinden farklı olanla yüzlerce yıl kardeşçe yaşamak da var.
Sayıları yüzbinleri bulan İstanbul Rumları ile Fetih’ten bu yana kardeşçe yaşarken ve “işgal” dönemini bile atlatabilmişken, onları önce “Vatandaş Türkçe konuş” diye sıkıştırıp, sonra da “6-7 Eylül pogromu” ile kaçırdık buradan.
İlkokuldaki çocuğum bana “İstanbul’da Yunanlılar da varmış” diye sorarken, artık “Rum” kavramını bilmeyen bir kuşağın varlığının habercisi olmuştu 20 yıl önce.
Şimdi de kendi içimizdeki bizden olanları ama bize benzemeyenlerinereye kadar sıkıştırabileceğiz acaba?
Çocuklara yasak olan oyuncak fuarı
Zaman’da Elif Şafak yazmıştı.
22-25 Kasım’daki Oyuncak ve Oyun Ekipmanları Fuarı için bastırılan davetiyelerde 16 yaşından küçüklerin, yani çocukların giremeyeceği yazılıymış… Fuarın proje direktörü Neslihan Akgün, "Amaç iş bağlantılarının kurulması. Perakende satış olmadığı için çocukların girmesinin bir anlamı yok" demiş.
Aslında şu okullar da çocuklara yasak olsaydı belki eğitim de perakendelikten kurtulurdu.
Paylaş