Paylaş
Uçakta ölen yolcular arasında annesi Melike Ceylan'ın kucağındaki 1.5 aylık Ceren bebek de vardı, Süleyman Demirel Üniversitesi’ndeki konferansa davetli olarak giden Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Engin Arık da vardı.
Biri daha yaşama ilk adımını atmış, diğeri ise mesleğinin zirvesine ulaşmış iki insanın kaderini “ecel”de birleştiren bilmeceyi çözmek mümkün değil.
Uçak kazaları, karayollarındaki trafik kazalarından farklı şoklara sebep oluyor kamuoyunda. Bunun ana nedeni uçak kazasından kurtulma ihtimalinin düşüklüğü.
Bir de, yolcularını uğurlayan veya karşılamaya gelen yakınların, hava alanlarında yaşadıkları trajik çaresizlik herkesi derinine etkiliyor. Olayı izleyenler, bilinç altında kendilerini bazen ölen yolcuların, bazen de onları uğurlayan veya karşılamak için bekleyen yakınlarının yerine koyuyor.
Hava taşımacılığı, geçmiştekinden çok farklı ve katı güvenlik kurallarına bağlı şimdi. Hava yolculuğu, kara yolculuğundan kesinlikle daha güvenli. Bütün istatistikler bunu gösteriyor. Ama uçak kazaları azalmış olsa da, bunları sıfıra indirmek mümkün değil.
Yapabileceğimiz tek şey, bu son kazanın nedeninin anlaşılmasını ve benzer nedenlerin tekrarlanmasının önüne geçilmesini beklememizdir.
Bir de yakınlarını bu kazada kaybedenlerin acılarını paylaşabiliriz.
Gerçekten ölümden öteye köy yoktur. Bütün yaşayanlar bunu bilmeli ve ata sözünde söylenildiği üzere, herkes yarın ölecekmiş gibi hazırlıklı olmalı ve hiç ölmeyecekmiş gibi hayata sıkı sıkıya sarılmalıdır.
Şarap kadehinden evrensel olmak imkansızdır
Reha Muhtar’la sürdürdüğümüz “rakı mı- şarap mı” konulu polemiğe noktalı virgülle ara vermeliyim. Çünkü şarapçılığı öylesine gerçeklere aykırı savlarla savunuyor ki, sonunda iş çığırından çıkabilir.
Dün de şunları yazmış:
- Ona (yani bana) belirtmeliyim ki, esasen şarap ile rakı arasındaki tartışma yersizdir… Şarap evrensel rakı yereldir… Barlas’ın sevdiği deyimle rakı konvertibl değildir, dünyada geçmez… Yerel ve folklorik kültürün bir ürünüdür, daha çok bulgurdan yapılma kısırla iyidir… Şarap evrensel ve estetiktir, dünyada geçer… Paris’te, Roma’da New York’ta, Londra’da,Prag’da Türk kebapçılarının dışında rakı istiyorum diye tutturursan, kendini kapı önünde bulursun…
Reha Muhtar’ın hangi “dünya”nın adamı olduğunu bilmiyorum. Fransız’a, İngiliz’e benzemediği kesin. Belki Çeklere benziyordur, onu bilemem.
Ancak “dünya”nın belirli bölgelerindeki yüzlerce milyon insanın rakı türevi içkileri içtiklerini biliyorum. Yunanistan’da bunun anasonlusuna “uzo”, sakızlısına “mastika” denilir. Arapların “arakı” da var “zahle”si de var.
Tom Standage’ın Türkçe’si de yayınlanmış olan (Merkez Kitaplar) “Altı Bardakta Dünya Tarihi” kitabını okursa, evrensel uygarlığın “üretilmiş ve içilebilir” altı sıvıya dayalı olarak ele alınabileceğini görür. Bu altı sıvı, insanlara sunulma tarihlerine göre bira, şarap, damıtılmış içkiler, kahve, çay ve cola’dır.
Yerel ve evrensel farkı
Damıtılmış içkiler üzümden yapılan rakı da olabilir, patatesten yapılan votka da, pirinçten yapılan sake de, arpadan yapılan viski de olabilir.
Sevgili Reha Muhtar ancak şarap içtiği zaman çağdaş ve dünyalı olduğunu sanıyorsa sadece yanılır. Hititler bira içiyorlardı ama çağdaş değillerdi. Sony’nin kurucusu Akio Morita sake içiyordu ama, dünyalıydı.
Yerel mutfakların ve içkilerin evrenselleşmesi ise başka bir mesele. Acaba 19’uncu yüzyılda demiryolu döşesinler diye Çin’den Amerika’ya işçiler getirilmeseydi, Çin mutfağı dünyaya böylesine açılabilir miydi? Veya James Bond’lar,filmlerde votka-martini içmeselerdi dünya böylesine votkacı olur muydu?
Türk işçi göçü ile nasıl “döner”i Avrupa tanıdı ve sevdi ise, aynı coğrafyada mutlaka rakı da kendini kabul ettiriyordur.
Neyse… Reha Muhtar evrenselliği ve Avrupalılığı şarap kadehleri yerine “Kopenhag Kriterleri”nde aramaya başladığı gün, yerel lezzetlerin de vazgeçilmezliğini anlayacaktır. İtalyanların “grappa”larına, Fransızların “mar”larına, “bunlar yerel ve folklorik” demeyecektir.
Paylaş