Paylaş
Bu dananın arkadaşı olan dana onun yanına gelip çökmüş ve burnuyla arkadaşını dürtüp sormuş:
- Nedir bu halin?.. Hasta mısın, başına kötü bir şey mi geldi?
Üzgün ve bezgin dana, durumunun nedenini arkadaşı danaya anlatmaya başlamış:
- Bu insanlar bizi neden besliyorlarmış biliyor musun? Belirli kiloya ve yaşa gelince bizi keseceklermiş. Derimizi yüzeceklermiş. Kaburgalarımızdan pirzola, butlarımızdan bonfile yapacaklarmış. Beynimizi ve yüreğimizi bile çıkartıp, yiyeceklermiş.
Bunları dinleyen dana gülmüş, arkadaşı dananın başını yalamış,
- Sen ruh hastası olmuşsun. Kendini komplo teorilerine böyle kaptırırsan, aklını iyice yitirirsin, demiş.
Kıssadan hisseler
Esop’tan (MÖ 620-560) La Fontaine’e (1621-95) uzanan ve insanlarla hayvanları aynı bakış açısından yapıtlarına konu eden yazarların yaşadıkları dönemlerde dünya böyle karmaşık değildi.
Ama insanlar yine insandı.
Örneğin kaplumbağa ile yarışan ve “Nasıl olsa yarışı ben kazanırım” diye uyurken yarışı kaybeden tavşanın öyküsü Esop’a aittir. Veya “Çıkış yolunu bilmediğin sorunların içine girmeden önce düşünmelisin” benzeri kıssalar, Esop’un öykülerinden çıkartılmıştır.
La Fontaine’in öykülerindeki (fables) hayvanlar, günümüz insanlarına daha yararlı dersler verirler. Örneğin “En güçlünün görüşü en iyi görüştür” ya da “Aç karınlar genellikle sağırdır” benzeri kıssalar, La Fontaine öykülerinden çıkan derslerdir.
Günümüz dünyasında ise “fıkralar” her konudaki çarpıcı yaklaşımları seslendirmekte.
Empati denemesi
Yazının başında aktardığımız “komplo teorileri”ne ilişkin fıkra bunlara bir örnekti. Buna benzer birkaç örnek daha verelim.
Delikanlı nişanlısını hayvanat bahçesine götürmüş. Kız “Şempanzeleri göreceğim” deyince, primatların bulunduğu bölüme gitmişler. Ama şempanzelerin kafesi boşmuş.
Delikanlı o bölümdeki görevliye “Nişanlım şempanzeleri görmek istiyor, ama kafesleri boş. Şempanzeler nerede?” diye sormuş. Görevli “Kafesin arkasındaki odada sevişiyorlar” diye cevap verince, delikanlı tatmin olmamış,
- Acaba şempanzelere muz versek sevişmeyi bırakıp, kafese gelirler mi, demiş.
Görevli gülerek cevap vermiş:
- Siz olsaydınız gelir miydiniz?
“Empati”yi hatırlatan bu fıkraya, bir de “yabancı dil merakı”na ilişkin bir örneği ekleyelim:
Bıkkın yamyamlar
Karşılaşan iki kediden biri diğerine “Hav, hav” diye seslenince, birinci kedi “Neden bütün kediler gibi miyav miyav demiyorsun” diye tepki göstermiş. “Hav hav” diyen kedi kendisine gösterilen tepkiye sinirlenmiş,
- Cahil kedi, bu zamanda herkes bir yabancı dil konuşuyor artık, diye bağırmış.
Hayvanları kullanarak insanları alaya alan fıkralardan birinde de, insanlarla hayvanları birbirine karıştıran “yamyamlar” konu edilir.
Bir yamyamı normal bir lokantada dana pirzolası yerken gören arkadaşı “Neden buradasın?” diye sorunca, şu cevabı alır:
- İnsanlardan bıktım!
Bu fıkradaki “dana pirzolası”nın, yazının başındaki “komplo teorisi”nin doğruluğunu kanıtlaması ilgi çekici değil mi?
CHP’ye de bir pişmanlık mekanizması gerekiyor…
Demokratik siyasetin başarı şansı, toplum kesimlerini birbirlerinden ayıran değil birbirlerini kaynaştıran niteliklerin ön plana çıkartılabildiği oranda artar. Bunu Türk ve Kürt kökenli Türk vatandaşlarının kader ortaklığını vurgulamaya çalışarak yapmaya çalışmıyor muyuz şu günlerde?
Bu kaderin orta yaygın ve kalıcı bir toplumsal düşünce haline gelmesine engel olmaya çalışan PKK terörizmine karşı da, “pişmanlık yasası” benzeri önlemlerle, çözümler arıyoruz.
Ama bilelim ki toplumda bir arada yaşamaları “ulusal kader” olan başka kesimler de var. Örneğin başı açıklar ile başı örtülüler de, mutlaka bir çözüm üretmek zorundalar.
Bu arada siyasetin “partiler” alanında da aynı partide olup birlikte yaşayamayanlar yok mu?
Mesela Fikri Sağlar, 2001 yılında Yüksek Disiplin Kurulu kararıyla ihraç edildiği CHP’ye geri döneceği yönündeki haberler üzerine o dönemde sadece kendisinin değil, 1800’e yakın partilinin ihraç edildiğine dikkati çekmiş ve şöyle konuşmuş:
- CHP’den siyasi mülahazalarla ihraç edilmiş olanların, partiye dönüş yolunun açılması gerekiyor.
Ne dersiniz? İhraç edilen CHP’liler için de bir “pişmanlık” mekanizması mı oluşturulmalı?
Paylaş