Paylaş
Türkçe’nin kullanımı konusunda titiz olan arkadaşlar, komutanın “izdiham” yerine “istifham” kelimesini kullanmasının daha doğru olacağını söylerlerdi. Ben de bu görüşe katılırdım o günlerde.
Edebiyatımızda kişinin cevabını bildiği veya bildiğini zannettiği bir konuyu soru şekline sokarak söylemesine “istifham” denilir. Bunun gibi edebiyatta mesela “istidrak” kelimesi de bir kişiyi över gibi görünerek yermeyi veya kötülüyor gibi görünerek övmeyi ifade eder.
Günlük kullanımda istifham, “zihinde beliren soru” anlamını taşır.
“İzdiham” ise bir kalabalığın bir noktada yığılması anlamına gelir.
İstifham değil izdiham
Aradan 30 yıla yakın zaman geçtikten sonra bugün, bazı kafalardaki kargaşa için “istifham” yerine “izdiham” kelimesinin kullanılmasının daha doğru olduğunu düşünüyorum.
Neticede bazı toplumların birkaç yüzyılda yaşadıkları değişimi, biz Türkler sıkıştırılmış bir zaman içinde ve değişimin çapını tam kavrayamadan ama dünyadaki değişimden de etkilenerek yaşadık. Örneğin hem köylülükten kentliliğe, hem tarımdan sanayi ve sonra da hizmet ağırlıklı ekonomiye geçtik, hem de “nükleer çağ”ın “bilişim çağı”na dönüşümünün bütün yansımalarını gördük.
Tek partiden demokrasiye, devletçilikten serbest pazara, içe dönük sosyo-politik yaşamdan dünyalılığa, tek renklilik ve tek seslilikten her alanda “mozaik realitesi”ne geçivermedik mi?
Bilincimize içeriden ve dışarıdan gelen yoğun bilgiler ve kavramlar, şimdi tam bir “izdiham” tablosu oluşturuyor.
Karşılıklı korkular
Kavram kargaşaları, toplumsal korkularımızı da körüklüyor.
Örneğin bir kesim, “şeriat korkusu” yaşamakta ve bunun kanıtı olarak türbanlılar gösteriliyor.
Herhalde kökten dinciler de “ahlaksızlık tehlikesi” ne kendilerini kaptırmış durumdalar. Örneğin geçenlerde Hürriyet yazarı Onur Baştürk, toplumdan kendisine yansıyan bir gerçeği şöyle anlatıyordu Kelebek’teki köşesinde:
- "Mutlaka yaz bunu" dedi hararetle, "Artık tüm ilişkiler open oldu"."Yani kadın da, erkek de istediğiyle beraber oluyor. Üstelik bunu kabullenip birbirlerine söylüyorlar mı?" dedim. "Evet" dedi, "Böyle çok insan var". "Açık ilişki"de başkalarıyla beraber olmak aldatmadan sayılmıyor. Çünkü kişiler seks konusunda birbirlerini özgür bırakıyorlar. Sadece başkasına aşık olduklarında ilişkileri bitiyor. Tamam, bu mevzu yurt dışında, filmlerde, internette, yani bizim dışımızdaki yerlerde hep olan biten bir şeydi. Ama bizde, tam da bu net haliyle yaşanıyor oluşu ilginç geldi. Yazmamı isteyen kişi de böyle bir ilişkiden çıkmıştı. Ve özetle; "Bir daha böyle bir şey yaşayamam" diyordu.
Çağdaşlık kargaşası
Düşünün ki bir kitle gazetesini okuyanların bir kesimi gazetenin ilk bölümünde başı örtülü siyasilerin eşlerine bakıp “laiklik elden gidiyor” derken, aynı gazetenin magazin eklerini okuyan bir kesim başı örtülüler de “ahlak elden gidiyor” diyebileceklerdir.
Çok kültürlülük ve çok seslilik şoku, gerçekten kafalarda izdiham yaratacak yoğunlukta.
“Çağdaşlık” da bu izdihama konu kavram kargaşalarına kapılmış durumda.
Örneğin bir kesim, İslam’da reform yapılmadığını öne sürüp, “Oysa onların Protestanları dinlerini çağdaşlaştırdılar” der.
Prof. Dr. Şükrü Hanioğlu, her zamanki düşünce berraklığı ile bu meseleyi Zaman’da şöyle açıklıyordu:
Vehhabiler de Protestan’dır
- Dine Hıristiyan merkezli yaklaşım ve Protestan reformları benzeri ıslâhâta duyulan özlem ise iki önemli hususu göz ardı etmektedir. Bunlardan birincisi Protestan reformlarının gelenek içinden gelen, hatta bazı konularda eleştirdiği Katolik inançlarından daha katı görüşlere sahip, otoriteleri tartışılmayan dini liderlerce gerçekleştirilmiş olmasıdır. Başka bir ifade ile bu reformlar, bizatihi aydınlama hareketinin altyapısını oluşturmak gibi bir saikle gerçekleştirilmemişlerdir. Bu alanda yaygınlıkla dile getirilen ikinci hatalı kanaat püritanist, dini muamelatı basitleştirmeye yönelik hareketlerin aydınlanmanın önünü açacağı, kökleşmiş Ortodoksluklara nazaran değişimlere daha iyi cevap vereceğidir. İslam dünyasında bu alanda verilebilecek en iyi misal olan Vehhabi hareketi ve ürünü Suudi Arabistan devleti böylesi bir varsayımın her zaman anlamlı olmayacağını açık biçimde ortaya koymaktadır.
Ne dersiniz?
Kafalarımızda gerçekten bir izdiham yok mu?
Paylaş