Paylaş
O dönemin “Balyoz Harekatı”nı yaşayan kentli aydınlar da, sokağa çıkma yasağı sırasında evlerinin güvenlik güçleri tarafından aranacağını ve kitaplıklarında bulunan sol içerikli yayınlar yüzünden cemselere bindirilip gözaltına alınacakları ihtimalinden korkarlardı.
Şimdi de bir kesim kentli orta sınıflar, başı örtülü kadınların başı açık kadınları örtünmeye zorlayacaklarından korkuyor.
Teokratik ve ideolojik faşizm
Aslında “korkular” bitmez.
Teokratik veya ideolojik içerikli faşizmin tehdidi, hayat tarzlarını tehlikede hisseden kitleleri her zaman korkutur.
Yaşadığımız coğrafyada bu gibi tehditler sık sık gerçek olduğu için, korkular geniş kitleler tarafından paylaşılır da.
Komşularımız Irak ve Suriye’de Baas faşizminin farklı düşünenleri nasıl yok ettiği, eski komünist (şimdi AB üyesi) Bulgaristan’da nasıl ırkçılık yapıldığı yakından izlenmiştir.
Afganistan’da Taliban, İran’da Humeyni rejimi, Türkiye’de laikliğin erdeminin bilincine varmış kesimleri doğal olarak ürkütmüştür. Suudi Arabistan’ı ziyaret eden Türkler, elleri sopalı ve yeşil cüppeli din polislerinin (Mutavva), lokantalarda yemek yiyen çiftlerin evli olup olmadıklarını nasıl kontrol ettiklerini, namaz saatlerinde dükkanlarda alışverişi sürdürenleri sopalarla nasıl camilere yönlendirdiklerini görmüşlerdir.
Gerçekler yok sayılamaz
Bunlar toplum belleğinde var olan ve toplum psikolojisindeki "fobi"leri yaratan gerçeklerdir.
Demokratik yolla iktidar olanların, bu gerçeği görmezden gelmeleri ve toplumsal korkuları yok saymaları, hem siyaseti, hem aklı zorlar. En başta demokrasiyi zedeler ve geniş kitlelerin demokratik sisteme karşı kuşku duymalarına yol açar.
İktidardaki AK Parti’nin, ekonomide, dış politikada ve özellikle AB üyeliği yolunda olumlu adımlar atması, bu partiyi desteklemeyen seçmen kitlelerinin de oylarının yönünü değiştirdi. Neticede AK Parti ikinci dönem ve daha büyük oy oranı ile tek başına iktidar oldu.
Bu yeni döneme dönük beklentiler ise, sivil ve birey merkezli özgürlükçü bir anayasa yapılması, ekonomide yapısal reformlar gerçekleştirilmesi, AB üyeliği yolundaki engellerin kaldırılması, yetersiz alt yapıların yenilenmesi gibi hedeflere kilitlenmişti.
Bu beklentilerin gündemin alt maddelerine itilmesi ve “türban” sorununun anayasal bir mesele olarak ön plana çıkartılması, doğal olarak belirli kesimlerin korkularını depreştirdi… Acaba bunların gizli gündemi mi var?” tekerlemesi yeniden tezgaha sürüldü.
Anayasa reformu unutuluyor
Bir anda “anayasa reformu”nun “türban reformu”na dönüştürülmesindeki gerekçeler hem anlaşılamadı, hem de anlatılamadı.
Sonuçta korkulara dayalı ve korkuların istismar da edildiği kamplaşma, şu anda had safhada.
Bu siyasi beceriksizliğin bir yan sonucu, şu anda yürütülmekte olan “Ergenekon çetesi” soruşturmasının çapının, geniş kesimler tarafından eksik algılanmasıdır.
Körüklenen “teokratik faşizm” korkusu, belirli kesimlere “ideolojik faşizm” korkusunu unutturmuş ya da önemsiz kılmıştır.
Suikastları planlayanlara ve darbe ortamını hazırlamaya dönük provokasyonları tezgahlayanlara, “Biz bunları laik rejimi korumak için yapıyoruz” demek imkanı sağlanmıştır.
Dileriz iktidar türbanı bir “anayasa sorunu” yapmak planını geri çeker ve “yeni anayasa projesi” detürbana dolaşıp, anlamını yitirmez.
Korkularımız o kadar fazlaki… İsterseniz bazılarını sıralayalım. Bakalım hangi korkular bizi de ilgilendiriyor.
Ablutophobia- Yıkanma korkusu/ Aerophobia- Hava yutma korkusu/ Ambulophobia- Yürüme korkusu/ Anthrophobia- Çiçek korkusu/ Arithmophobia- Sayı korkusu/ Bibliophobia- Kitap korkusu/ Chionophobia- Kar korkusu/ Chromatophobia- Renk korkusu/ Chronophobia- Fear of time/ Deciophobia- Karar alma korkusu/ Didaskaleinophobia- Okul korkusu/ Gnosiophobia- Bilgi korkusu/ Hemophobia- Kan korkusu/ Hypnophobia- Uyuma korkusu/ Neophobia- Yenilik korkusu/ Oneirophobia- Rüya korkusu/ Panophobia- Her şeyden korkmak/ Phobophobia- Korkmaktan korkmak/ Sophophobia- Öğrenme korkusu/ Triskadekaphobia- 13 sayısından korkmak.
Paylaş