Acaba yeni YÖK Başkanı ‘biz’den mi ‘onlar’dan mı?

Sonunda YÖK’ün yeni başkanı belli oldu. Hacettepe Üniversitesi’nden Sosyolog Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan artık YÖK’ün başında.

Haberin Devamı

Bundan sonra olacakları söyleyelim.

Belirli çevreler Özcan’ın bilimsel yeterliliğini anlamaya çalışmak yerine “Bizden mi, onlardan mı?” tartışmasına dalacaklardır.

Burası böyle işte. Ağzınızla kuş tutsanız, faydası yoktur. Görüşleriniz belirli bir kampın görüşleri ile paralel değilse, YÖK’e başkan da olsanız o kamp açısından yoksunuzdur.

Bu sade yaşayanları değil ölenleri de bekleyen kaderdir.

Bakın işte. Geçen hafta iki değerli insanı yitirdik. Biri romanı ile “Bürokratlar” dünyasının kapılarını aralayan Erhan Bener, diğeri de İslam dünyasına dönük çalışmaları ile ufuklar açan Prof. Dr. Sabahattin Zaim’di.

Ama bu iki değerli insanın arından farklı iki “cemaat” yas tuttu. Aynı anda ikisine de birlikte ağıt yakan pek çıkmadı.

Burada değerli olmak değil, “bizim taraftan olmak” önemlidir.

Haberin Devamı

İdris Küçükömer ve Kemal Tahir gibi üretken ve yaratıcı isimler ise “arada kalmışlık”ın simgeleridir.

 

Burası böyledir

 

Hep hatırlarım.

Cumhuriyet’te ilk kez verilen Yunus Nadi Ödülü’nü “Yorgun Savaşçı” romanıyla Kemal Tahir almıştı. Ödülün parasal bedelini Nadir Nadi’den aldıktan sonra Kemal Tahir benim gazetedeki odama geldi, “Cebimizde paramız var, akşam Pasaj’da buluşup bir şeyler içelim” dedi ve ayrıldı. Biraz sonra Nadir Nadi geldi odama ve “Kemal Tahir’e ödül verdik ama içimde bir kuşku var, bu adam galiba Atatürk’e bağlı değil” dedi.

Daha sonraki askeri darbelerde Cumhuriyet kapatıldı, Nadir Nadi susturuldu, Kemal Tahir’in “Yorgun Savaşçı”sının ise filme alınan kopyası yakıldı.

Yani aslında “tek cemaat” var olmalı.

“Farklı”, “özgün” ve “özgür” düşünenlere sevgi ve saygı duyanların cemaati.

Ama burası Ortadoğu işte.

Böyle gelmiş bir süre daha böyle gidecek bu düzen galiba.

Siz istediğiniz kadar ülkeye ve halka hizmet etmek için kendinizi paralayın.

Eğer “bizden” değilseniz yaptıklarınızı görmezden gelir birileri.

Turgut Özal’ı bile “sanki ne icraat yaptı ki” diye yok sayanların da ülkesi değil mi burası?

Haberin Devamı

 Türk icadı olan arabalı vapur yine servise girdi...

İlk Türk arabalı vapuru “Suhulet”in adını taşıyan, 80 araç 600 yolcu kapasiteli “hızlı arabalı vapur”, bugün seferlerine başlıyormuş.

Sabah’ın haberine göre 30 dakikalık Sirkeci - Harem hattını 8 dakikaya düşürecek olan "Suhulet",İstanbul Deniz Otobüsleri A.Ş. (İDO) tarafından yaptırılan 4 arabalı vapurdan biriymiş… Sabah 07.30 - 10.00, akşam 17.00 - 20.00 saatleri arasında ek sefer olarak 16 dakikada bir hizmet verecek olan ve “kolaylık” anlamına gelen Suhulet ile karşıya geçmek isteyenler 22 dakika tasarruf etmiş olacakmış…

Şafak Altun’un “İnovasyonla Başarıyı Yakalayan Türkler” kitabını okuduysanız, “arabalı vapur”un, bir Türk icadı olduğunu da öğrenmişsinizdir. Ben bu kitabı “CNBC-e Business” dergisindeki Bülent Günal’ın yazısından öğrendim.

Arabalı vapura gelirsek.

Haberin Devamı

Şirket-i Hayriye (Kuruluşu 1850) İstanbul’un iki yakası arasında vapur seferlerine başlıyor. Ancak bu vapurlara yük ve eşyayı yükleyip indirmek çok zor oluyor.

Avrupa’da eğitim gördükten sonra Şirket-i Hayriye’nin yönetimine getirilen Hüseyin Haki, şirketin Hasköy fabrikası Sermimarı Mehmet Usta ile birlikte üç ay çalışıp, bugünkü araba vapurunun babasını projelendiriyorlar.

Bu, iki başında kapakları olan, düz güverteli ve iki yandaki çarkları ile iki yöne gidebilen bir teknedir. Bu proje ile İngiltere’deki tezgahlarda ilk arabalı vapur yapılıyor.

 

Vapurlar ve şiirler

 

Bu arabalı vapurlar, ilk Boğaz Köprüsü yapılana kadar (1973) İstanbulluların eli koluydu. Benim evimin duvarında asılı olan Haslet Soyöz’ün yağlı boya tablosundaki yandan çarklı “Sahilbent”, Kabataş-Üsküdar arasında kim bilir kaç kez beni de götürüp getirmiştir.

Haberin Devamı

Arabalısı ve arabasızı ile vapurlar, İstanbul demektir. Ümit Yaşar Oğuzcan da bunun farkına varmış şairlerdendir:

“İşte İstanbul

yorgun şehir

işte canından bezmiş Boğaz vapurları

kederli tramvaylar

ve Galata Köprüsü'nden

telaşlı insanlar geçmektedir”

İstanbul’un denizlerine vapurlarıyla can katan İDO’nun Genel Müdürü Ahmet Paksoy’un son yıllardaki atılımları ile Hüseyin Haki Bey’in ruhunu şad ettiğini de söylemeliyim.

Yazarın Tüm Yazıları