Bugün yüzbinler Diyarbakır' da toplanacak.
İçlerinde çok kızgınları olduğu gibi, üzüntü duyanlar da olacak. Ancak ne olursa olsun, bu bir Kürt Gösterisi şeklinde geçecek.
Halk, gücünü gösterecek.
BDP yaklaşımını belirledi. Tahrik etmeyecek. Etrafın yakılın yıkılması için tahrik etmeyecek.
Her kişinin, her şirketin, her ülkenin, hatta her örgütün uluslararası bir bakışı, bir reytingi vardır. İç ve dış çevreler kendilerine göre bir algılama yapar, bir puan verirler. Etrafta karneler dolaşmaz belki, ancak kendi kafalarında bir fikir oluşur. Gazetelere hemen yansır. Bir makalede, yapılan bir haberde, toplantılarda sözü edilir. Elle tutulamayan, somut aletlerle ölçülemeyen bir reytingden söz ediyorum.
“İmralı Süreci”nin başlamasıyla birlikte, Türkiye'nin "İstikrar reytingi" yavaş yavaş artmaya başladı.
Henüz çok erken.
Sonucun ne olacağını kimse bilemiyor.
Neden bazı gerçekleri kabul edemiyoruz, anlamıyorum.
Başbakan, Abdullah Öcalan'ın İmralı'daki odasına TV konması direktifini verince kıyametler koptu.
Nasıl olurdu da, “Bebek katili” istediği zaman TV seyredebilirdi?
O herhangi bir mahkumdan farklı değildi ki...
PKK’nın korkusu tuzağa düşmekti
Dün bu köşede, tam da Başbakan'ın yaptığı açıklamayla ilgili olarak Pkk'nın kuşku ve kaygılarını anlatmıştım. Hatırlatayım, 1999'da Öcalan Türkiye'den ayrılma direktifi verdikten sonra TSK, çekilmeye başlayan Pkk’lılara saldırdı ve yaklaşık 500’ü öldürüldü. Pkk bunu hiç beklemiyordu ve tuzağa düşürüldüğü sonucuna vardı. TC'ye güvenilmeyeceği izlenimi arttı.Başbakan bu konuşmasıyla son derece önemli bir güvence vermiş oluyor.
xxx
Başbakan'ın son açıklamalarını çok önemsiyorum.
Bunlar, İmralı Süreci' nin devam edebileceği ümitlerini büyük ölçüde arttırdı.
Başbakan , İmralı ile başlatılan Ön Görüşmeler hakkında fazla bilgi vermedi. Zaten medya'da yeterince ayrıntı var. Hepimiz bu lego parçalarıyla oynayıp bir harita yapmaya çalışıyoruz.
Benim dikkatimi çeken, Türk Kamuoyunda giderek yaygınlaşan kuşkucu bakış. Önce heyecanla alkışladık, şimdi " durun bakalım, bu işin sonu ne olacak? Acaba oyuna mı geliyoruz?" diyenlerin sayısı artar oldu.
Herkes kendi açısından haklıdır.
Bundan önceki ateşkes'lerin nasıl engellendiğini düşünün, barış girişimlerinin nasıl sabote edildiğini hatırlayanlar, bu defa yoğurdu üfleyerek yemek istiyorlar. Zira karşı tarafa güvenilmiyor.
Balyoz davası konusunda siz ne düşünüyorsunuz bilemem, ancak benim çok kişisel bir izlenimim var.
Gizlice yapılan telefon konuşmalarını da okudum... Gazetelerdeki demeçleri, resmi konuşmaları da tekrar tekrar gözden geçirdim. Tutuklanmadan önce yaptığı TV konuşmalarını da izledim.
Vardığım sonuç, Çetin Doğan paşanın büyük ölçüde çenesinin kurbanı olduğudur.
Sadece kendini değil, beraberinde 325 kişiyi de - farkına varmadan - kurban etti.
Bir süredir yurt dışına çıkmıyordum. Hergün cennet vatanımın haberleriyle yoğruluyor, sabah köşe yazısı, akşam ana haberler derken, kendi dünyamızda yuvarlanıp gidiyorduk.
Yılbaşı aralığından istifade edip, eşim Cemre ile birlikte bir süre Amerika'ya, oradan da Karayipler’e dalmaya gittik. Gitmez olsaydım kardeşim...
Pazartesi günü döndüm.
Fena halde rahatsızım!
Bir hafta süreyle dünya ile ilgimi kestim.
Binlerce kilometre uzakta, koskoca bir denizin ortasında, ne telefon çeker, ne internet bağlantısı, ne televizyon. Sadece dalma, uyuma ve kitap okumayla geçen yedi gün.
Son gün Miami'de karaya çıkarken, hafif midem burkulmaya başladı. Kimbilir şimdi ne karanlık haberler alacaktım. Haber Merkezini aradım ve Süleyman SARILAR'dan hiç beklemediğim, ancak ilk defa biran önce geri dönme hissimi kamçılayan o haberi aldım.
İmralı ile görüşmeler başlamış.