Şirketler bütçelerini nasıl yapacaklar?

Bir zamanlar Türkiye’deki şirketler bütçe olayını pek ciddiye almazlardı. Çok kurumsallar ile yabancı şirketler dışında bütçe biraz bürokrasi olarak görülürdü. Şimdi durum değişti. Şirketler ekim ayıyla birlikte sonraki yılı planlamaya, gerçekçi bütçeler oluşturmaya çalışıyorlar.

Haberin Devamı

Son bir aydır bunu iyice hissediyorum. Çünkü, sohbetlerde bu konu öne çıkıyor, bütçe yapma peşindeki yöneticiler, birbirlerinden “öngörülerini” öğrenmek istiyorlar. Bir öngörü değiş-t/images/100/0x0/55eb04c5f018fbb8f8a5ab3dokuşu yaşanıyor. Ama gördüğüm kadarıyla herkesin öngörüleri, bütçelerine koydukları büyüklükler birbirine çok yakın. Özellikle de büyüklerin…

Bütçelerle ilgili bilgiler her zaman yakından izlenir, ilgi çeker. Özellikle de tahmin yapma konusunda sıkıntı çeken, bilgiye ulaşamayan KOBİ ve girişimcilerin… O nedenle şirketler cephesinde bütçe açısından ortaya çıkan son durumu paylaşmak istiyorum:

-İş dünyası için bütçe yaparken 3 temel faktör öne çıkıyor. Birincisi, ekonominin büyüme hızı. Bu konuda genelde DPT’nin hedefleri dikkate alınıyor. 2008 yılı için DPT’nin öngördüğü yüzde 5.5, şirketler tarafından da benimsenmiş durumda.

Haberin Devamı

-Bir bölüm şirkette global piyasalardaki bozulmanın büyüme üzerine olumsuz etki yapabileceği endişesi var. Bir yabancı şirketin CEO’su bu endişeyi, “Dünya piyasalarındaki bozulma para girişini ve ortaklık hızını etkiler. Bu da büyümeye birkaç puan etki yapabilir” sözleriyle dile getiriyor.

-Enflasyonda ise DPT’nin tahmini yüzde 4. Ama iş dünyası bunun 5-6 düzeyinde olacağını tahmin ediyor.

-Geçmiş yıllarda birinci kriter dolar kuru idi. 2007 yılında yıl sonu döviz kuru için 1.3-1.4 aralığı hedeflenmişti. Bazı şirketlerde 1.45-1.50 aralığı bile vardı. Dolarda bu öngörüyü yapan, ekonominin ise yüzde 5 büyüyeceğini düşünen şirketin genel müdürüne şunu sormuştum: “Dövizde 1.50’e ulaşılması için piyasa, politika ve ekonomide anormallik olması gerekir. Peki piyasalar bozulursa, ekonomi nasıl büyüyecek?” Gerçekten de ekonomi büyürken, dolar da düşük seyretti.

-2008 yılında şirketler 1.20-1.27 aralığında bir yıl sonu dolar kuruna göre hesap yapıyorlar. Tabii benim bilgi aldığım, konuştuklarımdan söz ediyorum. Bazı temkinli şirketler bir miktar yukarıda gerçekleşebileceği öngörüsündeler.

Haberin Devamı

-Bazı şirketler için faiz oranları da önemli… Çok sayıda şirket faizlerde çok ciddi, şok indirimler beklemiyor. Genelde yılın ilk 6 ayı sonundaki faiz oranlarının, bugünkünden 1-1.5 puan arası daha az olacağı tahmin ediliyor.

-Bütçenin zor kalemlerinden biri de ücret artışları. Birkaç yıl öncesinde göre yılda 2 ücret ayarlaması vardı. Şimdi genelde tek zamma geçildi. Yılbaşında tek zam yapacaklar, 2008 için yüzde 7-10 aralığına göre ayarlama hedefliyorlar. Ocak ve temmuz döneminde zam bütçesi hazırlayanlar, ilk 6 ayda yüzde 5, ikinci altı ayda 2-3 oranında ücret zammı gerçekleştirecekler.

-Bir de ürün ve hizmete yapılacak zam oranı var. Bu konu giderek zorlaşıyor. Bir yanda tek haneye düşen enflasyon, artan rekabet ve bazı sektörlerdeki “sürekli indirim” furyası, zam yapma sıkıntısını öne çıkarıyor. Şirketler yıl boyunca uygulayacakları fiyatları, önceden çok kolay belirliyorlardı. Şimdi gördüğüm kadarıyla zorlanıyorlar. Hatta bütçe dışı fiyat indirimleri yapılıyor. Merkez Bankası’nın bir araştırmasında, Türkiye’deki şirketlerin yüzde 53’ünün ayda bir fiyat değiştirme zorunda kaldıkları saptanmıştı.

Haberin Devamı

Not: Tabloda iş dünyasından edindiğim rakamlar, ortalama değerler olarak sunulmuştur.

 

 Günde 2 milyon toplantı fazla değil mi/images/100/0x0/55eb04c5f018fbb8f8a5ab3f?

Bu görüşeme katılmayanlar olabilir. Ancak, ben şirketler dünyasında bir “toplantı” enflasyonu yaşandığını düşünüyorum. Büyük bir şirketi ne zaman ziyarete gitsem, bütün toplantı odalarının dolu olduğunu, bu doluluğun ise gün boyu sürdüğünü öğreniyorum. Zaten çok sayıda yöneticiden, “toplanmaktan, yönetmeye vakit” bulamıyoruz yakınmasını da boşuna duymuyoruz.

Toplantıların, şirketler için hayati önemi olduğunu biliyorum. Ama birkaç önemli konuya da dikkat çekmek istiyorum:

Haberin Devamı

-Toplantılar, her aşamada iyi yönetilmiyor. Her toplantının iyi bir ajanda ve sıkı yönetime ihtiyacı var.

-Mutlaka her toplantı için kesin bir zaman koymalı, başlama ve bitme saatine ciddi şekilde uyulmalı.

-Her düzeydeki toplantı, aynı zamanda “sosyalleşme”, biraz da “gırgır” ile başlıyor. Sosyalleşmeyi de ihmal etmeden, toplantı düzenini iyi oturtmalı.

-Her toplantıda “notlar” tutulup, alınan karar ve önemli bilgilerin paylaşımı, sonradan takibi yapılmalı.

-Zaman kaybını önlemek için, toplantısız çözülecek konuları, email, telefon ya da çoklu görüşmelerle halletmeli. Bazı durumlarda tele konferansı devreye almalı.

-“Bu konu o kadar da önemli mi?” diyenler olabilir. Gerçekten çok önemli. Bakın, sadece ABD’de günde 25 milyon ayrı toplantı gerçekleşiyor.  

Haberin Devamı

-Benim tahminin, 500 büyük şirkette günde 3 bine yakın büyük toplantı, birkaç bin ise daha düşük düzeyli toplantı olduğu yönünde. Çok büyüklerde ise bu sayı 20’yi geçiyordur.

-Birkaç yıl önce yaptığımız bir araştırmada, Türkiye’deki toplantı sayısını ise günlük 2 milyon olarak tahmin etmiştik.

Rakamlar ortada. Müthiş bir zaman ve kaynak ayrılıyor. O nedenle her yöneticinin hedefi, bütün toplantılarını daha verimli hale getirmek olmalı.

 

Bir aile şirketinden örnek uygulama

Geçen hafta bu köşede “Damat-gelin-kuzen” sendromu başlıklı bir yazım vardı. Türkiye’deki aile şirketlerinde yaşanan soruna dikkat çekiyordum.Aileye yeni üyeler katıldıkça kalabalıklaşma artıyor, yönetim ve iş paylaşımı güçleşiyor. Bunun Türkiye’de çok örnekleri olduğunu, ciddi sıkıntılar ortaya çıkardığını da biliyorum.

Bu konuyu kesin hatlarıyla çözen gruplar da var. Manisa, Akhisar’da kurulu Keskinoğlu Gıda’nın CEO Keskin Keskinoğlu sohbet ederken, “ailenin işe karışımını” da sordum. Baba, amca, iki kardeş ve iki kuzen var. Hepsi şirket yönetiminde bulunuyorlar. İşleri yöntemine göre götürmek, çatışmaları önlemek amacıyla bir de Aile Anayasası hazırlamışlar. Hepsinin iş tanımı farklı. Keskin Keskinoğlu CEO, kız kardeşi insan kaynaklarına bakıyor… Baba finans, amca üretim ve satın alma… Kuzenler de fabrika, yem ve zeytinyağı işlerine odaklanmışlar.

Batan aile şirketlerinin yüzde 43’ü, “aile içi çatışmalardan” batıyor. Bunu önlemenin yolu, iyi bir aile anayasası oluşturmak, iş bölümünü başarılı yapmak ve uzun vadeli strateji oluşturmaktan geçiyor. Keskinoğlu, bu konuyu iyi organize etmiş. “Herkesin yaptığı iş ve yetkileri önceden belirlenmiş durumda. Kimse, diğerinin işine karışmıyor. Her şeyi yönetim kurulunda tartışıyor, karara bağlıyoruz” diyor.

Hepsinden önemlisi, “gelin-damat” sendromuna iyi bir çözüm getirmişler. Hiçbir şekilde aileye sonradan katılanlar yönetime giremiyor, şirkette üst düzeyde bir iş verilmiyor. Bunu da Aile Anayasası’na koymuşlar: “Keskinoğlu’nda damat ve gelinler, şirkette çalışamaz”. Böylece, ileride iki kardeş ve iki kuzenin evlenmelerinden gelecek 4 üyenin daha şirkete katılımı engellenmiş. Şirketlerin hayatını uzatmak açısından örnek bir uygulama.

Yazarın Tüm Yazıları