Paylaş
Onlara icra ve iflas konusunu sordum. Kriz ve durgunluk nedeniyle ortalık toz duman… Bunun icra ve iflas cephesine yansımasını sordum.
Avukat arkadaşlardan birisi, ‘İstanbul’daki icra davalarının sayısı, ocak ve şubat aylarında, önceki döneme göre yüzde 100 artmış’ bilgisin aktardı.
Kendi bürolarında ise ilk 2 ayda icra işinin yüzde 30 arttığını belirttiler. Ancak, hemen ardından da eklediler: ‘İzlediğimiz kadarıyla herkes uzlaşma peşinde… O nedenle sayı sınırlı kalıyor. Ancak, önümüzdeki günlerde icra dosyalarında artış olacaktır’.
İcra dalgası devam eder mi?
Bu saptamalardan sonra başka birkaç hukuk bürosundan da değerlendirme aldım. Bana ulaşan bilgilerden birkaç başlık öne çıkıyor:
-İcradaki artış oranı yüzde 50’lere ulaşmış durumda.
-Şirketler, icraya başvurmadan başka yollar deniyorlar. Şu anda biraz o aşamada gibiyiz.
-İcraya giden dosyalarda ise uzlaşma arayışı var. Esas dalga, marttan sonra diyenlerin sayısı az değil.
-İlk etapta kömür, demir-çelik, denizcilik gibi sektörlerin öne çıkıyor.
Adalet Bakanlığı’nın verileri geç açıklanıyor. Bu nedenle en son rakamları almak mümkün değil. Ancak, son 10 yılın rakamları da bir fikir veriyor. Özellikle de krizdeki icra patlamasını açıkça ortaya koyuyor. Örneğin, 2000 yılında 7 milyon civarında olan toplam, 2001’de 9 milyona ulaşmış. 2004’den sonra artış eğilim var. 2007’de toplam 11.7 milyonu geçmiş. Tahminler, icra müdürlüklerine gelen işlerin sayısının 2009 sonunda 15 milyona yaklaşacağı yolunda. En azından ilk işaretler öyle…
Çizgi dışı başarıya ulaşanlardan 6 önemli mesaj
Pazartesi günü Ekonomist Dergisi’nin geleneksel ‘Yılın İş İnsanları” Ödül töreni vardı. 6 önemli iş insanı, 400’ün üstünde işadamı ve yöneticinin önünde ödüllerini aldılar. Törende açılış konuşmasını yaparken, ‘Outliers’ kitaba dikkat çektim.
Türkçe’ye ‘Çizgi dışı’ diye çevrilebilecek bu kitapta, ‘Başarının öyküsünün’ anlatıldığını söyledim ve ödül alanların da ‘çizgi dışı’ iş insanları olduğuna dikkat çektim.
Eczacıbaşı Holding Başkanı Bülent Eczacıbaşı, Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, İş Bankası CEO’su Ersin Özince, Toplum Gönüllüleri Vakfı Kurucusu İbrahim Betil, Koton’un kurucusu Gülden Yılmaz ve Şölen’in sahibi İsmail Çoban… Hepsinin gerçek anlamda çizgi ötesi başarıları, örnek sayılabilecek öyküleri var.
Törende hepsi ‘çizgi dışı’ öykülerine yakışır mesajlar verdiler. Bu mesajlara sizin de dikkat çekmek istiyorum:
1. Bülent Eczacıbaşı, çok şiddetli bir ‘buhrandan’ geçtiğimizi belirtip ekledi: ‘Bu dönemden en az hasarla çıkmanın yolu, sadece kamu yöneticilerinde değil. En büyük sorumluluk özel sektör yöneticilerine de çıkıyor.’
2. İbrahim Betil’in mesajı, ‘sosyal sermayeyi artırmaya’ yönelikti. ‘Krizler hiçbir zaman kalıcı olmaz, bir şekilde çıkarız’ diyen Betil, ‘Önemli olan toplumsal sermayeyi geliştirmektir. Esas krizi bunu çözemezsek yaşarız. Sosyal sermayeyi geliştirmezsek, toplumsal krizleri aşamayız’ dedi.
3. Ersin Özince, aynı ödülü, bir 2001 krizinde de almıştı. Özince, bunun anlamına dikkat çekti ve ekledi: ‘Krizde istikrarlı müesseselere güven artıyor. Bu ödül, klasik değerlerin hiçbir zaman ‘çöpe atılamayacağını’, hep işe yaradığını, insanların kıymetini bildiğini gösteriyor.’
4. Durmuş Yılmaz, krizin Türkiye’yi de etkilediğini söyledi. Yılmaz, ‘Fiyat istikrarını sağlamak temel amacı ile çelişmemek kaydıyla, üzerimize düşüne yapacağız. Amaç, piyasaların işlevini sorunsuz yerine getirmesine katkıda bulunmak’ diye ekledi.
5. Gülden Yılmaz, 20 yıl önce bir mağaza ile yola çıkmış. Şimdi 55’i yurtdışında, 210 mağazası var. İşin sırrını şöyle ortaya koydu: ‘Önce hayal ettim ve çok istedim. Gördüm ki, kadınlar çok isteyince mutlaka oluyor.’
6. Şölen Çikolata’yı önemli bir marka haline getiren İsmail Çoban ise ‘aldığım ödül, bana yürü mesajı verdi’ diye konuştu. Dünya markası hedefi için yollarına devam edeceklerinin altını çizdi.
Bu törende bir daha şunu gördüm. Türkiye’de çok güçlü bir girişimci kuşağı, harika denebilecek düzeyde profesyonel yöneticiler var. Ekonomik ortamın desteklemesi halinde, global şirketler ve dünya çapında yöneticiler rahatlıkla çıkaracağız.
C tipi şirket sayısındaki artış aslında krizin habercisiydi
Adrian Slywotzky’nin UPSIDE adlı kitabı 2008 yılında yayınlandı. Türkçe’ye ise henüz, T Systems’in katkılarıyla, ‘Zirveye’ adıyla çevrildi. ‘Büyük tehditleri büyüme başarılarına dönüştürmenin 7 ana stratejisi’ alt başlığı ile yayınlanan bu kitap, benim için baş ucu eseri niteliğinde.
Kitabın girişinde, krizi oluşturan koşulları anlatan harika bir grafik var. Kitabın hazırlanış sürecinde alındığı için veriler birkaç yıl eskiden geliyor. Ancak, bir eğilimi ortaya koyduğu açısından, yıl eski olsa da çok anlamlı olduğu açıkça görülüyor.
Standard&Poors (S&P) adlı kuruluş, ABD’de halka açık şirketleri derecelendirirken, A, B, C gibi notlar verirler. A, en iyi durumdaki şirketleri, C ise ‘düşük kaliteli, yüksek riskli’ şirketleri ifade eder.
Adrian’ın kitabına göre 1984 yılında A dereceli şirketlerin toplam içindeki payı yüzde 31 imiş. 2004 yılına gelindiğinde yüzde 14’e gerilemiş.
Buna karşılık C dereceli şirketlerin payı 1984 yılındaki yüzde 12 oranından, 20 yıl sonra yüzde 30’a yükselmiş. 2005 ve sonrasında ise yüzde 40’ları zorladığı tahmin ediliyor.
Adrian, bu saptamayı yaptıktan sonra şöyle diyor:
‘Risk seviyesi giderek yükseliyor ve ulusal sınırları aşarak S&P kapsamındaki tüm endüstrileri etkisi altına alıyor. Bu veriler, sizin de kendi kendinize şöyle sormanızı getirecek kadar açık: Şirketimin risk seviyesine neler oluyor ve niçin?’
Bu kitaptan önce Adrian’ın aynı içerikte araştırmaları yayınlanmıştı. Hepsinde bu mesajı vermişti. Ama son yıllarda ortaya çıkan bilançolar ve zora giren şirketler, mesajın doğru alınmadığını gösteriyor. Alınsaydı, kriz böyle bağıra bağıra ve sert gelmezdi.
Paylaş