Büyük holdingle, KOBİ arasında 15 puan fark var

TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun bir hesabı geçtiğimiz günlerde basına yansıdı.

Haberin Devamı

Bankaların düşük oranlarda topladıkları fonları, KOBİ’lere yüksek faizlerle kullandırdıklarını ortaya koyuyordu.

Hisarcıklıoğlu’nun hesabına göre, bankalar ‘yüksek kaliteli’ şirketlere yüzde 16-18, KOBİ’lere de yüzde 25-30 aralığında kredi veriyorlar. Böylece içinde bulunduğumuz koşullara göre bile yüksek kazanç elde ediyorlar.

Peki tablo gerçekten böyle mi? Durum bankalar açısından nasıl görünüyor. Hisarcıklıoğlu’nun hesabını ve bankaların şirket tiplerine göre kredi değerlendirmesini, bankacılara sordum. Ortaya şöyle bir tablo çıkıyor:

1. Türkiye’de 2.2 milyona yakın işletme var. Şirket sayısı da 530 bin civarında. Ama bunların hepsi kredi müş/images/100/0x0/55eabd65f018fbb8f893a8e2terisi değil.
2. ‘Kurumsal’ müşteri kapsamına 50 milyon euro üstünde cirosu olanlar giriyor. Bunların sayısı da 700 civarında…
3. 2,5-50 milyon dolar cirosu olanların sayısının da 35 bin olduğu tahmin ediliyor. Burada da büyük bir rekabet var.
4. 2,5 milyon euro altındaki şirket sayısı da 500 bine yakın… Bunların bir miktarının faal olmadığını, bazılarının ise kredi kullanmadığını düşünmek gerekiyor. Özellikle 1-2,5 milyon euro arası ciroya sahip olanlar, bankaların yeni hedef kitlesi olarak öne çıkıyorlar.
5. Krizden önce bankalar için rekabet, ‘yukarıdan aşağıya’ doğru gidiyordu. Yani küçüklere yönelik bir rekabet vardı. Kriz sonrası yeniden büyükler gözde haline geldi.
6. Rekabetin büyük olduğu bu gruba da özel faiz uygulanıyor. Örneğin, Koç, Sabancı, Borusan gibi büyük gruplarda faiz oranları yüzde 13-14’e kadar iniyor.
7. Sağlam ve iyi yönetilen gruplar ile şirketlerde ise kredi faizi oranı yüzde 16-18’i buluyor.
8. KOBİ’lerde oran yüzde 25-26 aralığında, biraz riski olanlarda ise yüzde 28-30’a kadar çıkıyor.

Haberin Devamı

Yani buradan şu sonuç çıkıyor: Türkiye’de kriz nedeniyle nakit akışı sıkıntısı yaşayan KOBİ’lerden, kredi alma şansını yakalayanlarla, örneğin KOÇ şirketleri arasında 15 puandan fazla fark var. Koç’un, Sabancı’nın oranı normal de, diğerlerinin ki bir parça yüksek değil mi?

Haberin Devamı

Kriz sonrası bankalar için yeniden cazip hedef kitle KOBİ’ler olacak. Bence hesabı biraz da buna göre yapmak lazım.

BU KEZ BÜYÜKLER HAZIRLIKLIYDI

Türkiye’nin büyük grupları bu krizi çok iyi yönettiler. 1994 ve 2001 yılındaki krizden çok etkilenmiş, büyük darbe yemişlerdi. Biraz o dönemde edinilen deneyim, biraz da öngörünün katkısıyla, izlediğim kadarıyla büyük şirket ve gruplar, krizi ‘teğet’ geçiyorlar.

Doğal olarak otomobil satışları düşüyor, beyaz ve elektronik eşyada müthiş gerileme var. İmalat sanayi ile perakendenin bazı alanlarında da krizin etkileri açıkça kendini gösteriyor.

Ancak, Türkiye’ye yön veren büyüklerin neredeyse tamamı krize ‘likit’ girdiler. Zaten bunu başta enerji olmak üzere perakende gibi alanlara yapılan büyük yatırımlardan da görüyoruz.

Haberin Devamı

Büyüklerin farkı nerede?

Bu görüşümü, Eczacıbaşı Holding’in CEO’su Erdal Karamercan’a da sordum. Son yılları büyük bir dönüşüm ve atakla geçiren, krizde yatırıma devam eden Ezacıbaşı’nın CEO’su, görüşlerime katıldığını söyledi. Ardından da ilginç bulduğum birkaç saptama yaptı:

1. Yaşadığımız bir kriz değil ki! Kriz dediğin aniden gelir, tıpkı kalp krizi gibi. Bu öyle olmadı.
2. Bunun geleceğinin her türlü işareti vardı. Neredeyse ‘geliyorum’ diye telgraf çekmişti. Bazıları, ‘Birden bire ortaya çıktı’ diyor. Oysa, ondan evvelki 1.5 yıl her yer cayır cayır yanıyordu.
3. Biz bu krize nakitle, iyi durumda girdik. Diğer büyük gruplar da aynı durumdalar. O nedenle de yatırımlarımıza devam ediyoruz.
4. Ancak, buna rağmen her şey çok iyi demek mümkün değil. Ortalık tam anlamıyla toz duman, şirketler çok kötü.

Haberin Devamı

Önümüzde yarısı boş bir bardak var. Yani çok sayıda şirket, KOBİ ve esnafın durumu kötü… Ama bir de ‘yarısı dolu’ diye bakıyorum. Orada da en azından büyük şirketler az hasar gördü. Durgunluk atlatılıp, işler normale dönünce onların yaratacağı büyüme etkisi, küçüklere de katkıda bulunacaktır. En azından aramızda iyilerin olduğunu bilmek bile önemli.

KAHVEDE KREDİ KARTI PAZARLANIR MI?

Geçen yazımda altını çizmiştim. Türkiye’deki kredi kartı batağı miktarı 10 Nisan itibariyle 3 milyar TL’ye ulaşmış. Yüzde 8.5’larda olan ‘batık oranı’ yüzde 10’lara, yani ‘rekora’ doğru gidiyor.

Kriz dönemlerinde kredi kartı batağının artması normaldir. Ancak, bu kez, bankacıları ve iş dünyasını endişelendirecek boyutlara yaklaşıyoruz.

Haberin Devamı

Bu tabloya gelmemizde krizin etkisi var. Bu doğru… Vatandaşın, kredi kartını ‘karşılıksız para’ basma gibi kullanması da var. Bu da doğru… Ancak, kart dağıtırken özen göstermeyen bankacıların da etkisi yok mu?

Emekliye kahvede pazarlama

Size bir kart pazarlama örneği vereyim. Bir yakınımdan dinledim. Her gün uğradığı mahalle kahvesine son dönemde kart pazarlamacıları da uğruyormuş. En son gelen bankacının ısrarlarını kıramamış ve bir kart almış. Nasıl olduğunu sordum, kahve deneyimini şöyle anlattı:

‘Bankacılar, emekli ve esnafın yoğun olduğu kahveleri hedeflerine almışlar. Genç bir bankacı, arada bir gelip, ısrarla kart pazarlıyormuş. En son geldiğinde işi biraz abartmış. ‘Günde 7 kart pazarlamam gerekiyor. Hedefime ulaşırsam, sokaklardan kurtulup, banka merkezine geçeceğim’ sözleriyle, biraz duygulara hitap etmiş.
Yakınım ve birkaç kişi de etkilenip, 1.000 TL limitli kartları için gerekli formları doldurup, imzalamışlar.

Bir taksiciye 3 kredi karıt

Benzer bir örneği Denizli’de yaşamıştım. Otele gitmek için bindiğim taksi şoförü, ‘Üç kredi kartım var. Ayı 3’e böldüm, birini ödüyor, gerekirse ondan çekiyorum. Ama şimdi borç birikti, faize yetişemiyorum’ demişti.

Ben de o zaman sormuştum. Şimdi kahvede pazarlama konusunu da kapsayarak tekrar sorayım: Böyle pazarlama olur mu? Aylık geliri 1000 TL olan taksi şoförünün 3 kredi kartı kullanması doğru mudur? Aklı başında bankalar, kredi kartı pazarlama işini kahveye kadar düşürürler mi?
Eğer bunlar doğru ise daha çok kredi kartı batağı yaşar, faiz sarmalına dolanırız.


 

Yazarın Tüm Yazıları