Bu kadar yabancı neden geliyor?

Büyük bir elektronik şirketinin genel müdüründen dinledim. Teknoloji perakendecisi şirketler, ürünü bu şirketten satın alıyor, bayideki fiyata yakın piyasaya sürme sözü veriyor.

Haberin Devamı

Ancak, bir süre sonra sözünden vazgeçip, örneÄŸin kendine maliyeti 3.000 TL olan televizyonu, zararına 2.700 TL’ye maÄŸazalarında satmaya baÅŸlıyor. Yani ürün başına 300 YTL zararına satıyor. Amaç, tüketiciyi maÄŸazaya çekip, hacim yaratmak ve gelmiÅŸken diÄŸer ürünlerden almasını saÄŸlamak… Â

Bu ÅŸaşırtıcı geliÅŸme sadece televizyonda, sadece bir ÅŸirket tarafında yaÅŸanmıyor. YaÅŸanan ekonomik krize raÄŸmen büyümeye, maÄŸaza açmaya kararlı görünen teknoloji perakendeciliÄŸinin neredeyse tamamında var. Yabancılar, sektörün içindekiler ve dışarıdan izleyenlere garip gelebilecek ÅŸekilde Türkiye pazarına ilgi gösterip, yatırıma devam ediyorlar. Â

Teknoloji perakendeciliği ve elektronik sektöründe kiminle konuşursanız konuşun bir gerçek/images/100/0x0/55ea65b9f018fbb8f87d44c6ten söz ederler… Dünyanın önde gelen şirketlerinin tamamının girdiği hiçbir ülke neredeyse yok. Best Buy, Media Markt, Curcuit City, Compusa ve Kesa gibi şirketlerin liderlik ettiği bu sektörde, devlerin 1 ya da 2’si, en çok 3’ü aynı anda giriş yapar. Tamamına yakınının girdiği ülkeye şimdiye kadar rastlanmamış.

Haberin Devamı

Ancak, Türkiye’ye Media Markt girdi. Electro World ve Kesa geldi. Best Buy ve Saturn hazırlıklarını tamamlıyor.

Üstelik Türkiye’de Teknosa, Vatan, Bimeks gibi güçlü yerel perakendeciler de var. Onlar da mağaza açmaya devam ediyorlar.  Hepsinin hedefinde ise düşük sahiplik oranları ve 10 milyar dolarlık Pazar var. Yaklaşık 2.5 milyar doları beyaz eşyadan gelen bu ciro, 32 bin satış noktasından sağlanıyor. Dağınık ve geleneksel bir yapı, yabancı ve yerlileri yatırıma çekiyor. Hedef pazarı organize hale getirmek, ardından da büyütmek…

Acil ‘Borsa dostu’ başkan aranıyor

Piyasalarda ABD’nin yeni başkanına yönelik büyük beklentiler var. 20 Ocak’ta başkanlığı üstlenecek olan Obama’nın açıklayacağı paket ve uygulayacağı istihdam politikasıyla, ekonomiyi canlandırabileceğine inanılıyor. Zaten piyasa bunun işaretlerini de 7500’lere kadar gerileyen Dow Jones’un 9000’lere çıkmasıyla vermişti…

Haberin Devamı

Ardından olumsuz haberlerle birlikte satışlar geldi, son olarak 8200 düzeylerine kadar geriledi. ABD’deki bu satış dalgası, dünyayı, doğal olarak da Türkiye’yi de aynı şekilde etkiledi. Sonrasının ne olacağını ise yaşayarak göreceğiz.

Ancak, ekonomi ve para piyasalarında bazen geçmiş trendlerden mesajlar çıkarmak mümkün… Yeni bir başkan görevi almaya hazırlanırken, geçmişteki başkanların borsaya, ekonomiye nasıl etki yaptığına bakmak anlamlı olabilir.
ABD başkanlarını iki ayrı kategoride değerlendirmek gerekiyor. Birinci kategoride hangi partiden olduğu var. İkinci kategoride ise başkanın kendi gücü, liderlik etkisi bulunuyor.

Demokratlar mı iyi?

Haberin Devamı

Son ABD Başkanı, yaşananların ortaya koyduğu gibi pek ‘piyasa dostu’ performans sergilemedi… Amerikan ekonomisi, ‘yüz yılın krizi’ denebilecek bir fırtınanın içine sürüklendi, borsalar 1 yılda yüzde 50’ye yakın değer kaybetti. Başkan Bush’un döneminde ise Dow Jones’un düşüşü yüzde 28’e ulaştı. Ortalama yıllık kayıp yüzde 3.5’u buldu. Böylece, 1948 yılından bu yana en kötü performansı gösteren başkan unvanını da almış oldu.

Son 60 yılın verileri, ABD başkanları içinde, Demokrat Parti kökenlilerin, ‘piyasa dostu’ olduğunu ortaya koyuyor. Bu açıdan en iyi durumdaki başkan ise yüzde 19 ortalama getiri ile Bill Clinton olarak öne çıkıyor.

1948-2008 yılları arasındaki dönemin yüzde 58’i Cumhuriyetçi, yüzde 42’si de Demokratlar’ın yönetiminde geçmiş. Daha az yönetimde kalan Demokrat Partili yıllarda borsanın ortalama getirisi yüzde 15,26 düzeyinde gerçekleşmiş. Buna karşılık Cumhuriyetçi döneminde oran yüzde 5 düzeyinde kaldı.

ABD ve İngiltere’ye göre daha iyiyiz galiba

Haberin Devamı

Her sabah düzenli olarak Amerikan ve İngiliz gazetelerine bakıyorum. Newyorktimes, USA Today, Newyork Post, Times, Guardian, Independent ve Telegraph… Bunların yanı sıra düzenli izlediğim uzman siteleri ve blog’lar da var.

Bunlar üzerinden Avrupa ve ABD’deki gelişmeleri izleyince, insanın içi kararıyor, krizin gerçekten ne kadar derin olduğunu bir daha kavrıyor. Geçen sabah bu görüşlerimi bir CEO ile paylaştım. ‘ABD ve İngiltere iş dünyasında olanlara bakınca, Türkiye’de henüz bir şey yaşanmıyor’ dedim. O da benzer görüşte olduğunu belirtti ve ekledi: ‘Bazı sektörlerde büyük sıkıntı var, işten çıkarmalar yaşanıyor. Ancak, Avrupa’nın yanında durumumuz iyi.’

Haberin Devamı

Peki daha kötüsü gelmedi mi?

Sadece bu hafta İngiltere’de büyük şirketler 7 bin kişiyi işten çıkardıklarını, 6 bine yakınını da çıkarmayı planladıklarını açıkladılar. Aralık sonundan bu yana çıkarılanların sayısı 39 bine ulaştı. Çok sayıda perakendeci iflas masasına başvurdu. Önümüzdeki birkaç ay içinde bunları yenilerinin izleyeceği söyleniyor.

ABD ve Avrupa’dan büyük şirket ve özellikle de bankaların yeni sermayeye ihtiyaç duyduklarına yönelik haberler geliyor. Daha kötüsü de belki 2008 zararları ile görülecek.

Bütün bunları bizim rakamlarımız ve gelişmelerin yanına koyunca, ‘teğet’ edebiyatı biraz haklı çıkıyor gibi… Ya da biz daha kötüyü görmedik, şubat, mart ve nisanda, Batı’daki dalga Türkiye’yi de vuracak. Oradaki işçi çıkarma ve kapanma furyası bize gelecek.

Bunu büyük risk olarak görenlerin sayısı az değil. O nedenle de IMF anlaşması ve dün Maliye Bakanı Kemal Unakıtan tarafından açıklanan önlemlerin, bir an önce hayata geçirilmesini talep ediyorlar. Yoksa geç kalınacağı, ‘teğet’ denen geometri olgusunun hayatın içine girmesi de kaçınılmaz hale gelecek.

 

Yazarın Tüm Yazıları