ANKARA’da son dönemde hangi ortama girsem, kente dair konuşulanların başında trafik geliyor. Trafik uygulamaları ve özellikle de Eskişehir yolunda Beytepe Köprüsü’nün hemen yanına yerleşirilen ‘şipşakçı radarlar’ herkesin dilinde..
Trafik konusu sokakta bu kadar yoğun konuşulunca, ister istemez ‘Haber Sokağı’nda da fazlaca yer buluyor. Daha önce okurumuz Muhittin Bey’in Ankara’nın çizilemeyen yollarına ilişkin görüşlerini aktarmıştım. Yetkili kurumlardan hala açıklama gelmedi. Demek ki gerçekten Ankara’da bazı önemli yollara, mühendislik hataları ortaya çıkmasın diye şerit çizgisi çizilemiyor. Yine bu köşede, Çayyolu Park Caddesi’ndeki bir takım trafik kontrollerinin amacını aşan farklı bir niteliğine bürünmesinden duyduğum endişeyi dile getirmiştim. Yeni Emniyet Müdürümüz, geçtiğimiz günlerde trafik ile ilgili bir açıklama yaptı. Ankara’da girdiği her ortamda en çok trafik terörünün konuşulduğunu, en çok şikayetin trafik terörü konusunda yapıldığını dile getirdi. Bu açıklama üzerine biraz kafa yorup, kendimce bazı sonuçlar çıkardım.
GÖREVİ İHMAL
Ankara’nın en büyük sıkıntılarından birisi trafik terörü ise ortada binlerce trafik teröristi var demektir. Bir başka bakış açısı ile Başkent’in yolları trafik teröristlerince teslim alınmıştır. O halde bir önceki Emniyet Müdürümüzün bu konuda görevini ihmal etmiş olduğu öne sürülebilir. Ya da başarı sağlayamamış olduğu.. Bu durumda, yeni emniyet müdürünün ‘görevi ihmal’ konusunda resmi olarak üst makamları bilgilendirmesi gerekmez mi..? Başkent sokaklarını bu trafik teröristlerine kim teslim etti..?
100 BİNDE SIFIR
Ankara’daki en radikal ve ilk uygulama Eskişehir Yolu’na yerleştirilen ‘şipşak radarlar’ olduğuna göre, trafik teröristlerinin en fazla ortaya çıktığı alan burası olsa gerek.. Yeni Emniyet Müdürümüz, bu yolda hız sınırını saatte 50 kilometreye indirdi. Her yere bunu belirten trafik levhaları koydurdu. Ancak bu yolda araçlar, sadece radarın bulunduğu 100 metrelik bölümde hızlarını düşürüyorlar. Yolun, bunun dışında kalan 30 kilometrelik bölümünde kimsenin saatte 50 kilometre süratle gittiği yok. Buna da farklı bir açıdan bakarsak.. Eğer Eskişehir Yolu’ndan günde 100 bin araç geçiyorsa, bu araçların hepsi de yolun 100 metrelik bölümü dışında hızlı giderek trafik suçu işliyor. Her gün işlenen 100 bin trafik suçundan hiçbirisi polis tarafından tespit edilemiyor. Demek ki polisin bu bölgede suçla mücadelede başarı oranı 100 bin de sıfırdır..
GERÇEKÇİ DEĞİL
Ve bir önemli nokta daha.. Genel olarak karayollarında hız sınırını belirleyen birçok faktör var. Bu faktörler düşünüldüğünde.. Eskişehir Yolu dört şeritli bir yol.. Hiçbir viraj bulunmuyor. Yerleşim yeri yok. Ankara’da yaya trafiğinin belki de en az olduğu yol.. Mevcut yaya trafiği için de üst geçitler bulunuyor.. Çevresinde tarım ve hayvancılık faaliyetleri yapılmıyor. Kişisel görüşüm, o yolda hızın saatte 50 kilometre ile sınırlandırılmasını gerektiren bir neden yok. Elbette sınırlama olmasın demiyorum ancak, saatte 50 kilometrelik sınır da gerçekçi değil.
REKTÖR BEY
Hafta başında Eskişehir Yolu’nda giderken, tam şipşak radarların altında bir üniversite rektörünün makam otomobili yanımdan yaklaşık 120 kilometre hızla geçti. Ben 50 kilotmetre hız kuralına uyarken, yasalar rektör beyin resmi otomobiline sınırsız hız yapma hakkı tanıyor mu..? Yoksa rektör bey de bir trafik teröristi mi..? Rektör Bey’in otomobili tam gaz yanımdan geçtikten sonra, ileride bir resmi polis arabası ile karşılaştım. Plaka koduna göre Trafik Şube Müdür yardımcılardan birisinin makam otomobili olmalı.. Ve emin olun, o bile saatte 50 kilometre hız sınırına uyamadı. Polis şefinin uyamadığı kurala vatandaşın uymasını beklemek ne kadar gerçekçi, gerçekçi olmayan kurala dayanıp ceza yağdırmak ne kadar vicdani..?
GERÇEK TERÖRİST
Aynı günün akşamında, Alacaatlı tarafında kırmızı ışıkta beklerken dikiz aynasında son süratle gelen pahalı bir cip gördüm. Plakası bende saklı.. Ön pancurunun altına gizlenmiş polis ikaz lambaları yanıyor, acı acı polis sireni çalıyordu. Zannedersiniz ki içinde Başbakan bayıldı ve kilitlenen kapıları bir türlü açılmıyor. Trafiği altüst edip ortalığı birbirine kattı, geçti gitti. O kavşakta bir trafik polisi olsaydı, eminim otomobile selam çakar, yol açmak için cansiperane çırpınırdı. Yazın 40 derece sıcakta, kışın eksi 20 derece soğukta görev yapan her trafik polisinin gösterdiği fedakarlıkla.. Şahit olduğum manzaranın ardından bilgisayarın başına geçtiğimde, emniyet müdürlüğünün internet sitesinden plaka sorgulaması yaptım. Araç bir özel bankadan kullanılan taşıt kredisi ile alınmıştı. Üstelik üzerinde bir vergi dairesi tarafından konulmuş haciz kararı vardı. Devletin Başbakan, Bakan, Müsteşar düzeyindeki bürokratlarına banka kredisi ile araç alınıp da, devletin vergi dairesi tarafından bu araçlara haciz konulabiliyor mu, bilmiyorum.. Sanmıyorum.. O halde kimdi bu trafik teröristi..? Polis lambası takıp, polis sireni çalacak gücü nereden alıyordu..?
TANI- TEŞHİS - TEDAVİ
Ankara’nın huzurlu bir kent olmasını, sorunsuz bir trafiğe kavuşmasını ben de çok isterim.. Gazeteci olarak buna katkıda bulunmak, zaten asli görevlerimden bir tanesi.. Ancak benim edindiğim izlenim, yeni Emniyet Müdürümüzün biraz aceleci davrandığı yolunda.. Hani doktorların izlediği bilimsel bir sıra vardır.. Tanı, teşhis ve tedavi.. Tanıyı ve teşhisi çok sağlam temellere oturtmadan tedavi yöntemine karar verirseniz, hata yapma riskiniz artar.. Aynı Youtube sitesine getirilen yasakta olduğu gibi.. Sonra çıkar Başbakanınız, “Ben giriyorum, siz de girin” der.. Müdür yardımcınız hız kuralına uymaz, “Ben uymuyorum, siz de uymayın” der.. İçinden çıkamazsınız..