Kurthan Fişek: Gökten Müjde Ar yağsa, kafama Aydemir Akbaş düşer!

Kurthan FİŞEK
Haberin Devamı

DOĞUŞTAN kısmetsiz garibanın başına her türlü feláket, her türlü ‘‘görünmez kaza’’ gelir Türkiye'de... Eli mahkûmdur, kader kurbanıdır.

‘‘Canlı bomba’’ Şişli Emniyet Müdürlüğü'nün binasına, dinamit fitilini sallaya sallaya girer. En emniyetli yer emniyet binası olduğu için herkes rahattır, can güvenlidir.

Dördüncü kata, protokol katına, ‘‘yüksek zevat’’ makamına çıkıyor.

Ya eli titrer, ya hedefi şaşırır, ya panikler.

Bombayı patlatıyor. Kendisi ölüyor, çay ocağındaki makam şoförü ölüyor, pasaport temdidi için imza bekleyen iki gariban vatandaş ağır yaralanıyor.

* * *

Florya'daki evinden çıkıp Sirkeci'deki işyerine giden 34 FVV 51 plakalı arabanın sürücüsü Abbas Vural anlatıyor.

‘‘Evimden çıkmış, Florya yolunda, orta şeritten, trafik kurallarına, hız sınırlarına uyarak gidiyordum. Birdenbire kulaklarım uğuldadı, kulak zarlarım patlayacak gibi oldu, önümde kocaman bir karaltı belirdi. Frene bastım. Ne olduğunu anlayamadan önümden bir uçak geçti. Arkamdan çarpan arabalar oldu, ama, olsun... Verilmiş sadakam varmış, vatan sağ olsun...’’

Burası Türkiye...

Böylesine ‘‘görünmez kaza’’ kısmetsiz garibanın başına gelir ancak...

* * *

Trabzon'dan kalkıp 171 kişiyi İstanbul'a götüren dev Boeing 737-400 uçağının yolcularından Bülent Öztürk, yaşadığını hálá unutamıyor.

‘‘Uçağın iniş takımları açılmadı, kayarak gittik, sonunda durabildik. Hostesler kapıları hemen açtı. Tahliye kaydıraklarından aşağıya kaymaya başladık. Nerede durduğumuza bakmamışlardı. Kendimizi tren raylarının üzerinde bulduk. O sırada banliyö treni hızla yaklaşıyordu. Kendimizi kenara zor attık. Az kalsın trenin altında kalıp can verecektik...’’

Böyle görünmez kazalar ancak bizde olur. Kısmetsiz garibanın yazılmış, bozulmaz kaderidir.

‘‘Görünmez kaza kurbanı’’ bir tek bizde mi var? Yoooo! Devamı olmakla övündüğümüz Osmanlı'da da olurdu.

Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u almayı aklına koymuş, gözünü karartmıştı. Dünya standardlarında ‘‘su taşımacılığı aracı’’ sayılan gemilerine dağ-bayır aşırttı, karayolundan Haliç'e indirdi.

Bizans surlarına bayrak dikmek için, Bursa'nın Ulubat köyünden eşek sırtında kalkıp gelen Hasan, İstanbul'un fethine yetişmek için, patikada tırıs gidiyordu. Fatih'in vapur, gemi, firkateyn, iskampavya, transatlantik, kruvazör cinsinden deniz taşımacılığı araçları çıktı karşısına...

Eşek çok şaşırmıştır herhalde... Ambulans zamanında yetişse, acil veteriner servisine varabilse, televizyon kameralarına şöyle anırırdı.

‘‘Padişaha ve İstanbul'un fethine katılmak için karayolunda gidiyordum. Karşıma gemi çıktı, çarptı. Verilmiş sadakam varmış, vatan sağ olsun...’’

Durun, Osmanlı'nın görünmez kazaları daha bitmedi.

Padişah II. Abdülhamit kalabalıklardan çok korkar, ‘‘sûikast’’ korkusuyla yaşardı. O yüzden, cuma namazına gittiği günlerde, Haliç çevresi atlı araba trafiğine kapatılırdı. 1901 yılı cumalarından biriydi. Padişah camiye bırakılmış, dört küheylanın çektiği arabasına park yeri aranıyordu.

Ya değnekçilerden biri sesini yükseltti, ya Eminönü pazarcı esnafı ‘‘badadiiizzz soğvaaannn’’ diye bağırdı, atlar ürktü, gemi azıya aldılar.

Trafiksiz İstanbul trafiğinde, Abdülhamit'in hem atlı arabası, hem dört küheylanı, hem sürücüsü Haliç'in çamurlu sularında kaybolup gittiler.

* * *

Görünmez kazalar, sádece kadersiz garibanların başına gelir.

Can kardeşim Cihangirli Savaş Yılmaz'ın özlü deyişiyle, ‘‘Ben garibanım... Gökten Müjde Ar yağsa, benim kafama Aydemir Akbaş düşer...’’

Yeni yılda, görünmez kaza-beládan Allah hepimizi korusun...

Yazarın Tüm Yazıları