Paylaş
Oyun yeni değil. Geçen sezon da vardı ama ayak sürüyordum gitmemek için. Cinsel kimlikler üzerinden hafif ajitatif bir seyirlik zannediyordum. Hiç alakası yokmuş. Bir kere, çok başarılı bir oyun. Kurgusu da vurgusu da şahane. 1980 İhtilali’ni yaşamış dört trans bireyin hikâyesi. İzmir’deki Siyah Pembe Üçgen Derneği bir sözlü tarih çalışması yapmış. Bu bireylerle yaptıkları röportajları kitaplaştırmışlar. Ufuk Tan Altunkaya, bu konuşmaları virgülüne dokunmadan kurgulamış. Oyun pavyonda geçiyor. Karakterler çıkıp şarkılarını söylüyor, öykülerini anlatıyor. Acı, aşağılanma, tehdit, işkence, sürgün... İnsanın yüreği burkuluyor. “Ne istediniz bu insanlardan” diyorsunuz.
Hakikaten, ne istiyorsunuz bu insanlardan! Oyunun asıl başarısı; bunca zulmü konu edinirken ağlak bir üsluba teslim olmaması. Gülmekten gözümüzden yaşlar geldi. Onlar kurumadan üzüntüden yaş döktük. Bu dramdan ilk defa haberdar olmuş değilim. Bildiğim bir şey. Buna rağmen çok etkilendim. Anlatılar, birbirine yakın hikâyelerden oluşuyor. Belki dört karakterden daha az kişi olabilirmiş sahnede. Ama oyun uzun değil. Bir çırpıda bitiyor. Gülle gibi de etki bırakıyor. Herkes çok iyi oynuyor. Elit Çam, rolün imkânlarını da kullanarak fevkalade bir iş çıkarıyor. Bu oyunculuk, şampiyonlar ligi oyunculuğu. Gidin görün. O derece. Nasıl olmuş da ödül almamış, inanılır gibi değil.
Tiyatro salonları çamaşırhane olacak!
Tiyatro Artı’nın sahnesi Mekan Artı beş altı senedir var. Harbiye’de minicik bir salon. Çok önemli oyunlar yaptılar. Çok ciddi metinler ürettiler. Gurur duyuyoruz.
Bina satılmış. Yeni mal sahibi bizimkileri kovup, çamaşırhaneye kiralıyor güzelim yeri. Bu ay, son oyunları oynuyorlar. İstikbal meçhul. Tiyatrolar mekân desteği olmadan yaşayamıyor işte. Üzülmek yetmez, bir şeyler yapmalı.
Paylaş