İlk olarak Hayal Kahvesi’ndeki konserler sayesinde tanıştığım Tepe Prime Avenue’daki keşiflerim, New Castle’ın zengin menüsü ve Neli Boulangerie’ın muhteşem çikolataları olarak devam ediyor.
Tüm çevremden tavsiye edilen ancak henüz deneme fırsatı bulamadığım birçok eğlence mekanı, kafe ve restoranı da en kısa zamanda denemeyi planlıyorum. Park yeri problemi olmaması, gözde bir lokasyon olan Eskişehir Yolu üzerinde bulunması ve kaliteli mekanları kuşkusuz Tepe Prime Avenue’nun bu kadar sevilmesinin nedenlerinden... Ancak bence bu başarıda mimarinin de katkısı büyük. Ankara’nın hep dile getirilen sorunlarından birisidir şehirde bir meydan olmayışı... Bence Tepe Prime Avenue’nun alışkanlık yapmasının bir nedeni de Ankaralıların ‘meydan ihtiyacı’na cevap verebiliyor olması. Özellikle havaların ısınmasıyla birlikte Tepe Prime Avenue’da çok renkli günler bizleri bekliyor olacak... İlk güzel haberim, meydana kurulan sahnede Jazz ve Latin geceleri gerçekleştirilecek. Böylece akşam yemeğimizi harika bir atmosferde yiyebileceğiz. İkinci güzel haberimse çok kısa bir süre sonra Tepe Prime Avenue’ya dünyaca ünlü İtalyan restoranı Piola açılacak. Özellikle ABD’de yaygın olan Piola’da, İtalyan mutfağının en lezzetli yemeklerini tatma imkanının yanı sıra, pizza workshoplarına ve şarap tadım derslerine katılma fırsatı da olacak. Son haberimse belki en güzeli... Tepe Prime Avenue’da bulunan Mercedes Bayii Hasmer, burada yeni bir sanat galerisi açarak, Ankaralıların biraz daha sanatla iç içe olmasını sağlayacak. İlerleyen dönemde açık alanda da sergilenecek olan eserlerle Tepe Prime Avenue müzik, sanat ve lezzetin buluştuğu görülmeye değer bir meydan halini alacağa benziyor. Tarihi yapımların kürk sorunu En çok izlenen Türk filmi olarak tarihe geçen ‘Fetih 1453’ü yeni izleyebildim. Film, kısa zamanda çok sayıda izleyiciye ulaşmasının yanı sıra, 17 milyon liralık bütçesiyle Türk sinema tarihinin en pahalı filmi. Filmin detaylı bir eleştirisini yapamayacağım sizlere, bu konunun uzmanı değilim. Filmi, tarihimizi anlamak ve bilmek fırsatını verdiği için keyifle izledim. Ancak öyle bir nokta var ki, bu konunun üzerinde durmadan geçemeyeceğim. ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisinde de sık sık karşılaştığımız gibi padişahların, sultanların yakalarında kürk yerine ‘peluş’ kullanılması... Ben kürk taraftarı değilim, hatta yasaklanması hoşuma gider. Ancak tarihi bir filmde veya dizide (henüz peluş diye bir şey icat edilmemişken) yakalara kürk yerine peluş takmanın bence oyuncunun kolunda saat unutmaktan pek farkı yok. Kürk kullanmak istenmiyorsa, bunun da çaresi var. Orijinalinden zor ayırt edilen, bir film çekimindeyse ayırt edilmesi neredeyse imkansız daha kaliteli peluşlar, imitasyon kürkler kullanılabilir diye düşünüyorum.