Paylaş
Gecede ilk olarak, sahneye çıkan Antakya Medeniyetler Korosu, birkaç yıl önce Antakya’ya gittiğimde neden bu kadar büyülendiğimi, bir kere daha hatırlattı bana. Antakya, yüzyıllardır farklı kültür yapılarının bir arada yaşadıkları ve hoşgörünün eksik olmadığı harika bir yer. Koronun amacı da, insanlığı doğruya ve güzelliğe evrensel bir dil olan müzikle çekip, medeniyetler arasında köprü oluşturmak. Tabi ki bunu yaparken de özelde Antakya’nın, genelde Türkiye’nin tanıtımına katkı sağlamak. Koro, Antakya’da yaşayan üç ayrı semavi dine mensup kişilerden oluşuyor. Yüz yirmi kişiden oluşan koro içerisinde imamdan rahibe, kuyumcudan öğretmene çok çeşitli meslek guruplarından kişiler var. Koronun, Bahar Korçan’ın tasarladığı kostümleri, muhteşem müzikleri ve parça aralarında anlatılan küçük hikayeleriyle geceye çok farklı bir renk kattıklarını düşünüyorum. Unutmadan, koro 2012 Nobel Barış Ödülü adayları arasında. Bence ne kadar gurur duysak az…
Antakya Medeniyetler Korosu’nun harika performansından sonra, yılların eskitemediği hatta gitgide yenilediği bir isim olan Nükhet Duru sahne aldı. Söylemeden geçemeyeceğim, oldukça zayıflamıştı ve kırmızı elbisesinin içerisinde muhteşem görünüyordu. Neşesi, enerjisi deseniz yine her zaman olduğu gibi kıpır kıpırdı sahnede. İzleyenlerin coşkusuna coşku, geceye harika bir enerji kattı…
ANGİAD’a bu güzel 19 Mayıs kutlaması ve bu başarılı organizasyon için teşekkürler…
‘Yaşamak O Kadar Güzel ki’
Hafta içi arabada gidiyorum... Bir şeylere sıkılmışım, mutsuzum, gerginim.
Yağmur yağıyor, mutsuzluğum için havayı suçluyorum...
Arabanın silecekleri çok ses yapıyor, silecekleri suçluyorum...
Trafik sıkışmış, trafiği suçluyorum...
Trafiğin açılmasını beklerken bir pankart dikkatimi çekiyor: ‘Yaşamak O Kadar Güzel ki’.
Yazıyı görür görmez ‘Yaşamak O Kadar Güzel ki’ demek için ne beklediğimizi düşünüyorum. Sağlık, para, başarı... Ya da sevgi, aşk... Veya ev, araba... Hatta bazen sadece yaz tatili... Belki de hepsi birden...
Ama unutabiliyoruz işte... Hayatın bize verdiği, vermediği, şimdilik ertelediği veya bizden aldığını düşündüğümüz her şeyiyle yaşamanın aslında ne kadar güzel olduğunu unutabiliyoruz.
Destek olmanın, yardım etmenin, yaşamı ne kadar güzelleştirdiğini unutabiliyoruz. ‘Moral’in kendimiz için de, çevremiz için de en iyi ilaç olduğunu unutabiliyoruz.
Bunları düşünürken fark ediyorum ki, pankart Lösev tarafından 26 Mayıs- 1 Haziran tarihleri arasında 11. Kez düzenlenecek olan Uluslar arası Lösemili Çocuklar Haftası’nın duyurusu. ‘Yaşamak O Kadar Güzel ki’ de bu yıl ki Lösemili Çocuklar Haftası’nın sloganı.
Amaç, küçük kahramanların ve ailelerinin ‘Yaşamak O Kadar Güzel ki’ demelerini Türkiye’de ve dünyada kalıcı çözümlerle sağlayabilmek ve kamuoyunun dikkatini hızla artan kanser ve lösemi vakalarına çekmek.
Program dopdolu ve eminim ki, hem bu moral dopingi hem de Dünya’nın dört bir yanında birbirinden habersiz olarak aynı mücadeleyi veren çocukların paylaşımları hem onlara hem ailelerine çok iyi gelecek. Hepimizin kalbi, duaları eminim ki onlarla… Ancak çocukların sağlığına kavuşması, yüzlerinin gülmesi gibi kutsal bir amaca bireysel veya kurumsal olarak maddi, manevi hizmet etmek bizim elimizde.
Paylaş