THY Euroleague’de sakatlıklarla başlayan sancılı süreç Play-Off’larla birlikte yerini önlenemez bir yükselişe bıraktı. Rakip Panathinaikos’u ikisi deplasmanda olmak üzere 3-0 yenerek Final Four’a kalan Fenerbahçe, İstanbul’da da kaldığı yerden devam etti.
Avrupa’da basketbolun El Clasico’su olarak adlandırılan maçta Fenerbahçe rakibi Real Madrid’e adeta diz çöktürdü. Bu maç aslında kimin şampiyon olacağının işaretiydi.
Finalde bir an bile geri düşmeyen, takım savunmasından taviz vermeyen Fenerbahçe, Olympiakos’u da yenerek Avrupa’nın zirvesinde hak ettiği yeri aldı.
‘İzmir Marşı’ ile yola çıkan Udoh – Vesely ikilisinin oluşturduğu ikiz kuleler dörtlü finaller boyunca ‘Çanakkale Geçilmez’i oynadı.
Uche – Högh ikilisini hatırlar mısınız? Artık onların yerini Udoh – Vesely aldı.
Peki, takımın ‘bebek yüzlü katili’ Bogdanovic’e ne demeli? El yakan anlarda sorumluluk almaktan hiç kaçmadı.
Ama yalnız değildi!
Dixon, Kalinic, Sloukas, Datome, Nunnally
Katar, Çin ya da Rus sermayeli kulüpler başarıyı pahalı transferlerde ararken benzer jenerasyonun temsilcisi Monaco ise bu modelden vazgeçerek farklı bir yola evrildi. Rus bir patronun himayesinde Paris Saint-Germain modelini taklit ederek yola çıkan ve Fenerbahçe ile eşleştiği dönemde ‘Köy Takımı’ yakıştırmalarına mazhar olan Monaco, Avrupa’ya ilham veren bir proje takımına dönüştü. Astronomik rakamlarla transfer yapmak yerine gençlere yönelen Fransız ekibi hem lig şampiyonluğuna ulaştı hem Şampiyonlar Ligi’nde yarı final oynadı hem de Mbappe gibi genç bir yıldızı dünya futboluna kazandırdı.
Aynı yolda ilerleyen Hollanda’nın efsane takımı Ajax, ligi ikinci bitirirken 21,8’lik yaş ortalamasına sahip kadrosuyla UEFA Avrupa Ligi’nde finale yükseldi. Almanya’da benzer bir sistemi yaratan Red Bull Leipzig ise Bayern’in ardından ligi ikinci bitirirken, 20 yaşındaki Timo Werner devlerin gözdesi haline geldi.
Kısacası tarih yine günü kurtaranları değil geleceğe yatırım yapanları haklı çıkardı!
Oyun gelirimiz 773 milyon dolar
Küresel Oyun Piyasası raporu açıklandı. Ülkelerin nüfus yoğunluğu, internet popülasyonu ve oyunlardan elde edilen geliri kapsayan raporda Türkiye, 773 milyon dolarlık oyun geliriyle dünyada 18.sırada yer alıyor. Elbette listenin tepesinde 27,5 milyar dolarla Çin var. ABD ise 25 milyar dolarla ikinci sırada. Bu veriler bile Türkiye’nin potansiyelini fazlasıyla gösteriyor. Espor sektörünün Türkiye’deki hızlı yükselişi bu verilerin yılsonuna kadar milyar dolar seviyesine ulaşacağının en somut göstergesi.
Bir ilk: #Fener4Glory
Artık gözler THY Euroleague Final Four’a çevrildi. Obradovic ve sarı lacivertli taraftarlarca ‘dünyanın en güzel takımı’ olarak gösterilen Fenerbahçe iki kez elinden kaçırdığı kupayı bu kez İstanbul’da kazanmak için parkeye çıkacak. Bu önemli organizasyon öncesi Twitter, Fenerbahçe için #Fener4Glory adıyla açtığı hashtag'e kulüp armasının emojisini de ekledi. Fenerbahçe bu sayede Twitter'da adına özel hashtag açılan ilk Türk kulübü olarak da tarihe geçti.
Şunu söyleyebilirim son yıllarda en iyi yapılan işlerin başında koşu organizasyonları geliyor. Türkiye’nin pek çok yerinde düzenlenen koşularda gördüğüm tablo şu; ‘gencinden yaşlısına herkes koşuyor’…
Bunu hayat felsefesi olarak belirleyen, kendine değer veren, sağlıklı yaşamayı amaç edinen insanlar hem spor yapmak hem de omurilik felçlilerine destek olabilmek için İzmir’deydi. Organizasyon boyunca maratona katılan insanlarla tek tek ilgilenip sohbet eden yarışın Türkiye temsilcileri Ayşe Tolga, Müjde Uzman ve Murat Bür bu projeyi fazlasıyla benimsemişler.
FC Barcelona okulları dünyanın her yerinde
2017 yılını ABD’ye açılarak sürdüren FC Barcelona, dünya çapındaki FCBEscola okullarının sayısını 5 kıtada 36’ya çıkardı. Bugüne kadar Charlotte ve Florida'da okullar açan Katalan ekibi şimdilerde Austin, Chicago ve Virginia’da yeni altyapı okulları açmaya hazırlanıyor. Okulların açılmasıyla birlikte ABD en fazla FCBEscola’ya sahip ülke olacak. Barcelona bu projesiyle 40 binden fazla çocuğa ulaşmayı planlıyor.
O sene bu sene…
Geçtiğimiz günlerde Euroleague’de Final Four’a kalma başarısı gösteren Fenerbahçe Basketbol takımının medya günü için Ülker Sports Arena’daydım. Sabahın 8’inden itibaren önce yabancı gazeteci ve televizyonculara bıkmadan konuşan basketbolcular öğleden sonra bizlerle bir araya geldiler. Hepsi bu kez İstanbul’da kupayı alacaklarından emin. Kaptan Melih’in de dediği gibi, ‘Fenerbahçe için o sene, bu sene…’
Tam 5 bin genç sabahın 7’sinden itibaren Volkswagen Arena önünde uzun kuyruklar oluşturmuşlardı. Ben de gençlerin arasına girip heyecanlarına ortak olmak istedim. Hem sevdikleri oyunculara ulaşmanın mutluluğu hem de finalde yaşadıkları coşku gerçekten mükemmeldi. Tribünlerdeki Meksika Dalgası kadar salonda yaptıkları sohbetler de bir o kadar farklıydı.
Gerçek şu oyunsever gençler başka bir dil konuşuyor. Kullandıkları terimler, olaylar üzerine verdikleri tepkiler, yorumlar ve sohbetler hep bu dil üzerinden. Keyifli mi keyifli, insanda bir etki yaratıyor mu yaratıyor. Bu gençlerde çok iş var. Ben çok eğlendim, sanırım bundan sonra da aralarında olmaya devam edeceğim.
Koşamayanlar için koşun
Omurilik felçlilerinin tedavisine yönelik araştırmalara kaynak bulmak amacıyla kurulan Wings For Life Vakfı’nın düzenlediği Dünya Koşusu’nun Türkiye ayağı 7 Mayıs’ta İzmir’de yapılacak. Yakın zamanda geçirdiği bir kazada omurilik zedelenmesi nedeniyle felç olan ve bir mucizeye imza atarak yeniden yürümeye başlayan Emrah Başoğlu’nun hikâyesini duyduktan sonra bu koşuya bakışım tamamen değişti. Hem bir farkındalık yaratmak, hem de bu anlamlı organizasyonun bir parçası olmak isteyen 5 bin 500 kişi daha şimdiden kayıtları doldurdu. Kaçırdığını düşünenler telefonlarına indirecekleri bir uygulamayla İstanbul Belgrad Ormanı’nda koşabilecek. Yakalama aracını 5 kez Türkiye Ralli Şampiyonu olan Red Bull sporcusu Yağız Avcı kullanacak.
İstanbul spora doyacak
4-7 Mayıs tarihleri arasında yapılacak İstanbul Gençlik Festivali için hazırlıklar sürüyor. Yenikapı Meydanı Etkinlik Alanı’nda yapılacak festivale 300 bin gencin katılımı bekleniyor. Bu gençlik şöleninde Red Bull sponsorluğunda yapılan Neymar Jr's Five Futbol turnuvası, Nike ile birçok koşu ve futbol aktiviteleri ve son dönemde dünyayı kasıp kavuran League of Legends oyununun üniversiteler arası turnuva finali gerçekleştirilecek.
Basketbol kültürü gelişiyor
Artık şu gerçeği görmemiz gerekiyor. İnsanlar futboldan keyif almıyor. Futbol sahalarından basketbol salonlarına doğru kayan büyük bir kitle var. Fenerbahçe’nin Obradovic ile yakaladığı başarı ve beraberinde getirdiği hava bunun en büyük sebeplerinden. Ardından Darüşşafaka Doğuş ve Anadolu Efes’in de çıtayı yukarılara çekmesi ülkede basketbolu belki de en sevilen spor dalı haline getirdi.
Ancak gün geçtikçe hayatımızda daha fazla yer edinmeye başlayan espor, tüm bu inanışları çöpe attı. Hatta atmakla kalmadı akademik alanda da karşılık bulmaya başladı. Türkiye’de bunun ilk adımını Bahçeşehir Üniversitesi attı.
Önümüzdeki yıldan itibaren müfredatına eSpor’u da ders olarak ekleyen üniversite kariyerini bu alanda yapmak isteyen gençlere önemli fırsatlar sağlayacak. eSpor oyunculuğu, koçluğu ya da yöneticiliği üzerinde kariyer seçenekleri sunacak olan üniversite, Riot Games ile yaptığı işbirliği çerçevesinde League of Legends liglerinde başarılı olan sporculara da yüzde 100'e varan oranlarda eğitim bursu verecek. Farklı bölümlerde okuyan öğrenciler de bir yan dal olarak espor dersleri alıp bu alanda uzmanlaşma şansına sahip olacak. Ayrıca derslerin haricinde yapılacak özel seminerlerle gençlere uluslararası arenada geçerliliği olan sertifikalar kazanma imkânı tanınacak.
Dünyadaki pek çok eğitim kurumu ise bu ekosistemin varlığını çoktan kabul etmiş durumda.
Kaliforniya Üniversitesi Irvine Kampüsü geçtiğimiz yıl benzer bir bursu vereceğini duyuran Amerika’daki ilk devlet üniversitesi olmuştu. Riot Games de bu karara en önemli desteğini tüm üniversite öğrencileri için kampüste yeni bir PC Cafe inşa ederek verdi.
Norveç’te faaliyet gösteren Garnes Vidaregaande Lisesi de bu alanda eğitim veren önemli kurumlardan. espor endüstrisindeki büyümeyi ve gençlerin oyunlara ayırdığı zamanı gördükten sonra üç yıllık bir eğitim programı oluşturan lise geçtiğimiz yıl 30 öğrenciyle yola çıktı. Mekanik, strateji, taktik, ekip çalışması ve profesyonel oyuncuların motivasyonları ve takım çalışmasıyla ilgili teoriler üzerine yoğunlaşan lise, alanında deneyimli antrenörlerle eğitimlerini aktif bir şekilde sürdürüyor.
Bir diğer Avrupa ülkesi İsveç de bu işi lise düzeyinde ilk başlatanlardan. 2015 yılında harekete geçen Arlanda Lisesi ise başı çekiyor. Öğrenciler burada uzman isimlerden haftada dört kez espor dersi alıyorlar.
Çin ve Güney Kore ise eSpor’u eğitim müfredatına ilkokulda koyan en özel ülkeler. Bunun sebebi ise malum. En iyiler bu iki ülkeden çıkıyor. Buradaki eğitim anlayışında iki temel kavrama önem veriliyor. İlki espor oyuncusu, ikincisi de espor yöneticisi yetiştirmek.
Tüm bu gelişmelerden sonra
Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray ile anılmadığı gün neredeyse yok. Menajeri Muzzi Özcan’ın, Fenerbahçe İdari Menajeri Hasan Çetinkaya ile görüşmesi şöyle dursun, Aziz Yıldırım ile bir araya gelmesi bile sonucu değiştirmeyecek.
Gerçek şu; Emre hem kalben hem de zihnen Türkiye’ye hazır değil.
Buraya dair pek çok şeye yabancı. Hayallerinde bile Türkiye yok. Önceliğini bile Almanca öğrenmeye vermiş. Dortmund’daki pozitif havadan da son derece memnun. Orada gelişimini tamamlamak ve tıpkı Cristiano Ronaldo gibi Real Madrid forması giymek istiyor. Bunun için en iyi yerde olduğunu biliyor.
Dortmund herkesçe kabul edilen gerçek bir futbol okulu. Emre kısa süreli Danimarka kariyerinin ardından Dortmund’un kapısından girmeyi başardı. Şimdi sırf Türkiye’ye gelmek için bu riski göze almaz. Forma giysin ya da giymesin uyum sağladığı sürece Dortmund’un bir parçası olmaya devam edeceğinin farkında.
Aziz Yıldırım’ın Emre’yi çok istediğini biliyorum. Ancak burada son sözü Emre değil, Dortmund (!) söyleyecek. Geleceğe dair Emre ile ilgili planları varsa onun gelişimi için en iyi kararı vermek isteyeceklerdir. Sırf bu yüzden Türkiye’yi düşünmeyeceklerinden de son derece eminim.
‘Alex’in kramponlarını alırız’, ‘Eto’o bitmiş’, ‘Ronaldinho geliyor’ manşetlerine alışkın bizler şuna emin olalım Emre Mor’u hepsinden daha çok bekleyeceğiz…
Her insan doğduğu günden itibaren çevresel faktörlere karşı sürekli bir savaş verir. Kimi bu yarışa adapte olur, kimi rekabetin dışına itilir. Ayakta kalanlar ise elde ettikleri zaferlerle şöhreti, parayı ve unvanları hanesine yazdırır.
Tıpkı 300 milyondan fazla insanın ilgilendiği eSpor’da olduğu gibi…
eSpor, ‘spor’ mudur? En büyük tartışmalardan biri de bu. Fiziksel olarak efor sarf edilmediği gibi yanlış bir algıya düşülmesi bu tartışmanın temel noktasını oluşturmaktadır. Cevabı ise basit; spordur. ABD ve Kore olmak üzere pek çok ülkenin eSpor oyuncularına şimdiden ‘sporcu vizesi’ vermesi de bu tartışmaya verilecek en güzel cevaptır aslında.
Bu cevap tatminkâr gelmediyse bilimsel olarak açıklayalım. Köln Spor Akademisi tarafından yapılan araştırma; eSpor oyuncularının tıpkı diğer sporcular gibi motor sprint ürettiklerini ve stres seviyelerinin benzer olduğunu ortaya koymuş hatta diğer türlerden daha zorlu olduğu sonucuna varmıştır.
Ve bilinenin aksine eSpor’cular için hayat o kadar da kolay değil. Çünkü dijital dünyanın en iyisi olmak için sert ve zorlu antrenman programlarından geçmek zorundalar. Arkalarında antrenörler, analistler ve hatta spor psikologlarının olduğu karmaşık bir altyapıya sahipler. Zihinsel hazırlık kadar vücutlarını da hazır tutmaları gerekiyor. Optimum performansa ulaşmak onlar için su kadar, hava kadar önemli. Bu nedenle sağlıklı beslenme, diyet ve sürekli spor yaşamlarında büyük bir yer tutuyor.
eSpor’cular için yaygın olan söylentilerden biri de ‘asosyal’ oldukları yönünde. Peki, bu klişe doğru mu? Oyun oynayan bu gençler gerçekten ‘asosyal’ bireyler mi? Newzoo tarafından yapılan özel bir çalışma bunun da gerçeklikten son derece uzak olduğunu ispat ediyor. eSpor’cuların ve hatta onları takip eden hayranlarının son derece eğitimli, ortalama nüfusun üstünde bir ekonomik güce ve mutlu evliliklere sahip olduklarını rakamlarla ortaya koyuyor.
Kısacası
Ve Ankara’daki mücadele erken bir golle başladı.
Emre Belözoğlu’nun ortasında topla buluşan Mustafa Pektemek henüz 7. dakikada Başakşehir’i öne geçirdi. Bu golle birlikte oyun üstünlüğünü ele geçiren Başakşehir, rakip kaledeki baskını artırdı. Osmanlıspor atağa çıkarken Mehmet Güven’in hatasını iyi takip eden Cengiz Ünder kaleciyle karşı karşıya kaldı ancak vuruşu Litvanyalı kaleci Karcemarskas’ın kollarında kaldı.
İlk yarım saatten sonra ise Osmanlıspor kendine gelmeye başladı. Daha çok ayağa top yapan ve rakip kaleye ataklarını sıklaştıran ev sahibine karşı Medipol
Başakşehir ise en iyi yaptığı şeyi, alan savunmasını uyguladı. Bu oyun şablonuyla da Osmanlıspor’un hızlı isimlerine geçit vermedi.
MAÇIN KIRILMA ANI
Osmanlıspor oyunun ikinci bölümünde hem baskıyı artırdı hem de beraberlik golünü bulmak için Webo ve Luiz Carlos’u oyuna dâhil etti. Ancak Başakşehir savunmada Yalçın, orta sahada Emre Belözoğlu’nun liderliğiyle rakibine gol fırsatı vermedi ve bugün oynanacak derbi öncesi çok önemli bir üç puanı hanesine yazdırdı.
Maçın kırılma anı ise ilk yarıda, PSV’den kiralanan Adam Maher’in arka direkte yaptığı vuruşu inanılmaz bir refleksle çizgiden çıkaran Volkan Babacan’ın yaptığı kurtarıştı.
Son dönemin en çok eleştirilen isimlerinden Cüneyt Çakır hakkında da birkaç şey söylemek istiyorum. Harika bir 90 dakika yönetti. Pozisyonlara oldukça yakın ve hâkimdi. Çaldığı doğru düdüklerle karşılaşmayı hatasız tamamladı.