Taksim çatlar çatlatır

TAKSİM’i yayalaştırma projesi malumunuz, Taksim’i yayalaştırmama şeklinde başladı.

Haberin Devamı

Sunta panolarla -benzetmek gibi olmasın- Berlin Duvarı çağrışımlı bir labirent oluşturuldu çalışmaların hemen başında.
Maksat trafiği rahatlatmak olarak gösterilse de var olandan fazla şerit eklenemeyecek bir şekilde, altgeçitle yeraltına indiriliyor yol anlayabildiğimiz kadarıyla.
Oluşacak meydanı tavaf edecek, oluşacağı iddia edilen geniş boşluktan istifade, çılgınca koşturacak halkın Taksim’den ayrılmak istediğinde yeraltına inmesi ve bir şekilde yolunu bulması öngörülüyor.
Topçu Kışlası için tasarlanan ağaç katliamı ve yerine oluşturulacak buz pateni pistiyle ilgili düşüncelerimi ve fantezilerimi kendime saklamam daha doğru olacaktır
Anlattıklarımdan bir şey anlamamış olabilirsiniz çünkü ben de anlamadım!

İlhan Berk, “Pera” adlı güzeller güzeli kitabında -1923 model- Taksim Meydanı’ndan şöyle bahseder:
“Cumhuriyet atlaslarında bir dörtyol ağzı Taksim diye. (Cumhuriyet atlaslarını ve Cumhuriyet adlı bir türlü büyümemiş zamane çocuğunu biliyorsunuz.) Bir alan.
Bütün dörtyol ağızları gibi dikkatli ve gözünü dört açan. Yalnız gözünü mü?
Kollarını ellerini de öyle açmıyor mudur?
Bunun için de çok neden vardır: Hem yeni hem de deneysizdir.
Her şey de ondan soruluyordur.
Bir atardamar.
Bir ileri karakol.
Tıkanmaya, kireçlenmeye gelmez.
Cumhuriyetin yeni tarihini o yazacaktır.”

Taksim, doğal ve güzel uzantısı İstiklal Caddesi ve çevresi bir siyasi itişme alanıdır.
Enis Batur, 2000 yılında “1870-2000 Bir Beyoğlu Fotoromanı” sergisinin kataloğuna yazdığı önsözde şöyle der:
“... Taksim-Tünel hattının, oradan onlarca sokağın dehlizini aşıp çok daha geniş bir coğrafyaya, Galata’ya ya da Meşrutiyet Caddesi’ne, bir uçta Tophane’ye, bir başkasında Dolapdere’ye dek genişleyen bu kentiçi kent yalnızca Batılılaşma hevesinin, tüketim ekonomisinin, alternatif yaşam stilistliklerinin, ‘bize yabancı’ diye kestirilip atılan bir toplumsal tabakanın odağı olmakla kalmamıştı:
Konstantiniyye’nin ağır, kurallarının deli gömleğinde sıkışmış, kapalı yaşama düzeninden firari çıkmak isteyen her bireyi için kapıyı aralamıştı.
Bir kent hapishaneye dönüştüğünde, ne yapıp edip bir köşesinden çatlar: Özgürlük talebi gelip kendisini dayatmıştır.”

Uzun lafın kısası...
Taksim ve çevresi, bir “günah başkenti”dir bazı kafalarda.
Bu son projeler, hamleler de defalarca örneklerine rastladığımız şekil verme, geleni/gideni geriletme, ürkütme, dağıtma, alan yaratıp rant yutma denemelerinden biri, hem de epeyce cesur ve kuvvetlisidir.
Ne kadar başarılı olacak, göreceğiz.
Taksim barikatlarına bakıp Batur’un cümlesini tekrarlamakta fayda var:
“Bir kent hapishaneye dönüştüğünde, ne yapıp edip bir köşesinden çatlar...”
O çatlak bu bölgeden başlayacaktır yine, unutmamakta fayda var.
İstersen tüm Beyoğlu’nu buzla kapla, çatlar, çatlayacaktır.

 

Yazarın Tüm Yazıları