Paylaş
*
Şehit cenazelerindeki çığlıkların alevli bir yumruk gibi içimize çöktüğü günler...
Tedirgin, mutsuz, umutsuz, gergin günler...
Kimsenin kendini güvende hissetmediği günler...
Yol kesilen, pusu kurulan, canlara kıyılan günler...
Silahların ve bombaların makul sesleri bastırdığı, cılızlaştırdığı günler...
“Barış” diyenlerin en tehlikeli şahıslar olarak görüldüğü günler...
*
Toplumun huzurlu günler umudunun “Taht Oyunları”na kurban edildiği günler...
Safların sıklaştırıldığı, hamasi nutukların alkışlarla karşılık bulduğu günler...
Dağlarda veya saraylarda oturanların hesaplarını denkleştirmek için ölmek ve öldürmek emirlerini bakkala ekmek söyleyen insan rahatlığıyla yağdırdıkları günler...
Her gün ortalama 5 canın kurban verildiği kanlı ve karanlık günler...
Ve o günleri hatırlayanların her gelişmenin kan falından okunduğu şu halimize bakıp “Acaba 90’lara mı dönülüyor?” sorusunu yönelttiklerinde “Utanmaz!” diye fırçalanıp hain ilan edildiği günler...
*
Hikmetinden sual olunmaz muktedirlerin 90’lara döndüğümüzü görmeleri için herhalde Yonca Evcimik’in çıkıp “Abone”yi söylemesi gerekiyor; bilmiyorum, bilemiyorum...
Atmosferi 90’lardan kopyala/yapıştır...
Şiddeti 90’lardan kopyala yapıştır...
Nutukları 90’lardan kopyala/yapıştır...
Nutuk atanlara, attıkları nutuklara bakıyorum...
“Evlatlarımızı feda etmeye hazırız” demiş mesela Başbakan Davutoğlu...
Ben de kendisine 90’lı yıllarda böyle durumlarda kafamızı önümüze eğerek sıkça tekrarladığımız o Orhan Veli şiirini okumak isterim:
“Neler yapmadık şu vatan için!
Kimimiz öldük;
Kimimiz nutuk söyledik.”
Paylaş