3 Aralık 2011
İnternetten şarkı indirmece, piyasanın yeni belirleyicisi olurken, onunla birlikte pazar payını düzenli artıran tek format plak. CD satışları dramatik şekilde düşmeye devam ediyor ancak plaklar ve haliyle pikaplar, üçüncü baharını yaşıyor
Bu yazıyı tetikleyen karşılaşma bir D&R mağazasında gerçekleşti.
“Dergilerden neler var? Yeni Mojo/Uncut gelmiş mi? İki albüm baksam mı? Futbol dışı bir oyun alma girişiminde bulunsam mı?” şeklinde klasik dürtülerle girmiştim mağazaya.
Kararlı tüketici günüm değildi, raf müfettişi havasındaydım.
İşte böyle hoş gezenin boş kalfası bi anımda gördüm dikey pikap denen cihazı.
Duvara monte edilmiş, adı üstünde işte dikey pikap.
Plağı bir mekanizmayla yerine sabitleyip iğneyi koyuyorsunuz, yerçekimine inat dönüyor müzik, dönüyor dünya.
Evde aslan gibi, âlemin kralı Technics 1210 var; yedek kullanabileceğim Lenco (USB çıkışlıdır kendileri) pozisyonunu koruyor.
Yazının Devamını Oku 
1 Aralık 2011
HAFİFTEN kanınızın çekildiğini hissedersiniz, gerçekten de bir ürperme gelir. Sinir sisteminiz duyduğuna inanma aşamasını zorlanarak atlattıktan sonra genelde bezginlik hâkim olur bünyeye.
“Iyyh” diyebilirsiniz, “Aman ne komik, gül gül öldük” diyebilirsiniz veya en iyisi sessizce durup uzaklara bakmayı tercih edersiniz.
Kötü veya “soğuk” esprinin genel etkileri özetle böyledir.
Karşılık da vermek isteyebilirsiniz tabii.
Mesela karşınızdaki “Adam yatmış, karısı kotra” diyerek ölümcül, acımasız bir hamle yaptıysa siz de can havliyle “Cem’le küstük, hangi Cem? Pamp ap dı Cem” diyerek ateşe ateşle karşılık verebilirsiniz.
Nefsi müdafaaya girer, hâkim karşısına çıksanız beraat edersiniz.
* * *
Kötü esprinin kendine özgü bir estetiği vardır, severim.
Tıpkı aşırı kötü filmlere, aşırı kötü şarkılara duyduğum türden bir sevgi.
Hayatı, insanoğlunun nereye varmaya çalıştığını sorgulatır.
Bir esprinin ya çok iyi olması gerekir ya da çok ama çok kötü.
Bu konuda uzmanlaşmış yakın arkadaşlarım vardır, ben de fena sayılmam (çok fenayımdır demek bu tabii!)
Birbirimize üst üste onlarca, yüzlerce berbat espri yapıp bir nevi şok tedavisi uygularız.
Pirimiz Can Barslan’dır.
Bu büyük mizahçı, absürdün dalağını yarmış bu tatlı insanın Leman’daki “Terelelli Pictures” köşesi yıllarca rehberimiz olmuştur.
Örneklemek bakımından, hatırıma kazındığı şekilde aktarmaya çalışayım bazı karikatürlerinin mantığını.
Mesela adam eve gelir, karısı “N’aber, nasıl geçti günün?” der.
Adam “Bilsen başıma ‘ne’ler geldi?” der.
Adamın kafasında çeşitli boyda ve fontta birçok “N” harfi vardır.
Kahramanımızın başına gerçekten de “N”ler gelmiş ve saplanmıştır!
Güler miyiz? Can Barslan yaptığı için evet. Fiziksel bir acı hissi eşliğinde de olsa güleriz, durduramayız kendimizi bu haksızlık karşında.
* * *
Adam oturmuş şarkı söylüyordur: “Yağdır mevlam siyuuuu!”
Aynı karede gökyüzünden elinde baltalarla filan Siyu yerlilerinin düştüğünü görürüz.
Barslan görevini yerine getirmiş, okurun hassas sinir uçlarının ensesini bularak şaplağı patlatmıştır.
Titreriz, ürpeririz, sırtımızda biriken ter damlalarını fark ederiz ama çok geçtir artık.
Bünye savunma mekanizmasını devreye sokar “Puhahaha!” diye patlatırız kahkahayı otobüste, vapurda veya banka kuyruğunda olduğumuza filan bakmadan.
* * *
Kötü espri yapma hakkı mizahçılara ve yakın arkadaşlara, çok yakın arkadaşlara aittir.
El-kol şakası yapmanın sözel hali sayıldığı için sadece yakın arkadaşlarımıza tanıdığımız bir haktır.
Tanımadığımız, tanınmadığımız ortamlarda yaparsak işler karışabilir.
Vicdanımızı sorgularlar...
* * *
Egemen Bağış’ın “Geçen gün kamyon sürdüm, Leonardo Da Vinci” esprisi gündemi epeyce meşgul etti.
Üstüne bir de “Tarzanglish” çağrışımlı tepki cümlesi -”Put it in your appropriate place/Onu münasip bir yerine koy”- gelince sosyal medyada adı “Şakacı Egemen”e çıktı bakanın.
İşin diplomatik, siyasi boyutundan bağımsız bir değerlendirme yapmak gerekirse...
Sayın Bağış, sevgili Bağış...
“Leonardo” temalı çalışmanızı, kötü espri geleneğine duyduğunuz saygının bir nişanesi olarak görmek ve hızla unutmak isterim.
Gılarımla.
Hangi gılarımla?
Fazıl Saygılarımla.
Oldu mu?
Olmadı tabii.
Tamamen intikam hissi...
Yazının Devamını Oku 
29 Kasım 2011
BİRBİRLERİYLE maaş belirlemeleri (kendilerinin veya birbirlerinin) dışında hiç anlaşamazlar.
Tahammül sınırları dardır; kuyu kazarlar, ayak kaydırırlar, hatta kürsüden itelerler.
Zorunlu haller dışında aynı ortamda bulunmazlar; “öteki”nin kokteyline, davetine, törenine, cenazesine gitmezler.
El sıkışmazlar, göz değdirmezler, yok sayarlar.
Fırsat bulduklarında, sahneleri geldiğinde, siyaset kavgasında galebe çaldıklarında “öteki”ni ezerler, sürüm sürüm süründürürler, çanına ot tıkarlar.
Özel mahkeme icat edip tıkarlar, kendi hukukunda iyice kavururlar, yeri gelir yasaklar yığarlar, yeri gelir ipe yollarlar.
Kendi lehlerine konuştuklarından çok “öteki”nin aleyhine konuşurlar, çalışırlar, çabalarlar.
Küçük ölçekli olarak tüm yurtta yaşarlar ancak merkez elbette Ankara’dır.
Bakan, vekil, partili, asker, bürokrat, yargı mensubu, gazeteci gibi kartları olabilir.
Yazının Devamını Oku 
27 Kasım 2011
GALATASARAY açısından bir nevi fırsat haftası; “pek yakında” karşılaşacağı ezeli rakibi engele takılmış, fark kapatma imkanı doğmuş.
Zaman, zemin ve şartlar galibiyeti daha cazip hale getirmiş.
Elmander ve Baros’la takviye edilmiş ileri karakol hattı, hücum eğilimi ağırlıklı orta saha niyeti belli ediyor.
Fakat her ne hikmetse Galatasaray el freni çekilmiş vaziyette sürat denemesine girişen otomobil görüntüsünde.
* * *
Azmi, kurgusu, oyun planı rakibi hapsedip kalesini yıkmak niyetinde olduğunu işaret ediyor fakat pozisyon oluşturmak pek mümkün olmuyor.
Elmander’in disiplini, çalışkanlığı ve ciddiyeti var ancak Kazım’da aynı isteği göremiyoruz mesela.
Semih ayakta kalıyor fakat Riera beklenen katkıyı sağlamaktan uzakta mesela.
Yazının Devamını Oku 
27 Kasım 2011
KADINA karşı şiddet veya genel manada aile içi şiddete karşı hassasiyetin arttığına dair haberler artıyor. Yürüyüşler, imza kampanyaları, konferanslar, köşe yazıları...
Son olarak Hürriyet ve BM Dünya Nüfus Fonu’nun düzenlediği “Aile İçi Şiddete Son-Gökyüzü Herkesindir” başlıklı konferansa geniş katılım oldu.
Meclis’te Başbakan Erdoğan’ın da katıldığı imza kampanyası, farklı partilerin (mesela EDP) yürüyüşleri; konunun siyaset üstü bir konuma taşınacağına dair umut verici gelişmeler.
Peki kimdir kadın düşmanı?
Sadece eğitimsiz, ruh hastası, alkolik, madde bağımlısı, içinde insan sevgisi taşımayan kişiler midir?
Okuduğum kitap böyle anlatmıyor...
¡ ¡ ¡
Okuduğum kitabın adı “Kadın Düşmanı Sözlük”.
Annesi ‘68 Kuşağı’nın radikal feminist isimlerinden olan Fransız Agnes Michaux derlemiş sözlüğü; Yiğit Bener de dilimize kazandırmış.
1990’larda popüler olan bir kitap Michaux’nun çalışması. Özdemir İnce daha o dönemde önermiş Bener’e ama yayınlanması bugünleri bulmuş.
Bir bakıma, iyi zamanlama. Kitap aslında “eğlenceli bir okumalık” olarak tasarlanmış ve yazılmış.
Bu misyonu yerine getirdiği de söylenebilir; nasıl okuduğunuza bağlı işin o kısmı. Fakat kitabı asıl ilginç kılan sözlüğün “yazarları”.
Kimi zaman güldüğümü “hain erkek” tarafım itiraf etsin.
Ama çoğunlukla “Yok artık; hecin devesinin turuncu bağcıklı bale pabucu!” dedim.
Yazarlar demiştik değil mi?
Öyle böyle değil sözlüğün maddelerini oluşturan yazarlar.
¡ ¡ ¡
“Kadınlar!.. Bir yanda elde ettiğimiz kadınlar vardır... Öte yanda elde edebileceğimiz ama elde etmediğimiz kadınlar. İşte bunlar ayrıkotudurlar.”
Kim etmiş bu lafı? Louis Aragon, hani o anıtsal “Mutlu aşk yoktur” dizesini yazan Aragon.
“Varlıklı bekârlar çok daha yüklü vergiler ödemelidir. Çünkü bazı erkeklerin diğerlerinden daha çok mutlu olmaları haksızlıktır” demiş eleman. Hatta aynı muhterem “Bir kadına karşı takınabileceğiniz yegâne kibar tavır, eğer güzelse onunla sevişmek, değilse de bir başkasıyla sevişmektir” de buyurmuş.
Kim bu münasebetsiz? Oscar Wilde!
¡ ¡ ¡
Hazret uçmuş: “Dünyada bir kadından daha beter bir şey olamaz, tabii başka bir kadın hariç...” Hazret, komedyanın atalarından Aritofanes...
Büyük şair Baudelaire kısaca “Çekici ol ve sus!” demiş ki, ayıp etmiş.
Oyunlarına kuşaklardır gülünür dünyanın her yerinde Moliere’in. Peki ne yumurtlamış Moliere: “Sizin cinsiniz boyun eğmek için yaratılmıştır. Mutlak güç sakallıda bulunur!”
¡ ¡ ¡
“Kadınların yoktan var edebilecekleri üç şey vardır: Şapka, salata ve karıkoca kavgası” diyen kişi Mark Twain.
“Kadınları görmeye gittiğinde kırbacını unutma” dediği bilinir Nietzsche’nin; “(Kadınlar) kilit altında korunması gereken mallar, mülklerdir; hizmetçilik için yaratılmış ve kendi mükemmeliyetlerine sadece ast konumunda ulaşabilen mahluklardır” da demiş, diyebilmiş.
Balzac’tan Lord Byron’a, Chirac’tan Aziz Tomas’a, Woody Allen’dan Dostoyevski’ye siyasetçi, felsefeci, edebiyatçı, sinemacı yüzlerce isim, yüzlerce kafatasını uçuracak yorum.
¡ ¡ ¡
“Kadın vampirdir, oluklu oyma kalemidir, yiyici ve içicidir; cinsel organı, iştahla yuttuğu eril cinsel organla beslenir...”
Çok mu fena? Bence de öyle, berbat!
Ancak bu satırları yazan gözü dönmüş bir maço değil, bir kadın, Simone de Beauvoir.
“Kadın Düşmanı Sözlük”ün yazarları sadece erkekler değil, kadınlar da var. Ve ister inanın ister inanmayın, onların yazdıkları/söyledikleri çok daha ağır olabiliyor.
(Kadın Düşmanı Sözlük, Agnes Michaux, çeviri: Yiğit Bener, Can Yayınları, 2011)
Yazının Devamını Oku 
26 Kasım 2011
En iyi gitarist konusunda zaten laflayacağız ama en kötü gitarist kimdir diye merak eden olursa “Ben!” diye el kaldırırım gönül rahatlığıyla
Güzide dergi Rolling Stone, ‘bütün zamanların en iyi 10 gitaristi’ listesini açıkladı.
Aferin, bravo, tebrik ederim, bir liste sever olarak mutlu olurum, bendime sığmam taşarım, şak şak şak alkışlarım.
Bu tür listelerin kaçınılmaz neticesidir; hemen “O var da bu niye yok?” tartışması başladı.
Bu tartışmalara uçan kafa şeklinde girmeden önce bir gerçeği sizinle paylaşmak isterim.
En iyi gitarist konusunda zaten laflayacağız ama en kötü gitarist kimdir diye merak eden olursa “Ben!” diye el kaldırırım gönül rahatlığıyla.
BIRAK BENİ N’OLUR
Hayatta kendim kadar yeteneksiz, berbat, sefil bir gitarist görmedim.
Yazının Devamını Oku 
24 Kasım 2011
NORMAL günler sayın seyirciler; şimdi özetler...
Aylardır tutuklu yargılanan gazeteciler, Ortadoğu ve Balkanlar’ın en büyük adalet (metrekare bakımından, yanlış anlaşılmasın) sarayında, dar alanda mücadele şeklinde özetlenebilecek bir ortamda hâkim karşısına çıktı.
Dayanışma amacıyla duruşma sarayı önüne gelen yerli ve yabancı meslektaşları, gazeteci arkadaşlarının fotoğraflarından oluşan bir pankart hazırlamıştı.
Her gazetecinin fotoğrafının altında çalıştığı kurumun adının yazılı olduğu pankartlardan Ahmet Şık’a ait olanın altında “Serbest Gazeteci” yazıyordu.
İroniye beklerim, buyur gel sayın seyirci; “serbest gazeteci” 3 Mart 2011’den beri “tutuklu” yargılanmakta.
Gülme, ağla bence sayın seyirci.
* * *
Yeni anayasa odaklı çalışmalar yapması umuduyla seçilen 2011 model Meclis, “has” bir tartışma ile gündemde sayın seyirci.
Yazının Devamını Oku 
22 Kasım 2011
BAŞBAKAN Erdoğan’ın Time’ın kapak konusu olmasından en son haberdar olan Türk ben olabilirim.
Geçen hafta, perşembe-pazar arasını Sicilya Adası’nda, Metin Oktay’ın 50 yıl önceki Palermo sezonunun peşinde geçirdim.
TRT Türk’te yakın gelecekte yayınlanacak bir belgesel çekildi, ben de kendimce katkı sağladım.
İtalya kendi derdine düşmüş, malum. Sicilya ise başka bir âlem, bir nevi tatlı çılgınlar evi; bırakın dünyayı, İtalya’yla bile pek ilgileri yok.
Ne Time’dan haberin oluyor bu durumda, ne “Erdogan’s way”den.
Pazar sabahı, memlekete dönüş yolunda Time’ın kapağında “Erdoğan’ın yolu”nu görünce dergiyi aldım ve okuya okuya döndüm.
Yolculuk sırasında kapak fotoğrafına ayrıca takıldığımı, etkileyici bulduğumu, kim çekmiş acaba diye imzaya baktığımı (Marco Grob çekmiş) belirtmeliyim.
Döner dönmez öğrendim ki Başbakan Erdoğan fotoğrafını beğenmemiş ve “Bu fotoğrafı arayıp bulmak için çok eziyet çektiler herhalde” demiş.
Yazının Devamını Oku 