BİTTİ bitiyor, açıldı açılıyor derken sonunda o gün geldi. İstanbul’a 86 yıldır hizmet veren Atatürk Havalimanı’nda geri sayım başladı. Son uçuş 5 Nisan gece yarısından sonra 03.00’te yapılacak. Büyük taşınma ise 7 Nisan gece yarısı tamamlanmış olacak. Bu tarihten sonra da artık İstanbul Havalimanı hayatımızın bir parçası haline gelecek.
59 YABANCI ANLAŞTI
Dünyanın en büyük aktarma merkezlerinden biri olması beklenen havaalanının iddialı olduğu konulardan biri de alışveriş. 100 bin metrekare kiralanabilir alana sahip havaalanında, toplam 400 mağaza yer alacak. Dünyanın en önemli markaları burada yer almak için hazırlıklara başladı. Aldığım bilgiye göre, şu ana kadar Louis Vuitton, Hermes, Ecco gibi 59 yabancı marka ile anlaşma yapıldı. En büyük mağazalardan biri Christian Dior’a ait olacak. Fransız moda devi, mağazasını mayısta açacak. Yeni havalimanı yerli ve yabancı yolcu için dev bir alışveriş merkezi (AVM) olacak. Türkiye’nin en büyük AVM’lerinden olacak havaalanını heyecanla bekleyen kesimlerden biri de Türk perakendeciler. Yılda 90 milyon yolcunun gelip geçeceği havaalanını ‘en stratejik AVM’ olarak niteliyor perakendeciler ve bugünlerdeki tek gündemleri bu. İstanbul Havalimanı’nda, hazır giyimden, yeme içmeye 100’e yakın Türk markası yer alacak. Dünyanın büyük perakende markalar ile birlikte yer alacak olan markalar arasında Beymen, Vakko, LC Waikiki, Damat, Twigy, Paşabahçe, Gizia, Desa, Penti, Saat&Saat, Network, Divarese, Altınbaş, Atasay, İpekyol, BG Store, Roman, D&R var. LC Waikiki ise bin 600 metrekarelik alanla en büyük mağazaya sahip olacak.
Yıllardır küresel marka olma çalışmaları sürdüren bu markalar için gelecek yıllarda 150 milyon insanın karşısına çıkmak önemli. Bu nedenle ‘stratejik’ kelimesini kullanıyor Birleşmiş Markalar Derneği Başkanı Sinan Öncel. İtalya, İspanya modelinde olduğu gibi yerli markalarla burada yer almanın büyük katkı sağlayacağını söylüyor Öncel ve “Türk markaları için yeni havalimanı global bir showroom olacak. Yabancı satın almacılar da oradan geçecek” diyor. Dış hatlar ile iç hatların iç içe olmasının da fırsat yaratacağını anlatan Öncel, “Yurtdışından gelip yurtiçinde mesela Antalya’ya gidecek ziyaretçi de bu AVM’den geçecek” diye ekliyor.
Havalimanından çok, ‘bir yaşam alanı olarak tanımladığı’ bu yeni AVM’de, Türk markalarının Türkiye markasına ve algısına da olumlu katkı sağlayacağını söylüyor Öncel. Üst gelir grubu ziyaretçilerin de havalimanına ilgi göstereceğini, bunun da markalara katkı sağlayacağını belirtiyor. Öncel de bu kaldıraç etkisini vurgularken “Bu adımın global markalaşmaya etkisi 1-2 yılda görülecek. Havalimanı perakende için 6’ncı vites olacak” diyor.
HAVALİMANI PERAKENDESİ BAŞLIYOR
“Özgürlüğün saniyesi bile değerli...”
Demir parmaklıklar, dikenli teller arasından geçip, gözümüzle tanımlanan kapıları aşarak girdiğimiz Maltepe Cezaevi’nde, genç bir mahkûm söylüyor bu sözleri.
Maltepe Cezaevi’nin bir üretim atölyesinde tanıştığımız 18 yaşındaki o genç ve diğerlerinin kimi 7, kimi 22 yıla mahkûm...
Kendilerini “kader mahkûmu” olarak tanımlıyorlar, pişman ve çaresizler. Özgürlük vurgusu da işte bu yüzden...
Bu mekanda bulunmamızı sağlayan, bir kadın girişimci olan Çiğdem Dursun. 2014’te sosyal sorumluluk projelerine destek amacıyla bir proje hazırlıyor. Mahkûmlara otellerde kullanılan tekstilden yapılma terlik üretimini öğretmeyi hedefleyen projenin asıl amacı da cezaevinden tahliye olduktan sonra mesleği olmayanlara bir meslek kazandırmak.
Maltepe L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda İş Yurtları Kurumu’na bağlı olarak iki iş atölyesi ile başlıyor işe. Bugün 100’den fazla mahkûm, dünyanın ve Türkiye’nin çok önemli markalarına ev terlikleri, çok ünlü otellere banyo terliği üretiyor. Dursun, erkek cezaevinde üretim yapan ilk kadın. Ancak tüm cezaevlerinde tek girişimci o değil. Çünkü Adalet Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösteren İş Yurtları Kurumu, mahkûmların sosyalleşmesi, cezaları bittikten sonra topluma yeniden kazandırılmaları ve meslek sahibi olabilmeleri için bu politikalara bir süredir ciddi önem veriyor.
Maltepe ziyaretimizde bu çalışmaları anlatmak için İş Yurtları Kurumu’nun başında Tetkik Hakimi olarak bulunan Murat Ünlü de vardı.
MOSKOVA’nın en lüks otellerinden Ritz Carlton’un koridorları, bu hafta Türk turizmcilerle doldu taştı. İnşaatını 10 yıl önce Türk iş insanı Erol Tabanca’nın yaptığı ve Büyük Katherina Ödülü’nü aldığı oteldeki kalabalığın nedeni, sektör için büyük önem taşıyan MITT Uluslararası Turizm Fuarı’ydı.
Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) Başkanı Firuz Bağlıkaya’nın davetiyle geldiğimiz fuar, son iki yıldır hızlı bir yükseliş trendine giren Rusya pazarındaki olumlu gelişimi gözler önüne seriyordu. Metrekare olarak yerleri küçülse de Türkiye ve TÜRSAB’ın stantları yoğun ilgi gördü.
Bağlıkaya, Rusya pazarının Türkiye için tartışmasız en önemli pazar olduğunu söylüyor ve “Bu yıl yüzde 10 civarında artışla 6 milyon Rus turist bekliyoruz” diyor.
Moskova’da bizi konuk eden isimlerden bir başkası ise bu yılın başında göreve başlayan Büyükelçi Mehmet Samsar’dı. Rusya’da 1300’e yakın Türk sermayeli şirket olduğunu söyleyen Samsar, iki ülke arasındaki ilişkilerdeki iyileşmenin arttığını ve artacağını anlatıyor.
TROYA OPERASI
Türkiye ile Rusya’yı birbirine biraz daha yaklaştıracak adımlardan biri ise önümüzdeki günlerde atılacak. Türkiye-Rusya Kültür Yılı 8 Nisan’da başlıyor.
İki ülkenin devlet başkanları Vladimir Putin ve Recep Tayyip Erdoğan, Bolşoy’da Troya Operası ile bu yılın açılışını yapacak. Bir yıl boyunca da, iki ülke halkının kültürel olarak birbirini daha yakından tanıması için çeşitli etkinlikler gerçekleşecek. Bu etkinlikler arasında iki Tarkan konseri var. Bu ülkede çok sevilen Tarkan, 11 Mayıs’ta Kazan’da 14 Mayıs’ta ise Moskova’da konser verecek.
İŞ dünyasında bir süre önce konkordato furyası vardı. Son günlerde bu haberler kesildi. Ancak dikkat çeken başka bir gelişme ortaya çıktı. Gazete ilanlarında, icra sitelerinde iflas eden şirket sayısı ciddi bir biçimde artmaya başladı. Konkordato ekonomideki türbülansın yarattığı sorunlar yüzünden borçlularına karşı bir nefes alma süreci getiren bir uygulamaydı. Ancak ne yazık ki suiistimaller nedeniyle tepki çekti ve kuralları zorlaştırıldı.
Bu sürede konkordatoya başvuran mücevher dünyasının ünlü şirketlerinden Gilan gibi bazı şirketler başvurularını geri çekti. Pamukkale gibi önemli bir markanın konkordato başvurusu ise kabul edilmedi, iflası istendi. Bu durum iş dünyasının gündeminde önemli bir yer tutuyor. Sohbetlerin ana konularından biri bu.
Bu sürecin en çok zorlanan sektörleri inşaat ve bağlı alanlar, otomotiv yan sanayi ve biraz da tekstil. İstanbul Sanayi Odası Başkanı Erdal Bahçıvan da şirketlerin zorlu bir süreçten geçtiğini söylüyor. Bu sürece ilaç olarak düşünülen konkordatonun ise ne yazık ki istismar edildiğini hatırlatıyor. Reel sektörde bir seleksiyon olacağını da ekleyen Bahçıvan’ın gerçekten zorda olan şirketleri kurtarmak için önerisi şöyle: “Kötü kullananları ayırt etmek, samimi olanlara ise sahip çıkmak gerek. Mahkemeler komiserleri uzman kişilerden oluşturmalı. Bu kişiler de bir şirket doktoru gibi davranmalı.”
Şevket Çelik de, konkordato ve iflas konularında uzman önemli bir hukukçu. Ona da sordum gelişmeleri. Mahkemelerin başvuru için artık çok fazla sayıda bilgi ve belge istemeye başladığını söylüyor Çelik. Konkordatoya karşı kamuoyunda doğan tepkinin mahkemelerdeki kararları etkilediği görüşünde.
YÜZDE 90’INA RET
Şirketleri yaşatmak yerine kolay kararın alındığını ve iflas verildiğini anlatan Çelik, “Reddedilme ve iflas oranı arttı. Başvuruların yüzde 90’ı reddediliyor ve 100-150 kişinin çalıştığı şirketler kapanıyor” diyor.
ARNAVUTLUK, Türkiye’nin tarihi ve kültürel bağları kuvvetli olduğu ülkelerden biri. Bir zamanlar Osmanlı coğrafyasının bir parçası olan Arnavutluk, mesafe olarak da Türkiye’ye çok yakın. Neredeyse Antalya uzaklığında. Başkent Tiran’dayız. Camileriyle, sokaktaki insanlarıyla herhangi bir Anadolu kentinde hissediyorsunuz kendinizi. Nüfusu 4 milyona yakın olan bu ülkenin Türkiye gibi dünyanın birçok ülkesine yayılmış 6 milyona yakın diyasporası var. Arnavutluk’ta 2013’den beri iktidarda olan Başbakan Edi Rama’nın bugünlerde başı muhalefetle dertte. Sine-i Millet’e dönmeye karar veren muhalefet iktidarın değişmesini istiyor. Ancak Arnavutluk hızla gelişen standartları yükselen bir ülke. Avrupa Birliği’ne tam üyelik yolunda. Türkiye ile ilişkilere gelince. Arnavutluk devleti ABD ve AB’yi stratejik müttefik, komşuları Yunanistan ve İtalya’yı ise stratejik ortak olarak kabul ediyor.
15 BİN KİŞİLİK İSTİHDAM
Türkiye ise son yıllarda stratejik ortaklar arasına eklendi. Ekonomik ilişkiler gelişen bir trendde. 436 Türk şirketi 15 bine yakın istihdam yaratıyor. En büyük yatırımcılardan biri ise Çalık Grubu. Bankacılıkta BKT, telekomda ise ALBtelecom ile en büyük yabancı sermaye yatırımına sahip Çalık, bugünlerde yine globalleşme hedefindeki Turkcell ile ortak şirket kurdu. Arnavutluk’a gidiş nedenimiz de bu ortak adım oldu. ALBtelecom ile Turkcell bu ülkede ortak şirket kurarak birlikte çalışma kararı aldı. Turkcell’in Bip, Fizy, Mail Box hizmetleri ALBtelecom üzerinden verilecek.
Toplantıya Arnavutluk Altyapı ve Enerji Bakanı Belinda Balluku ile katıldı. Balluku, yeni yatırımlardan ve yabancı yatırımlar için oluşan ticari iklimden duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Çalık Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Çalık ise işbirliğinin farklı bir anlamı olduğunu söylüyor. Çalık, “Teknolojiye ve insana yatırımı, geleceğe yatırım olarak değerlendiriyoruz. ALBtelecom ve Turkcell arasındaki stratejik iş birliği de böyle bir hedefle oluştu. Türk şirketleri artık dünyada ortak hareket etmenin yollarını aramalı. Dünya markası olmak için işbirliği şart” diyor. Arnavutluk Adriyatik kıyısında bakir koylarıyla, temiz topraklarıyla keşfedilmeyi bekleyen bir ülke. İki şirketin işbirliği önemli. Atlas Grubu, Limak gibi önemli şirketlerin bulunduğu ülke gelişmek için yatırım bekliyor!
ARNAVUTLUK YATIRIMCI BEKLİYOR
TOPLANTIYA katılan Arnavutluk Büyükelçisi Murat Ahmet Yörük ise ülke hakkında bilgi verdi, Türk yatırımcılara önerilerde bulundu. Verdiği bilgilere göre finans, turizm, enerji ve maden en önemli sektörler. Turizmde Türk yatırımcıların yıllardır davet edildiği halde gelmediğini ama Marriot, Hyatt Regency ve Hilton gibi ABD’nin ünlü otel markaları kısa zaman içinde yeni otelleri devreye alacağını anlatıyor. Ancak önümüzdeki günlerde ilişkilerin hareketlenmesi için yeni bir işadamı çatı örgütü kurma hazırlığında olduklarını söylüyor. Arnavutluk’un büyük şirketlerinin de yer alacağı Ticaret ve Sanayi Odası’nın bölge için de çalışacağını belirtiyor. Bunun için TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ülkeyi ziyaret edecekmiş. “Yüksek düzeyde bir işbirliği konseyi kurulacak. Turizmde özellikle yatırımcı bekliyorlar. Bu arada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da resmi bir ziyarete hazırlanıyor” diyor.
SURİYE krizi nedeniyle bir dargın bir barışık dönemler geçirdiğimiz Amerika ile Türkiye arasında son günlerde sıcak rüzgarlar esiyor. İran ve Rusya ile bu hafta Suriye konusunda bir zirvede buluşan Türkiye ile ABD arasında ilişkiler gerçekten düzeliyor mu? Son zamanlarda kamuoyunda en merak edilen konulardan biri bu. Görünen o ki Suriye’den kesin olarak çıkmak isteyen Donald Trump’la Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında ana sorun olan Suriye konusunda önemli yol katedilmiş gibi. Yeni bir dönemin başladığını gösteren başka bir gelişme ise geçen hafta yaşandı. Uzun bir süredir ilk kez ekonomi gündeme geldi. Türkiye ile ABD arasındaki dış ticaret hacmi 20 milyar dolar. İki ülke arasında son derece kısıtlı bir ekonomik ilişki var. Türkiye’de 1800’e yakın ABD’li şirket var. ABD’den gelen turist sayısı ise sadece 450 bin. İki başkan Trump ve Erdoğan yakın zamanda yaptıkları bir telefon konuşmasında ticaret hacminin 75 milyar dolara çıkarılmasını hedef olarak açıkladı. İşte bu hedef iki ülke iş dünyasını harekete geçirdi. Geçen hafta Ankara, Apple, Dow, Cargill, Facebook, Amazon, GE, Citibank gibi 52 büyük şirketin CEO’sunu ağırladı. Amerikan Türk Konseyi’nin (ATC) liderliğinde Türkiye’ye gelen CEO’lar sadece Ankara değil, İstanbul ve Eskişehir’de ziyaretler yaptı. Türkiye-ABD İş Konseyi’nin (TAİK) karşı kanat kuruluşu ATC Başkanı General James Jones başkanlığındaki heyetin ziyaretlerine Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarciklıoğlu, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Başkanı Nail Olpak da katıldı.
WASHINGTON’DA ZİRVE
Bu önemli ziyarette neler oldu, bu ziyaret ne anlama geliyor? Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Türk Amerikan İş Konseyi Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ’a sordum. ATC ile TAİK’in her yıl nisan ayında Washington’da bir toplantı düzenlediğini hatırlatan Yalçındağ, bu yıl da 14-16 Nisan’da 37’ncisi yapılacağını söylüyor. Bu yıl yapılacak toplantının çok önemli olduğunu ve bu ziyaretlerin de bir anlamda o toplantıya hazırlık olduğunu ekliyor. “İki ülkenin uzun zaman sonra ilk defa ekonomiyi gündeme alması çok önemli” diyen Yalçındağ, şunları söylüyor: “6 ay önce ABD’liler Türkiye’ye seyahat etmekten çekiniyorlardı. Oysa bugün bu kadar üst düzey heyet gelebildi. Dünyayı değiştiren şirketler bunlar. Ankara’da bir haftaya yakın süre geçirdiler. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan ve bakanlarla görüştüler.”
Nisan ayında yapılacak toplantı öncesinde yeni yol haritası için masaya oturulacağını ekleyen Yalçındağ, çalışma grupları oluşturacaklarını anlatıyor. Ve çıkacak yol haritasının iki başkana sunulacağını ekliyor. Bu toplantının iki tarafın önemli bakanlarının katılacağı bir zirveye dönüşeceğini anlatan Yalçındağ, “Serbest ticaret anlaşması toplantının gündemi olacak” diyor. Bu arada Yalçındağ’ın bir de serzenişi var. “Başkan Trump Türkiye ekonomisine zarar verecek tweetler attığında piyasalar olumsuz etkilenirken, neredeyse son 10 yılda gerçekleşen ihracat artışına denk gelen yeni bir pazar teklifi var neden olumlu algılanmıyor... Şimdi bunun altını doldurma zamanı” diyor. DEİK Başkanı Nail Olpak’ın önerisi ATC ve TAİK’in iş birliklerini daha proje odaklı bir noktaya taşıyarak, arka kapı diplomasisiyle ilişkilerin güçlendirilmesine katkı sağlamak.
Ortadoğu’da gerçekten savaşların geride kalması planlanıyorsa Irak, Suriye gibi ülkelerin yeniden yapılanması gerek. Bu da milyarlarca dolarlık yatırım. Türkiye ise en kilit ülke. ABD’li iş dünyasının heyecanı boş değil. Önemli olan birlikte doğru stratejileri oluşturmak.
Bakalım bu diplomasi ne kadar etkili olacak!
5 EYALETTE KOMİSYON KURULUYOR
ÇOK değil bundan iki yıl önce iş dünyası için en umut veren pazarlardan biriydi İran. Tahran’da İsfahan’da Türk mağazaları birer birer açılıyor, açılışa giden iş insanları havaalanında çiçeklerle karşılanıyordu. Damat, LC Waikiki, Koton İranlı ortaklarıyla perakendede yerini alırken, fabrika kurmak için arayışa giren iş insanları da artıyordu. O günlerde İran, Türk mallarına uyguladığı yüzde 70 oranındaki vergiyi yüzde 30’a indirmiş, İranla ticarette hedef 30 milyar dolarlara kadar çıkmıştı. Ancak işler ABD’nin başına Donald Trump’ın gelmesiyle yeniden değişmeye başladı. Geçen yıl ağustos ayında yeniden açıklanan ambargo kararı ise hem ticarette hem de ihracatta kan kaybını başlattı. 2018’de ihracattaki gerileme yüzde 32 oldu. 2016 yılında 5 milyar dolara ulaşan ihracat, 2018 sonunda 2.2 milyar dolara geriledi. İran’ın korumacılık kaygısıyla aldığı 1400’ün üzerinde üründe ithalat yasağı ise sıkıntıya tuz biber ekti.
Bu köşede İran pazarına ilişkin iki yıl önce umutlu haberlere yer verdiğim için son günlerde ortaya çıkan sorunlar ne anlama geliyor, bu pazarda neler oluyor, bakmak istedim. Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu Türk İran İş Konseyi Başkanı Ümit Kiler, Ekonomist dergisinde yer alan açıklamasında tüm sektörlerde ciddi sıkıntılar yaşandığını vurguluyor ve karşılıklı ticaretin durma noktasına geldiğini söylüyordu. Önce Tahran’a mağaza açarken “İran gözardı edilemeyecek bir pazar” diyen Damat markasının sahibi Orka’nın Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Orakçıoğlu’nu aradım. Mağazaların faaliyetini sürdürdüğünü ancak ürün gönderemediklerini söylüyor Orakçıoğlu. Para transferlerinde sorunlar yaşandığını söyleyen Orakçıoğlu, grup olarak yeni pazarlara yöneldiklerini ve özellikle İtalya’ya odaklandıklarını ekliyor.
GÜMRÜK BİRLİĞİ
Orakçıoğlu’nun özellikle dikkat çektiği konu ise şu: “Türkiye ihracatı arttırmak istiyorsa Avrupa Birliği ile bir an önce Gümrük Birliği anlaşmasının revizyonu üzerinde masaya oturmalı. Serbest ticaret anlaşmaları nedeniyle çok şey kaybediyoruz.” Perihan Fatih ise hem İran’ı hem Türkiye’yi vatanı bilen bir iş insanı. Biomedical mühendisi ve Microtec firmasının kurucusu olan Fatih, 34 yıldır İstanbul’da yaşıyor. İranlı Sanayici ve İşadamları Derneği ile Türk İran İşadamları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı. Madencilik ve medikal alanında faaliyet gösteriyor.
İTHALAT TÜRKİYE’DEN
İran hükümetinin kararları dövizin yurtdışına çıkmasını engellemek için bir çözüm olarak düşündüğünü söyleyen Fatih, “Bu da iş yapan firmaları zor durumda bırakıyor” diyor. Fatih en önemli sorunun ise bankalarla yaşandığını şöyle anlatıyor: “Bildiğiniz üzere Kasım 2018 tarihinden itibaren, İran ile yapılan ticaretlerde swift transferleri tamamen durduruldu. İran vatandaşı veya çifte vatandaşlığı olup İran ile iş yapan şirket sahiplerinin çoğunun hesapları kapatılmakta ya da kısıtlanmakta. Ne yazık ki ambargo listesinde olmayan gıda ve ilaç için bile bazı bankalarda açılan akreditifler geri çevrilmiştir.”
ANTAKYA’da 10 yıl önce bir otel yapmak üzere harekete geçti, kentin en büyük iş insanlarından Necmi Asfuroğlu. Amacı, turizmin geleceği en parlak kentlerinden Hatay’da otel yatak kapasitesini artırmaktı. Üçüncü derece SİT alanı olan 25 bin 500 metrekare büyüklüğündeki arazisi için lüks bir otel projesi hazırlandı. Projede oda sayısı 400, yatırım maliyeti ise 35 milyon dolar olarak öngörülmüştü. İlk adımda da dünyanın ünlü otel zinciri Hilton ile anlaşma yapılmıştı. İnşaat 2009’da başlamış, 5.5 metre aşağı inildiğinde ise hiç beklenmedik bir şeyle karşılaşılmıştı.
ODA SAYISI AZALDI
Kazılan her metrede, tarihi 6’ncı yüzyıla kadar uzanan Helenistik, Bizans, Roma, Osmanlı dönemlerine ait eserler ortaya çıkıyordu. Bunlar arasında büyük mozaikler de vardı. Bu gelişmeler karşısında proje yeniden yapılmak zorundaydı. Yeni projeyi ünlü mimar Emre Arolat’ın ofisi hazırladı. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Anıtlar Yüksek Kurulu’ndan geçen projeye uygun olarak, otel inşaatı yeniden başladı. Arkeolojik kalıntıların olmadığı 66 nokta belirlenerek kuyular açıldı ve temel kazıkları elle açılan bu kuyulardan yükseldi. Oda sayısı da 200’e düşürüldü.
Aslında inşaat tamamen Necmi Asfuroğlu tarafından yürütülüyor ve finansmanı da onun tarafından karşılanıyordu. Ancak otelin adı hep Hilton Müze Otel olarak tanınmaya başlamıştı. Aldığım bilgilere göre Hilton başlarda ortaklık istemedi, ancak proje ilerlerken yatırıma dahil olmak istedi. Bu kez de Asfuroğlu bunu kabul etmedi.
BAKANLIĞA DEVREDİLECEK
İşte bu otelde bugünlerde önemli bir değişiklik söz konusu. Nisan ayında açılması beklenen ve planlanan otelde işletme konusunda Hilton’la yapılan anlaşmanın iptali için bir süredir görüşmeler sürüyor. Asfuroğlu’nun çevresine yaptığı açıklamalarda “Yurtdışındaki fuarlarda bize hep soruyorlardı, ‘Hilton bu işin neresinde?’ diye. İçinde olmadığını öğrenince de eleştiriyorlardı. Sanki yatırımı Hilton yapıyor gibi algılanıyor, diyorlardı. Biz de ayrılmaya karar verdik” dedi. Öğrendiğime göre Asfuroğlu, otelin adını “The Museum Hotel Antakya” olarak belirlemiş. Otel bu isimle açılacak. İşletmeyi ise kendisi yapmak istiyor. İnşaat sırasında çıkarılan tarihi obje sayısı 30 bini bulmuş. 200’ün üzerinde eser ise 600 metrekarelik sergi alanında bir müzeye dönüşecek. Necmi Asfuroğlu’nun adını taşıyan Arkeoloji Müzesi bakanlığa devredilecek. Daha önce yaptığı bir açıklamada “Bu proje ya bitecek, ya bitecek... Hatay’daki müze otel hizmete girdiğinde, kentin ve bölgenin önemli turizm kozu olacak gibi görünüyor” diyor Asfuroğlu. Müze oteli büyük zorluklarla tamamlamaya çalışan Asfuroğlu, buradan bir dünya markası çıkarmayı hedefliyor. Dünyada şimdiden tanınan müze otelin, medeniyetlerin buluştuğu Hatay için çok önemli bir marka olacağı kesin.