100 yıldır Türkiye’de de faaliyette olan şirketin 8 üretim tesisinde 18 bin 240 kişi çalışıyor. Ortadoğu’nun merkezi seçilen Türkiye’den 16 ülke yönetiliyor. Sanayi 4.0 ise Bosch’un ana gündemi. Bugüne kadar Türkiye dahil 270 şirkette 4.0 projeleri hayata geçirilmiş. Grup, Sanayi 4.0 ve nesnelerin interneti konusunda gelinen noktayı, Almanya’nın Berlin kentinde düzenlediği “Nesnelerin internetinden nesnelerin ekonomisine” başlıklı Bosch Connected World 2019’da 5 bine yakın kişinin katılımıyla anlattı. Bosch Türkiye CEO’su Steven Young’la birlikte gittiğimiz fuarda Bosch’un çalıştığı yüzlerce şirket insansız otomobilden, helikoptere, akıllı evlere kadar bulduğu çözümleri sergiledi.
UYAMAYAN OYUN DIŞI
Young’la yaptığımız sohbette ise Türkiye’deki gelişmeleri konuştuk. Dijital dönüşümü hiçbir şirketin tek başına karşılayamayacağını söyleyen Young, bu nedenle paylaşımcı bir politika izlediklerini söylüyor. 3-4 yıl içinde dönüşüm yapamayan şirketlerin küçülmek zorunda kalacağı uyarısında bulunuyor. 2020 yılında 50 milyar akıllı cihazın birbirine bağlanacağını hatırlatan Young, “Uyamayan oyun dışında kalacak” diyor. Young’ın verdiği bilgiye göre 2050’de ise 9.5 milyar insan şehirlerde yaşayacak akıllı şehirler devreye girecek. Young, Bosch Türkiye konusunda ise şunları anlatıyor: “Türkiye’de şirketlerin dijital dönüşümünde öncü bir firma olmak istiyoruz. Bosch’un Türkiye’de etkin bir grup olabilmesi için Almanları ikna ettik. Endüstri 4.0’ı burada da başlattık. Şimdi ‘Yerli Yetkinlik Merkezi’ kuruyoruz. Bir anlamda tasarım merkezi olacak. 40 mühendis ve 50-60 milyon TL yatırım yapacağız.”
700 mühendisin çalıştığı Ar-Ge merkezinde ise sadece Türkiye’ye değil dünyaya ihraç edilen patentler üretildiğini anlatan Young, “Türkiye’nin bayrağını sallandırmak için çaba harcıyoruz” diyor. Young, yeni fikirlere de destek olduklarını ekleyerek “Almanya ile birlikte Grow 2.0 adıyla bir startup merkezi kuruyoruz. Şirketin içinden ya da dışından başvuruları kabul edeceğiz. Zaten gayri resmi yapıyorduk. Şimdi kurumsal yapacağız” diye konuşuyor.
İZMİR’de Kültürpark’ın karşısında 20 yıldır 35 bin metrekarelik bir çukur var. Kimine göre adı ‘utanç çukuru’ kimine göre Basmane Çukuru... 1999 öncesinde bu çukurun yerinde belediye otobüslerinin terminali yer alıyordu.
Özelleştirme furyasının yaşandığı o yıllarda dönemin Anavatan Partili Belediye Başkanı Burhan Özfatura, bu alanda bir Dünya Ticaret Merkezi yapılmasına karar verdi. İzmirlilerin yoğun tepkilerine rağmen ihaleye çıkıldı ve inşaatı 35 milyon dolar bedelle Güçbirliği Holding üstlendi. Ancak 1999’da eski başkanlardan Yüksel Çakmur, kentin mimarisini bozacağı ve imar mevzuatına aykırı olduğu gerekçesi ile dava açtı.
117 MİLYON LİRA
2001 krizinde ise Güçbirliği Holding ortakları arasında olduğu EGS Bank nedeniyle Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) ile tanıştı. Güçbirliği Holding borçlarını ödese de arazinin yüzde 35’i TMSF’ye kaldı. 2014 yılına gelindiğinde TMSF hisselerini 117 milyon TL muhammen bedelle satışa çıkarmaya karar verdi, yapılan ihaleyi İzmir’in Folkart yatırımlarını gerçekleştiren Sancak Ailesi şirketi Livamine Madencilik’e 80 milyon dolara sattı. Folkart uzun bir süredir proje hazırlığındaydı. Projeden kat karşılığı pay almak isteyen İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin istediği imar değişiklikleri, proje tadilatı derken geçen hafta önemli bir gelişme yaşandı. TMSF’nin inşaatın başlaması için verdiği 30 aylık sürede ruhsat alamayan Folkart projeyi iade etmek zorunda kaldı.
İZMİR’E YAKIŞAN
İzmir dev çukurla yeniden baş başa. Bu olayı o yıllardan beri içi yanarak izleyen eski bir İzmirli gazeteci olarak bundan sonra neler olacağını merak ettim. İzmir’in yeni Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ve Folkart yetkililerine sordum. Folkart, projeyi hukuki nedenlerle, sözleşmeye uygun olarak devrettiğini söylüyor. Belediyeye ayrı bir kule vererek yeniden çizdikleri projeye 20 milyon TL’nin üzerinde harcama yaptıklarını anlatan yetkililer projenin İzmir’e yakışan bir proje olmasi için sanat ağırlığını arttırdıklarını ekliyor. Folkart yeni bir ihale açılırsa da talip olduklarını belirtiyor.
ARSAYI ALMAK ZOR
Gelir gelmez kucağında bu gelişmeyi bulan yeni başkan Tunç Soyer ise belediyenin arsanın TMSF hisselerini satın almasının zor olduğunu anlatıyor. Projenin yapılmasında önemli sıkıntılar olduğunu söyleyen Soyer, ancak çukurun da daha fazla böyle bekleyemeyeceği görüşünde. Bunun için olgunlaşmasa da bazı fikirler üzerinde çalışmaya başladıklarını ekliyor. Bu fikirlerden biri “su dolu çukuru suni bir gölet haline getirmek, bir köprü ile fuar alanına bağlayarak banklarla bir oturma alanı yaratmak.” Bölgede büyük bir inşaat kitlesi yaratan imar planı Soyer’in de içine sinmiyor ancak bugüne kadar gelinen noktada yapabilecekleri de kısıtlı.
TÜRKİYE perakende sektöründe perşembe günü önemli bir gelişme yaşandı. Türkiye’nin lüks markalarından Beymen ve Network gibi markalara sahip Ay Marka Grubu’nun tamamının Katarlı fon Mayhoola’ya satıldığı açıklandı. Haziran ayında son imzanın atılacağı belirtilen anlaşmada detaylar konuşuluyor ancak satışla ilgili bir sorun çıkması beklenmiyor. Boyner Türkiye’nin en önemli hazır giyim ve perakende gruplarından biri. Mayhoola ise dünya lüks segmentinin Valentino, Balmain gibi markalarına sahip dünyanın ilk beş grubundan biri. Bu anlaşma ne anlama geliyor? Boyner neden böyle bir karar aldı? Bir süredir yeni bir yapılanma içinde gördüğüm Boyner’in geleceği nereye gidiyor? Tabii Mayhoola’nın da hedefi ne? Bu soruların yanıtını aradım.
Boyner Grup, 1952 yılında Osman Boyner’in girişimiyle kurulan kumaş üreticisi Altınyıldız’la başlayan, 1960’larda hazır giyime yönelerek moda markası Beymen’i yaratan bir grup. Başında 2010’dan beri Cem Boyner var. Boyner 2015’den beri Katar Kraliyet Ailesi’nin desteklediği Katar’ın en büyük yatırım fonlarından biri olan Mayhoola ile ortak. Bir süredir ise Mayhoola’nın Türkiye’nin en büyük lüks oyuncularından Beymen’i ve grubun üst segmente hitap eden Network gibi markalarını alarak global portföyünü zenginleştirmek istediği konuşuluyordu. Bu nedenle açıklama çok da sürpriz olmadı.
TURİST SATIŞLARI ARTIYOR
Sektörü takip edenler Mayhoola’nın Beymen ve AY Marka’yı devralarak lüks ve moda portföyüne coğrafi derinlik katmasını akılcı buluyor. Cem Boyner de yaptığı açıklamada Beymen ve Network markalarının yurtdışı başarı için hazır olduklarını söylüyor. Önemli markalarını satan Boyner Grup bu yeni dönemde neler planlıyor?
Cem Boyner ile yaptığımız sohbetlerden biliyorum. Ali Baba kurucusu Çin’in ikinci büyük zengin işadamı Jack Ma’nın hayranı. Boyner’in uzun zamandır odağında teknoloji ve perakendenin geleceği var. Bir süredir gruptaki yeniden yapılanmayı da dünyadaki değişime göre dizayn etmek istiyor. Morhipo ve Hopi gibi grubun yeni girişimlerine büyük zaman ve enerji ayırıyor. Aldığım duyumlar bu anlaşma sonrasında Cem Boyner’in perakende teknolojileri ve inovasyona daha fazla yatırım yaparak Boyner Grubu’nu yeniden yapılandırmak istediği yönünde. Boyner Grup’un yeni stratejisinin 4 temel ayağı olacağı konuşuluyor. Offline mağazalar, e-ticaret, big data ve yapay zeka odaklı yeni teknolojiler ile lojistik kabiliyetleri bir araya getiren yeni bir grup yapısıyla yola devam edilecek.
5 ŞİRKETTEN OLUŞACAK
Yeni yapılanma sonrasında Boyner Grup 5 şirketten oluşacak. Boyner, Morhipo, Hopi, Altınyıldız Tekstil ve Altınyıldız Classics. Yeni stratejinin mağaza ayağını Boyner Büyük Mağazacılık ve Altınyıldız Classics mağazaları oluşturacak. Hedefte orta-üst segmente ve yeni yaşam alışkanlıklarına uygun yeni mağazalar açmakla birlikte yeni özel markalar yaratmak da var. Morhipo ve geçen yıl yüzde 80 büyüdüğü açıklanan boyner.com.tr moda ve giyim e-ticaretinin önemli oyuncuları. Grubun online satışlarının toplam gelirlere oranı en son yüzde 18 seviyesinde açıklanmıştı. Türkiye genelinde e-ticaretin toplam alışverişe oranının yüzde 4’ler seviyesinde olduğu düşünüldüğünde Boyner Grup, bu konuda oldukça ileri bir noktada. Ancak hedef 2021’de bu oranı yüzde 40’ların üzerine taşımak.
DÜNYA ekonomisi yine karamsar günlerden geçiyor. Büyüme oranları düşüyor, finansal göstergeler olumsuz. Tüm bu olumsuzluklar içinde yükselme eğiliminde olan alanlar da var. Onlardan biri lüks tüketim... Araştırmalara göre bu pazar her yıl düzenli olarak yüzde 4-5 büyüyor. 2018 yılında ise 260 milyar Euro’ya ulaşmış durumda. Bu büyümenin ana kaynağı batı değil doğu, özellikle de Çin ve Ortadoğu. Büyümede etkin olan diğer konu ise online satışların yükselişi. 2025’de online’nın payının yüzde 25’e ulaşması bekleniyor. Yani bu gelişmelere de Z kuşağı damga vurmaya hazırlanıyor. Lüks pazarda değişim hızlı. Vakko ise Türkiye lüks pazarının en eski ve önemli markalarından biri. Dünyada ve Türkiye’de bu alanda neler oluyor? Bu sorunun yanıtı ve gelişmeleri 5 yıl önce Vakko’nun CEO’su olan Jaklin Güner’le konuştuk.
HİZMET ÖN PLANDA
Lüks pazarında büyümenin istikrarlı bir şekilde devam edeceğini öngördüklerini söyleyen Güner, dünyadaki yüzde 4-5 büyümenin Türkiye’de 7-8 olarak yani iki katı beklendiğini anlatıyor. Güner’e göre, lüksteki talep artışının nedenleri arasında “hızlı modanın” getirdiği kalite sorunu, kadınların çalışma hayatına girmesi, kentleşme ve Z kuşağının üretimde iklim, kaynakların doğru kullanımı gibi beklentileri etkili oldu. Lüks tüketimin artmasında bir diğer etken de orta sınıftan lükse artan eğilim. Yeni müşteri çeşitlenmesinin başladığını araştırmaların gösterdiğini dile getiriyor. Lüks pazarının en önemli değişiminin ise bir “total yaşam biçimi” sunmasından geçtiğini söyleyen Güner, “Hizmet artık ön planda. Kişiselleştirilmiş pazarlama, farklı deneyimler sunma bunlar arasında” diyor.
33 YIL ÖNCE YAPTI
Dünya perakende sektöründe yenilik olarak gösterilen yeni modellerin gençlik markası Vakkorama ile 33 yıl önce gerçekleştirildiğini de ekleyen Güner, Vakko’da geçen 5 yıllık deneyimini de şöyle sıralıyor: “Vakko’ya geldiğimde 5 yıllık bir yol haritası belirledik. Vakko ise 2014-2018 dönemine baktığımızda Türkiye pazarının 2 katı bir büyüme hızı yakaladık. 2019 yılında ise büyüme hızımızı arttırmayı hedefliyoruz. Bildiğiniz gibi 2018 yılını Türkiye olarak yüzde 2.6 büyüme ile kapattı. Vakko olarak 2019’da, yeni yatırımlarımızın da etkisi ile, reel büyüme hedefimizi yüzde 30 olarak belirledik.
Güner, 80’inci yılını kutlayan Vakko’nun Yönetim Kurulu Başkanı Cem Hakko’nun ‘dünyada hizmette en iyi olacağız’ vizyonu ile hareket ettiklerini söylüyor. Marka çeşitlenmesine gittiklerini de ekliyor Güner ve kendi örneklerinden yola çıkarak “Yeni ürün ve konseptler oluşturuyoruz” diyor.
“Futbol asla yalnızca futbol değildir...” 1994 yılında İngiltere’de yayınladığı bu kitapta Simon Kuper, neredeyse bir dünya turu yaparak futbolun politika ve kültürlerle ilişkisini araştırıyordu. Kuper’in 22 ülkede yaptığı yüzlerce röportaj da gösteriyordu ki; ülkeleri kasıp kavuran futbol sadece bir top oyunu değil, siyasi olduğu kadar ekonomik bir güçtü...
Dünyada dijital dönüşüm dönemine girildi. En popüler spor dalı olan futbol ve diğer spor dalları gücünü koruyor görünse de, hayatın yeni gerçekleri var artık. Milenyum sonrasında adeta teknolojinin içine doğan ve ‘Z Kuşağı’ olarak tanımlanan yeni kuşakla birlikte, dünyada yeni bir fenomen de yayılmış durumda. Bu fenomenin adı ‘elektronik spor’ ya da daha bilinen tanımıyla ‘espor.’ Dünyanın dört bir yanından gençleri internet aracılığıyla buluşturan ve oyun oynamasını sağlayan espor öyle bir noktaya geldi ki, federasyonu olan, oyuncu lisansı verilen, büyük organizasyonlarıyla müsabakaların yapıldığı bir büyük güç artık. Dünyada 16-20 yaş arasında 100 milyon kişi, espor tutkunu ve 45 ülkede federasyon kurulmuş.
Schalke 04, Manchester City, Sporting Lisbon, Paris Saint Germen gibi önemli kulüplerin takım kurduğu bu spor alanında Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş da ilgisiz kalamadı ve kendi takımlarını kurdu. Şimdi oluşturulan ligde yarışıyorlar. Bu takımların da Messi’si, Ronaldinho gibi starları, yıldızları var.
ESPOR ARENALARI
Tabii bu akımla birlikte doğan bir büyük ekonomi de var. Türkiye bu ekonomide, ABD, Çin ve Kore gibi ülkelerin ardından geliyor büyümede. espor’un dünyadaki ekonomik büyüklüğü yıllık 906 milyon dolar. Türkiye’de 3.5 milyon kişinin izlediği spor müsabakalarının da katkısıyla 774 milyon TL’lik bir pazar yaratılmış durumda.
Anne babaların biraz kaygı duyarak izlediği bu spor dalının daha da gelişeceği ise şirketlerin, alışveriş merkezlerinin ilgisiyle ortada. Ana takımların sponsor bulamadığı günümüzde, bu takımlara sponsor ilgisi artıyor...
Son aylarda alışveriş merkezlerinde ise “espor arenaları” ortaya çıkmaya başladı. İstanbul’da Star City, Emaar, Watergarden, Maslak 42, Demirören gibi AVM’lerde açılan arenaları görünce, bu merkezlerden bazılarını yöneten Jones Lang LaSalle’nin (JLL) Bölge Direktörü Dora Şahintürk’le konuştum.
İSTANBUL turizminde bu yıl moraller iyi. Gelen turist sayısı 13.5 milyon oldu ve ülke çeşitlenmesi de arttı. İstanbul’un dünya turizminden daha fazla pay alması için planlanan ve önümüzdeki yıllarda tamamlanacak Galataport, Haliç, yeni havalimanı, Atatürk Kültür Merkezi (AKM) gibi bazı projeler var. Büyük tartışmalara neden olsa da bu projeler de önemli aşamalar geride kaldı. Murat Tabanlıoğlu bu projelerden Rixos’un ihalesini alarak yatırımını üstlendiği Haliç’in, İstanbul Havalimanı’nın alışveriş merkezi bölümünün ve AKM’nin mimarı. Ortağı Melkan Gürsel’le üstlendiği bu projelerde son durum nedir, Tabanlıoğlu’nun Haliç’e bakan ofisinde konuştuk.
SANAT TAKVİMİ
Tabanlıoğlu’nun merakla beklenen projesi tabii ki AKM. Babası Hayati Tabanlıoğlu’nun mimarı olduğu AKM, yıllar süren tartışmaların ardından yıkılmıştı. Ancak yeni projenin hem adının değişmemesi hem de aynı projenin modernleştirilerek oğlu Murat Tabanlıoğlu tarafından yapılması kamuoyu tepkisini azaltmıştı.
Tabanlıoğlu, AKM’de işlerin hızlı gittiğini ve inşaatın 20-22 ay içinde tamamlanacağını söylüyor. Çizdikleri projenin tüm özellikleriyle gerçekleşeceğini anlatan Tabanlıoğlu, 2 bin 200 kişilik operanın dünyanın akustik ve teknik donanımı ile dünyanın en büyük operalarından biri olacağını söylüyor. Tabanlıoğlu, 800 kişilik konser salonu, tiyatro salonu, oda tiyatrosu, kütüphaneler, kafeler ve restoranların yer alacağı AKM’nin 365 gün kullanılabilecek bir bina olacağını ekliyor.
GENCER MÜZESİ İSTİYOR
İnşaat sürerken gelişmeler de var. İstanbul Kültür Sanat Merkezi’nin AKM’de dünyanın önde gelen sopranolarından Leyla Gencer için bir müze açmak istediğini anlatan Tabanlıoğlu, Türkiye’yi dünyaya sanatla açan Bienal için de önemli bir mekan olacağını belirtiyor. Ancak Murat Tabanlıoğlu’nun dikkat çektiği çok önemli bir konu var. Devlet Opera ve Balesi’ne ait olan bu merkezin işletmesi. Tabanlıoğlu sürdürülebilirlik açısından merkezin konunun uzmanı, işletmeciliği iyi yapacak bir yönetime sahip olması gerektiğini anlatıyor ve şunları söylüyor: “AKM’nin restoranları, kafeleri, sanat galerileriyle doğru bir işletmeye ihtiyacı var. İşletme modelinin hemen belirlenmesi gerekiyor. Özel sektör mantığı gerekli. Bu konunun kısa süre içinde konuşulması lazım.”
Bir başka önemli hatırlatması ise sanatsal etkinliklerle ilgili. AKM’nin dünya sanat takvimine şimdiden girmesi gerektiğini ekleyen Tabanlıoğlu, “Uluslararası etkinlikler iki yıl önceden belirlenir. AKM de uluslararası alanda söz sahibi olacak bir sanat merkezi. Bir an önce bu konular gündeme gelmeli.”
TÜRKİYE yıllardır markalaşma, dünya markaları yaratma konusunda konuşuyor, tartışıyor. Turquality gibi destekler veriyoruz, fuarlara çıkarma yapıyoruz, haftalar düzenliyoruz ama global anlamda marka sayımız hala çok az sayılır. Birçok sektörde olduğu gibi moda dünyasında da durum çok parlak değil. Tasarımlarıyla dünyada isim yapmış moda markası sayısı da yok denecek kadar az. Moda markası olmak tabii ki sabır isteyen ve yıllar süren bir iş. Christian Dior, Louis Vuitton gibi markaların tarihi 100 yılı aşıyor. Bunun için de sabır ve sermaye şart.
27 YILLIK MÜCADELE
Dice Kayek Türkiye’yi dünyada temsil eden az sayıda markadan biri. Markanın yaratıcıları Ayşe ve Ece Ege’nin tam 27 yıldır harcadığı çabayı bir gazeteci olarak yakından izledim. Bursa’da doğan Ayşe ve Ece Ege’nin babası işadamı, annesi ev hanımıydı. Ayşe Ege, Boğaziçi Üniversitesi Turizm ve Otelcilik Bölümü’nü bitiriyor, Ece Ege ise ortaokul ve lisede kendi kendine mücevher dizaynı yaparken liseden sonra Paris’te moda eğitimi alıyor. Ece Ege, 1992’de Paris’te okulu bitirince moda markası olma amacıyla bu kentte kalıyor. İlk tasarımları gömlek... Başarılı olunca kardeşi Ayşe ile birlikte Dice Kayek markasını yaratıyorlar. Aradan geçen süre içinde sanayici tasarımcı işbirliğinin güzel örneklerinden birini Ayaydın Grubu ile gerçekleştiren Ayşe ve Ece, bu grup için Machka markasını geliştiriyorlar.
Yıllardır ödüller olan Dice Kayek’in ünlü ressam Rachid Koraichi ile tasarladığı Bustier d’Amour, Victoria Albert Müzesi tarafından daimi koleksiyona alınıyor.
DÜŞTÜK, VAZGEÇMEDİK
Bugünlerde ise iki kardeşin heyecanı çok farklı. Kendi moda tarihlerinde yeni bir yola çıkmaya hazırlanıyorlar. Saint Germain, Paris’in en önemli semtlerinden biri. Bir sanat, moda, tasarım merkezi. Yıllar sonra bu bölgede bir mağaza açıyor Dice Kayek.
AMERİKA Birleşik Devletleri (ABD) ile Türkiye arasında Rusya’dan alınacak S400 füzeleri ile ilgili anlaşmazlık karşılıklı açıklamalarla sürerken önümüzdeki hafta çok önemli bir toplantı gerçekleşecek. Washington’da 14-16 Nisan’da Başkan Donald Trump’ın otelinde Patriot’tan Apple’a birçok şirketin CEO’su ile devlet temsilcileri Türk iş dünyası ve devlet temsilcileri bir araya gelecek. Türkiye ile ABD arasında 37 yıldır gerçekleştirilen ve her yıl Washington’ın gündemini Türkiye’ye çeviren bir toplantı bu. Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nun (DEİK) Türk Amerikan İş Konseyi (TAİK) ile karşı partneri Amerikan Türk Konseyi’nin (ATC) Ortak Yıllık Konferansı’nın bu yıl ki ana teması yeni bir yapılanmayı öneren bir başlığa sahip. “İşe-Ekonomiye Dönüş: Zor zamanlarda Ortaklığın Korunması.”
KİMLER KATILACAK?
Bu yıl ki toplantıya Türkiye adına Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan Yardımcısı Alparslan Bayraktar katılacak. ABD tarafından ise Ticaret Bakanı Wilbur Ross, Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, Genel Kurmay Başkanı General Joseph Dunford ve Enerji Bakan Yardımcısı Dan Brouillette konferansta yer alacak.
Türkiye-ABD ilişkilerine ışık tutacak bu önemli konferansa, Başkan Donald Trump’ın Kıdemli Başdanışmanı Jared Kushner’ın da katılması bekleniyor. Gala yemeğine katılacak iş dünyasından isimler arasında ise S400’ün ABD’li rakibi Patriot Savunma Sistemi’nin üreticisi Raytheon’un CEO’su Thomas Kennedy, P&G Başkanı Jon Moeller, Boeing CEO’su Marc Allen, GE Healthcare CEO’su Kieran Murphy ve Elie Chaillot var. Organizasyonun ana sponsorları Türk Hava Yolları ve Boeing. Üç gün sürecek konferansta Türkiye-ABD ilişkilerinin bugünü ve geleceği değerlendirilecek.
9 PANEL DÜZENLENECEK
Konferansın konuşmaları ATC Başkanı James Jones, DEİK Başkanı Nail Olpak, TAIK Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ ve ATC CEO’su Howard Beasey tarafından gerçekleştirilecek.
Amacı Başkan Donald Trump ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan 75 milyar dolarlık ticaret hedefinin hayata geçirilmesi için bir yol haritası çıkarmak olan konferansın son iki gününde her sektöre ilişkin fırsatlarla birlikte temel sorun ve çözümlerin tartışılacağı 9 panel düzenlenecek. Türk iş dünyası ile Amerikan iş dünyası temsilcileri de ikili iş görüşmelerinde bir araya gelecek.