Paylaş
12 Eylül darbesi güya teröre karşı yapılmıştı. Rahmetli Turhan Güneş'in deyimiyle, siyasetin ve aydınların üstünden tank olup geçti.
1983 seçimlerini de kimse doğru tahmin edememişti. Herkes, ‘‘Devletin partisi MDP kazanır’’ diyordu. DYP ve SODEP seçime sokulmamıştı:
‘‘İktidar horoza, muhalefet arıya verilecek.’’
Kimse 'seçilecek' demiyor, 'verilecek' iması yapıyordu. Seçim öncesi Kırklareli'ne gittim. Herkes, ‘‘Kim kazanır?’’ diye soruyordu. Bir salonda yüksek sesle, adeta nutuk çekiyordum:
‘‘Demokrasiye sahip çıkalım. Beş generalin onayı ile kurulan üç partiye de dersini verelim. Halk, üçüne de tak-tak-tak diye mühür basmalı.’’
Güz serinliğinde tıklım tıklım olan salonda, sigara dumanından göz gözü görmüyordu. Arka taraftan tanıdık bir ses duydum:
‘‘Benim aklım, öyle boktan işlere ermez. Şaşırtma milleti!’’
1939 tarihli CHP kimlik kartı olan babamla göz göze geldik:
‘‘Oğlum, siz böyle işleri becerirsiniz. Benim aklım ermez. Biz hiç oy vermeyeceğiz, karşı taraf bütün mebusları kapacak. Sonra ne olacak!’’
Donup kalmıştım. Kırklareli üç milletvekili çıkaracaktı. İkisini Halkçı Parti aldı. Adayları tanıyan bilen yoktu. Sonra babama sormuştum:
‘‘Hangi partiye oy vereceğinize nasıl karar verdiniz?’’
Gülerek yanıtlamıştı:
‘‘Askerle kavga edilmez evladım. Önce Evren'i uğurladık. Sonra partilere baktık. Calp, bizim İsmet Paşa'nın kalem-i mahsusu idi. Güneşin okları da vardı. Televizyonda, 'Köprüyü sattırmam' diye masaya vurunca, iş bitti.’’
Halkın şaşmaz terazisi, siyaseti işte böyle tartıyordu.
Altan Abi, CHP Genel Başkanı seçildi. Bazıları, ‘‘Baykal'ın emanetçisi’’ diye suçladı. Uçuşan sandalyeler ve pet şişeler ne kadar utanç vericiyse, emanetçilik iddiaları da o ölçüde gülünçtü. Vurmadan dinlemek lazım.
Onu yakından tanıyan, yıllarca birlikte çalışmış bir kardeşi, meslektaşı olarak söylüyorum. Bu iddianın sahipleri boşuna kürek çekiyorlar:
- Altan Abi, İsmet Paşa Mektebi'nin talebesidir. Emanetçi gözüyle bakan çook siyaset adamını sulu dereye götürür de sulamadan geri getirir.
Bazı dinci gazeteler, Altan Abi için ‘‘sıkıyönetimde yargılandı’’ diyor. Doğru, ama neden? Soyfa'ya uçak kaçırdıği iddia edilmişti. İlk duruşmasında hákim sorunca, tüm içtenliği ile şunları söylemişti:
‘‘Hayatım boyunca birkaç kez uçak kaçırdım. Ama ya sabah uyanamadığım için, ya da uçağın kalkış saatini unuttuğum için kaçırdım sayın yargıç!’’
Altan Öymen'in önündeki asıl engel emanetçilik falan değil. Baykal ve arkadaşları dahil, CHP'deki içe dönük mücadeleyi dışa yönlendirmek zor:
‘‘Parti içi mücadeleye, iç kavgalara ayrılan zamanın beşte ikisini dışa karşı mücadeleye ayırsanız, bu CHP'yi doruk noktaya taşırsınız.’’
Ecevit, zamanında bunu ısrarla söylerdi. Ama dinletemedi. Yol ayrımına kolay gelinmedi. Hizipçilik kangren haline geldi. İşte sonuç!
Bizde, insanları tanımadan damgalama hastalığı var. Öymen için haksız yere 'emanetçi' dendi. DSP'li Rıdvan Budak'a da dıştan baskı var. Çiller'in çevresi, ‘‘DSP ile MHP hükümet kurarsa, Budak 20 milletvekili ile istifa edecek’’ diye tutturdu. Budak'ı tanımasam, ben bile inanacağım.
Neyse ki, Budak dün basın toplantısı yaptı:
‘‘DSP neden bölünsün? Liderimize güvenimiz tam. Ben, geçmişe ait bazı kaygılarımı dile getiriyorum. Ve biz 136 milletvekili olarak bütünüz.’’
Siyaset tembellik kaldırmaz. Gazetecilikte de arzular haber yapılamaz.
Paylaş