Paylaş
12 Nisan günü, yani seçime altı gün kala yazımın başlığı, ‘‘Sürprizlere hazırlanın’’ idi. Kendi gezi gözlemlerime dayanarak, ‘‘Seçimlerin sürprizli sonuçlarına şimdiden kendinizi hazırlayın’’ demiştim.
İzlediğim siyasi manzaranın o günkü fotoğrafı şöyleydi:
‘‘Bu seçimde DYP kan kaybederken, FP ve ANAP umduklarını bulamayacaklar. DSP gibi, bir de MHP var ki, barajı aşıp öteye de geçer görünüyor. CHP ise üç-dört gün öncesine kadar yoktu, dev uyanmaya başladı...’’
Küskün eski CHP'liler onur mücadelesi veriyordu. Demek ki, geç kalındı.
MHP'nin barajı aşıp ötesine geçeceğini gördüm. Ama, yüzde 14'ün üstüne çıkabileceğini tahmin edemedim. Fakat MHP çıktı. Bu, büyük sürprizdi.
Peki FP, ANAP, DYP ve CHP? Dördü de yenildi. Ama çekilmeyi beceremeyip, yine medyaya kızdılar. Halkın sağduyusunu da, solduyusunu da duyamadılar.
* * *
CHP lideri Baykal, dördüncü gün istifa etti. Kötü mü oldu? Tam aksine, partili partisiz herkesin sevgi ve saygısını kazandı. Keşke, 19 Nisan günü istifa etseydi. Demir tavında dövülür. Bir olay hatırladım. 12 Eylül 1980 sonrasıydı. CHP ve AP'liler çeşitli büro ve ofislerde toplanırlardı. Siyasi faaliyetler yasaktı. Karanfil Sokak'ta bir büroya gittim. Çok kalabalıktı. Ateşli nutuklar atılıyordu. Rahmetli Turhan Güneş, bıyıklarını yoluyordu:
‘‘Beyler üstümüzden tank geçti. Siz hálá, 100 metre koşmak istiyorsunuz. Omuriliği zedelenmiş, hatta kırık olan atlet koşabilir mi!’’
Turhan Hoca'nın sesi hálá kulaklarımda çınlıyor. Nur içinde yatsın! Aslında, Baykal'ın derhal ayrılacağını duymuştuk. Ancak arkadaşları Adnan Keskin ve Eşref Erdem engellemişlerdi. Şaban Sevinç, olayı açık seçik anlattı. Kadim dostları Erol Çevikçe'yi bile kızdırmışlardı:
‘‘Bırakın kardeşim, adam haysiyetiyle çekilmek istiyor.’’
Baykal, baskı sonunda, ‘‘İstifa etmeyi düşünmüyorum' dedi. Gerekçesini açıklarken, ‘‘Beni bu konuma getiren iradeyi yok sayamam’’ der demez, bir meslek büyüğüm, televizyon ekranına doğru koşarak bağırdı:
‘‘Yapma Deniz Bey, seni oraya daha çok hizip iradesi getirdi. Peki, koca CHP'yi barajın altına iten milli irade nerede?’’
Deniz Bey, tepkileri gördü, duydu. Keşke diğer arkadaşları da duysaydı. Önlerinde örnekler vardı. Ecevit, 1979 ara seçimini kaybetmişti. Meclis'teki sayısal üstünlüğü sürerken başbakanlıktan istifa etmişti. CHP yönetimi de Ecevit'in, ‘‘Sorumlu benim, siz ayrılmayın’’ ısrarına rağmen ayrılmıştı.
* * *
1987 seçiminde DSP baraja takılmıştı. Ecevit, genel başkanlıktan yine istifa etti: ‘‘Sorumlu benim, partim bensiz de ayakta kalmayı öğrensin!’’
Siyaset, zamanı ve koşulları değerlendirme sanatıdır. Deniz Bey, geç de olsa istifa ederek toplumun vicdanında sevgi seliyle karşılandı. Ya ANAP lideri Mesut Yılmaz? O ne yapıyor? Bir ANAP'lıya bunu sordum. Şaka mı yaptı, ciddi mi? Pek anlayamadım. Sözcüklerine üstüne basarak, ‘‘2000 yıl hesabında Çankaya vardı. Hesabını bilemem, ama 2000'e bir var!’’ dedi.
Peki, Tansu Çiller gider mi? Bunu, sürekli DYP'nin içinde olan ve olan bitenleri iyi bilen birine sordum. Soruma çok güldü, ‘‘Niye gitsin ki?’’ diye sordu. Ve sıraladı:
‘‘Partinin başından ayrılsa, çok şey kaybedecek. Hafta sonları İstanbul, Kuşadası ve Marmaris'e özel uçakla, yakın yerlere de helikopterle gidip geliyor. Uçak ve helikopter paralarını parti ödüyor. Konutun telefon ücreti ile okuduğu gazete ve dergilerin bedelini DYP veriyor. BTV ile Öncü'ye de partinin hazine yardımından paralar aktarılıyor. Gitse, dokunulmazlığı da kalkar ve anında hákim önüne çıkar.’’
Bir ara sustu. Soluk alıp sordu: ‘‘Çiller, niye gitsin ki abi?’’
Paylaş