Paylaş
Trafik Haftası'nı Köşk'te, Cumhurbaşkanı açtı. Bu anlamlı bir mesajdı:
‘‘Her ay Erzincan depremindeki kadar insan kazalarda yaşamını yitiriyor. Son 10 yılda trafik kazalarında ölenlerin sayısı, İstiklal Savaşı, Kıbrıs çıkarması ve doğal afetler dahil, son 70 yılda ölenlerin sayısından daha fazla. Ey benim vatandaşlarım, size yakarıyorum! Acele giden ecele gider; dikkat edin ve sağ kalın...’’
Devletin mesajı... Üst düzey yetkililer de Köşk'teydi. Önde, Demirel'in sağında Uluç Gürkan, solunda Mesut Yılmaz ve kabine üyeleri sıralanıyordu; İsmet Sezgin, Halil İbrahim Özsoy, Zekeriya Temizel, Necdet Menzir, Yaşar Topçu, Rıfat Serdaroğlu, Cavit Kavak... Anayasa Mahkemesi Başkanı Necdet Tezel, Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz, Emniyet Genel Müdürü Necati Bilican, Prof. Rıdvan Ege ve çok sayıda üst düzey bürokrat...
Bir ara öndeki hararetli sohbete takıldım. İsmet Abi kıs kıs gülüyordu. Yılmaz yana eğilerek konuşuyor, Serdaroğlu eliyle ağzını kapatıyor ve bir yandan gülüyordu. Çok merak ettim. Ama kalkıp gidemezdim. Çözümü buldum. Tam arkalarında yakın bir arkadaşım vardı. Tüm ayrıntıları anlattı...
Necati Bilican'ın sesi çok kısık çıkıyor ve süre epey uzuyor... Salonda esneyenler görülüyor. Birdenbire bildik bir ses duyuluyor: ‘‘Yeter artık kardeşim. Kısa kes...’’ İsmet Abi sesin sahibine dönüp, ‘‘Rıfat, yavaş ol oğlum’’ diyor. Diyor ama dayanamayıp gülmeye başlıyor... Mesut Bey eğilip, ‘‘Şimdi ben kürsüye çıkacağım Rıfat Bey, bunu dikkate almam lazım değil mi?’’ diye espriyi patlatıyor. Ayrı bir muhabbet başlıyor... Serdaroğlu, kendini güçlükle zaptediyor:
‘‘Aman efendim, estağfurullah... Yalnız, Başbakan ve Cumhurbaşkanı'nın konuşacağı yerde diğerleri bu işi kısa tutmalıdır diye düşünüyorum.’’
Necdet Menzir kulak misafiri oluyor. Serdaroğlu, ‘‘Uyuttu be abi’’ diye açıklıyor. Baba yan gözle bakıyor. Ama muhabbet kesiliyor... Tören sonrası Demirel, Yılmaz ve Sezgin bir köşeye çekildiler. Demirel, Tunus gezisiyle ilgili izlenimlerini aktardı. Bir ara İsmet Sezgin'le yan yana geldik. Baba, acele takıldı: ‘‘İki İsmet bir arada, üçüncüyü bulursanız...’’ derken yanıt verdim: ‘‘Üçüncüyü sakladık, Ömer Bey'in oğlu İsmet de henüz küçük yaşta.’’
Perşembe sabahı yine Köşk'e çıktım. Türk Dünyası Yazarlar Vakfı'nın ödül töreni vardı. Hürriyet'in ödülünü ben aldım. Demirel, ‘‘Bu ödülü almak için seçilecek en iyi adam sendin’’ diye iltifat etti. Ve ekledi:
‘‘Hazırlan, Asya'ya beraber gidiyoruz. Önce Bakü'ye inip, bir görüşme yapacağız. Almati'ye geçeceğiz. Bir gün ECO'ya katılacağız, bir gün de büyük gönül dostu Hoca Ahmet Yesevi'nin türbesine gideceğiz. Türbeyi biliyorsun biz yaptık. Ahmet Yesevi Üniversitesi'ni ziyaret edip, kısmetse salı akşamı döneceğiz. Üniversite'ye de bir cami yapacağız.’’
Hoca Ahmet Yesevi, bir büyük Türk bilgesi... Kazakistan'ın, Türkistan kentindeki türbesini yıkılmaktan Türkiye kurtardı. Demirel'in anlatımıyla, ‘‘Yesevi, Anadolu ve Rumeli'ye Türk İslam kültürünü yayan Hacı Bektaşi Veli, Hacı Bayram Veli, Yunus Emre, Ahi Evran gibi uluların hocası’’.
Bu bilgeler, Arap kültür emperyalizmine karşı Türk kültürünün aydın neferleriydi. Sarayda bilinmezlerdi. Ama saf Anadolu insanının gönül tahtında bugüne kadar yaşadılar, yaşatıldılar. Korkunun değil, sevginin sönmeyen meşaleleriydi. Bu sevginin kudret kaynağına ineceğiz.
Kısmet olursa, Yesevi Türbesi'ne dördüncü ziyaretim olacak...
Paylaş